Oral Çalışlar Koray Çalışan komedisini yazdı!

Koray Çalışkan'ın seçim öncesi iddialı sözleri hala gündemde. Oral Çalışlar bugün Koray Çalışkan'ın hali pür melalini yazdı.

Koray Çalışkan, seçim öncesi AK Parti'nin yüzde 47 alması halinde akademisyenliği bırakacağını söylemişti. AK Parti seçimlerden yüzde 49,5'la çıkınca olan oldu. Koray Çalışkan haliyle dile düştü.

Bugün Oral Çalışlar, Koray Çalışkan'ı yazdı. Komedi ya da trajedi dediği Çalışkan'ın halini bakın nasıl anlattı:

Koray Çalışkan'ın seçim öncesi bir TV kanalında iddialı sözleri şöyleydi: "O şarlatan bu işi bırakmalı! O zat seçimden sonra bir daha araştırma yapmamalı. Rezil olacak. Biz bunun metodolojisini öğreten insanlarız. Ben siyaset bilimciyim. Ben araştırmacıyım. AKP'nin % 47 alma gibi bir imkanı yok. Hadi çıksın Adil Gür benimle televizyona, eğer onun dediği gibi çıkmazsa o artık araştırmacılığı bıraksın. Çıkarsa ben akademisyenliği bırakacağım. Birinci parti % 47`yi bırak ona yaklaşamaz bile!"

Seçim öncesinde belki “ilginç” bir iddia olarak görülebilecek bu sözler (hakaret yanını bir yana bırakırsak) şimdi artık bir mizah konusu. Stres atmak istediğinizde, seyredip gülebilirsiniz.

“Koray Çalışkan'ın, eninde sonunda, günün birinde böyle bir duruma düşeceği belliydi” diyebilirsiniz. Her şeyi propagandadan ibaret sayan, gerçekleri yalnızca kendisinin bildiğini düşünen, akademisyenliğini olur olmaz yerde öne sürmekten geri durmayan bir “kariyer”in, eninde sonunda bir duvara çarpması kaçınılmazdı.

İddialı konuşmanın bilim ile bağdaşmadığı bir gerçek. Bilim şüphecidir, maddi verilere dayanır, nesnel olmayı hedefler. Türkiye'nin şu garip karmaşık atmosferinde bilim insanlarımızın bazıları, siyasi tercihleriyle, sayısal verileri, birbirine karıştırabiliyorlar.

Temelsiz konuşan, kışkırtıcı ve popüler dil kullanarak toplumun bir kesiminde ilgi gören insanlarla nasıl bir ilişki içinde olacağız? Bilimsel dünyanın gördüğü zarar ortada. Tabii, meselenin bilimsel bölümünü, akademik dünyaya havale edebiliriz. Akademi kendi içinde bu tür meseleleri değerlendirebilir.

BEĞENMEMEK ÖFKE DUYMAK

Bu tür kimliklerin, birer kanaat önderi gibi toplumsal gündemde tutuluyor (ve ilgi de görüyor) olması, daha karmaşık bir soruna işaret ediyor. Bazılarımızın çok kızdığı, bazılarımızın tebessümle izlediği, bazılarımızın ayakta alkışladığı kişilerden söz ediyorum.

Medyatik birini beğenmemek, ona öfke duymak, kışkırtıcı(ve saçma) sözlerine tepki göstermek, normaldir.

Kendimizi hukukun yerine koyup, böyle birine “suçlu” muamelesi yaparsak, durum değişir. Kendimizi ahlaki bir karar merci gibi görerek, birilerini linç etmeye kalkışırsak, durum değişir. Düşünce ve ifade özgürlüğü, her zaman önemlidir. Birisinin fikrini beğenmeyebilirsiniz.

Provokatif bulabilirsiniz. Şiddet, ayrımcılık ve hakaret içermeyen her fikir; demokratik bir ülkede söylenebilir, yazılabilir, savunulabilir. Son dönemde (aşırı kutuplaşmanın da kışkırtmasıyla) basın ve ifade özgürlüğü meselesi, yeni baştan sorunlu bir dönemden geçiyor.

Gazete köşelerinde, TV ekranlarında, "Ey patron! Şunları atacaksın, yoksa kayyum gelecek." türünden tehditlerin sıradanlaştığı günlerden geçiyoruz.