Oral Çalışlar günün yazarı
Oral Çalışlar 28 Şubat’ta nasıl seçilmişlerden ve basın özgürlüğünden yanaysa, bugün de yine demokrasiden ve basın özgürlüğünden yana…
28 Şubat’ta Doğan Gurubu’nda başta Emin Çölaşan olmak üzere pek çok askeri darbeleri seven yazar, demokrasiden asla taviz vermeyen Oral Çalışlar’dan nefret ediyorlardı.
Oral Çalışlar son bir yıldır Doğan Gurubu’nun Posta
gazetesinde yazıyor.Ve 28 Şubat’ta nasıl seçilmişlerden ve basın
özgürlüğünden yanaysa…
Bugün de yine demokrasiden ve basın özgürlüğünden yana…
*
28 Şubat post modern darbe sürecinde askerler; Oral Çalışlar, Ahmet – Mehmet Altan, Nazlı Ilıcak, Şahin Alpay, Ali Bulaç gibi yazarları hiçbir basın toplantısına almıyorlardı…
*
Bugün, cumhuriyet ve demokrasi tarihinin en demokrat, en sivil iktidarında gazeteciler tutuklu olarak yargılanıyor…
*
Ne hazindir ki…
28 Şubat ara rejiminde yasaklı olanların hemen hepsi (Ya da sadece
o gün de bugün de İslami kanatta yer alanlar.) bu süreçte
gazetecilerin tutuklu yargılanmalarından yana…
*
Oral Çalışlar ise o gün olduğu gibi
bugün de özgürlüklerden yana…
Ve haklı olarak; günün yazarı…
Yazısının tamamı aşağıda…
GAZETECİ TUTUKLAMALARI HAVAYI ZEHİRLİYOR
Geçmişte, Genelkurmay’ın gezilerine, İslami kesime mensup gazetecilerle, eleştirel tutum alan gazeteciler çağrılmazdı. Genelkurmay'ın bir yasaklılar listesi vardı. Bundan şikayet ederdik. Acı ama gerçek: Şimdi, geçmişte o yasaklara uğrayanlar, yasağı savunuyorlar.
İlk kez 1997 yılında TSK'nın Güneydoğu'ya yaptığı bir geziye İslami kesimden de Abdurrahman Dilipak ile muhalif gazeteciler davet edilmişti. Askerlerin meseleyi "Terörle Mücadele" ile sınırlı tutmasını eleştiren gazeteciler olarak, akşam yemeği sonrası sıkı tartışmalar yaptık. Dilipak sessiz kalıyor, okların kendisine dönmesini istemiyordu.
O gezide, şimdi tutuklu olan Şahin Alpay, Enis Berberoğlu, Ahmet ve Mehmet Altan da vardı. Zamanın iktidarına, militarizme muhalif duruşlarıyla dikkat çekiyorlardı. Ortak paydamız hep gazetecilikti.
Gazeteciler, iktidarlar tarafından kolay benimsenmez. Güç sahipleri, genelde, dikensiz gül bahçesi bekler. Halbuki, bir gazeteci, yanlış bulduklarını söyleyebildiği oranda gazetecidir. İşin özü budur. Bazen bu tutumu aşırıya da gider… Tabii, çıkar kovalamayı ve iktidar taraftarı olmayı seçen gazeteciler de her zaman oldu. Onlar da sonuç olarak madalyonun diğer yüzü.
Şiddet ve darbe
Son yıllarda olağanüstü zamanlar yaşadık. Binlerce gencimiz, PKK şiddetinin ve terörünün yarattığı çatışma ortamında yaşamını yitirdi. Kürt meselesini demokratik bir yapı içinde çözmeyi başaramadık.
15 Temmuz darbe girişimi, bu zor duruma daha da içinden çıkılmaz sıkıntılar ekledi.
Evet, her iktidar, şiddete ve darbeye karşı önlem almak; kendi yöntemlerini uygulamak hakkına sahip. Ancak, kargaşa ve kaos içinde bir çok ilgisiz insan da tutuklandı, işinden oldu. Meclisteki üçüncü büyük parti HDP'nin milletvekillerinin ve belediye başkanlarının çoğu hapiste. Şiddeti savunan, darbecilerle somut işbirliği yapan "örgütlü" gazeteciler var. Muhalif duruş sergileyen gazetecileri bu kesimle karıştırmak tehlikeli sonuçlar yaratıyor. 15 Temmuz sonrasında, bu açıdan gereken duyarlık gösterilmediği gibi, bir cezalandırma çizgisi egemen olmuş durumda.
Nazlı Ilıcak, Mehmet Altan, Ahmet Altan, Ali Bulaç, Ahmet Turan Alkan, Şahin Alpay, Mümtazer Türköne, Cumhuriyet yazar ve yöneticileri, Murat Aksoy. Ve daha birçok isim... Yazarlık ve gazeteciliği yaşam biçimi olarak almış kişilerin tutukluluğu, havayı zehirliyor. Düşünce ve ifade özgürlüğünü yaralıyor.
Gazeteci kendisini özgür hissetmiyorsa, demokrasiden söz edilemez.