Oray Eğin yazdı: Birkaç cesur kadın
Talat Bulut'un dizi setinde asistanı taciz ettiği iddiaları ortalığı kasıp kavururken konuya ilişkin bir değerlendirme de Habertürk yazarı Oray Eğin'den geldi.
Talat Bulut hakkındaki iddialara ilişkin bir değerlendirmede bulunan Oray Eğin Türk medyasının bu süreçte iyi bir sınavdan geçtiğini mağduru karalamadığını söyledi. Magazin gazetecilerinin de özellikle mağdurun yanında durmaya ve “Kadının beyanı esastır” ilkesini sahiplenmeye özen gösterdiğini söyleyen Eğin, "Türk gazetecileri Talat Bulut’u kınamanın ötesine geçip Türkiye’de de tacizin yaygınlaştığını ortaya koymalı. Önemli olan Bulut’un tek başına yargılanması, kınanması, bir daha asla iş bulamayacak olması değil, bu kirli düzene indirilecek bir darbe." dedi.
Eğin olayın ardından Hande Ataizi'nin yaptığı açıklamayla da mağdur genç kıza koruma kalkanı olduğunu söyledi.
Birkaç cesur kadın
BAZEN o duvarı yıkmak için 19 yaşında bir kostüm asistanı yeterlidir. Hollywood’da başlayan taciz skandallarının, başarı için yönetmenin yatağından geçmenin yazılı olmayan bir kural olduğu Yeşilçam’a ne zaman sıçrayacağını merak ediyordum, çok sürmedi. Yerli #MeToo’nun ilk hedefi Talat Bulut’un “Bütün asistanları öperim” gibi açıklamalarından da anlaşılıyor ki iddialar pek de temelsiz değil.
19 yaşındaki bir genç kızın iddialarının üzeri kolayca kapatılabilirdi belki ama Hande Ataizi gibi ağzına geleni söylemesiyle meşhur ve kimseden çekinmeyen bir başka cesur kadının destek çıkması ona bir koruma kalkanı da oldu.
Şaşırtıcı olmayansa eski ezberlerin, kimi kadınların kadın düşmanlığı. Bin yıldır ortada olmayan ve bir dönem güya mağdurun hakkını aramak için sokakta mikrofonla koşturan Fatma Girik, belki de içinden çıktığı Yeşilçam geleneğine ihanet etmek istemediği için mağduru suçluyor. Bir feminist olmadığını bildiğimiz Seren Serengil ise yine gerçeklerden kopuk, “Neden bu kadar beklemişler ki?” havasında.
MEDYANIN SINAVI
Doğrusu, bu süreçte Türk medyası da iyi bir sınavdan geçiyor. Mağduru karalamıyor, “Şöhret olmak istiyor” diye magazin köpürtmesi yapmıyorlar. Magazin gazetecileri özellikle mağdurun yanında durmaya, “Kadının beyanı esastır” ilkesini sahiplenmeye özen gösteriyor. “Kadının beyanı esastır” iddiaların sorgusuz sualsiz kabul edilmesi değil, sadece baskı ortamında başına gelenleri dile getiremeyen bir mağdurun açıklamalarının incelenmesi, dikkate alınıp araştırılması gerektiği anlamına geliyor.
Hollywood’daki taciz skandalları da birkaç kadının gemileri yakmaya hazır olmaları, mevcut düzende bir daha iş bulamamayı göze almasıyla patladı. Ancak en önemli destekçileri de bu iddiaları şahsi birer beyanın ötesine taşıyan New York Times ve New Yorker gibi medya kuruluşlarının haberciliği oldu.
Pulitzer’la ödüllendirilen bu kurumların yaptığı sadece mağdurların sesini duyurmak değil, tacizin kurumsallaştığını, bunun bir sistem meselesi olduğunu göstermekti. Tıpkı Katolik kilisesindeki papazların küçük erkek çocuklarını taciz etmelerinin sistematik olduğunu ortaya çıkaran başka gazeteciler gibi, Times ve New Yorker da Hollywood’daki taciz vakalarının tekil birer hadise olmadığını ortaya koydu araştırmalarıyla.
Türk gazetecileri Talat Bulut’u kınamanın ötesine geçip Türkiye’de de tacizin yaygınlaştığını ortaya koymalı. Önemli olan Bulut’un tek başına yargılanması, kınanması, bir daha asla iş bulamayacak olması değil, bu kirli düzene indirilecek bir darbe.
MAĞDUR GAZETECİ
Söylemenin yapmaktan daha kolay olduğunu biliyorum. Gazetecilikte çeşitli nedenlerden dolayı soruşturmacı gazeteciliği yok eden bütçe kısıtlamalarının yanı sıra erkek egemen kültürün de direnci büyük bir engel.
Bundan bir süre önce ünlü bir belgeselcinin “Benimle bir serüvene var mısın?” diye taciz ettiği bir genç kadın gazeteciden bahsetmiştim, satır arasında. Belki cesaretlenmesine bir yudum katkım olur diye yazmıştım.
Yazımın üzerine o gazeteci beni aradı. #MeToo hareketi sonrası başından geleni yazmayı düşündüğünü söyledi, ben de bu hikâyeyi mutlaka anlatması gerektiğini belirttim. Ancak son anda vazgeçtiğini, “Kuyruk sallamıştır” denmesinden çekindiğini, medyada yaygın olan mağduru suçlama alışkanlığının henüz bitmediğini anlattı. Bu yüzden de eli kolu bağlıydı.
Doğrusu, kaygılarında haksız da değil. Ama acaba şimdi rüzgâr döner mi?