'Onu unutursak her şeyimizi kaybederiz'...
Adalet dağıtmak gibi kutsal bir görev yüklenen hâkimler ve savcılar; meslektaşlarının bir bölümünden intikam almak; nefretlerini tatmin etmek için birleşiyorlar...
ADNAN BERK OKAN
Ey güzel insanlar!..
9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, kendi adına inşa edilen müzenin açılış töreninde şöyle dedi:
"Eğer onu (Atatürk) unutursak, her şeyimizi kaybederiz..."
Ne yazık ki Sayın Demirel o cümleyi boşuna ve durduk yerde söylemedi...
Neden mi?..
Çünkü...
Buruk bir (Eğer bu arada adı değiştirilmediyse) Cumhuriyet Bayramı kutluyoruz...
O cumhuriyet ki ilânı; tebaalıktan "halk" katına yükselişin, padişah kulluğundan yurttaşlık payesine geçişin milâdıdır...
Bugün, ilân edilişinin 91. yıl dönümü...
Ve bugün...
Mütedeyyin Müslümanlar, kökten dinci Müslümanların gözünde “Münafık” hatta“gâvur”… Neden?.. Çünkü… Mütedeyyin Müslümanlar, IŞİD isimli cinayet örgütünün “Müslümanlardan”oluştuğuna inanmıyor, cinayetlerini lânetliyor… Lânetledikleri için de kökten dinci Müslümanların saldırılarına maruz kalıyorlar… Seküler, laik Kürtlerle, kökten dinci Kürtler birbirlerini boğazlıyorlar... Milliyetçi Muhafazakârlar, Ulusal demokratlarla birbirlerine girmiş vaziyetteler… Ki... O Atatürk… Savaş meydanında yendiği Yunan General Venizelos’la kol kola girip, karşılıklı rakı içen Atatürk… O halde niçin kavga var aralarında?.. |
Nüfusumuzun yarısı, diğer yarısına kırgın...
Nüfusumuzun yarısı, diğer yarısına kızgın...
Nüfusumuzun yarısı, diğer yarısından nefret ediyor...
Devlet, yurttaşların en az yarısına karşı hiddetli...
(Sayın Demirel, "devlet halkına hiddetlenmez" derken sadece haziruna değil herkese sesleniyor gibiydi)...
Hatta...
İntikam peşinde koşuyor...
Halkın polisi halkı copluyor...
Halkın polisi halkın kafasına biber gazı kapsülü fırlatıyor...
Halkın polisi halkı öldürüyor...
Sokaklarımız kan gölü...
Evrensel hukuk "Tu kaka"...
Yargı bağımsızlığı bitik...
Yargı tarafsızlığı yitik...
Bağımsız ve tarafsız yargının kolu kanadı kırık...
Yani...
Hâkimler ve savcıların en kutsal vazifeleri adaleti eksiksiz, hilesiz, hurdasız dağıtmak...
Gelin görün ki aynı hâkim ve savcılar; meslektaşlarının bir bölümünden intikam almak, nefretlerini tatmin etmek için el ele verip sözüm ona "Yargıda Birlik" kuruyorlar:
"Siz bize darbe girişimi ya da casusuluk yaptıkları iddiasıyla siyasi akrabalarımızı yıllarca hapislerde çürüten paralelcilerden intikamımızı almamız için yardımcı olun... Biz de size aynı paralelcileri mahkum etmeniz, intikamınızı almanız için omuz verelim"...
Ve...
İşte böyle bir ortamda; işsizlik almış başını gidiyor…
Yani…
Ülke, “Bana bir kişilik istihdam yaratanın kölesi olurum” denilecek bir dönemden geçiyor…
İş sahibi olanlar ise savaşta değil, işlerinin başında, ekmek paralarını çıkarırken ölüyorlar...
Neden?..
Patronları daha çok kazansın diye...
Kimileri madende (Soma'dan sonra şimdi de Ermenek... İnşallah bu defa can kaybı olmaz. 18 emekçimizin hepsi sağ salim kurtulurlar)...
Kimileri inşaat asansöründe...
Kimileri tersanelerde...
Ülkeyi yönettiklerini zannedenlerin ise umurlarında bile değil işçi ölümleri...
"İşin fıtratında var bu tür işlerde ölüm" diyor bir başbakan...
AK Parti modelini örnek alan ve yarışın favorisi gösterilen Ennahda Hareketi ise ikinci oldu. Dün gece devletin televizyonunda (TRT Türk) dinlediğim iki genç adam ise; aslında seçimin galibinin Ennahda olduğunu anlatıyorlardı izleyicilere… Güldüm… Çünkü... Tunus henüz demokrasi denemesi aşamasındaydı… Ve buna rağmen seçim sistemi temsilde adalet üzerine bina edilmişti… Yani… Bizdeki gibi % 35 oy alıp, parlamentonun yüzde altmışına hâkim olmak yoktu… Nitekim % 38,71 oy alan Nida Tunus partisi, 217 sandalyeli mecliste ancak 87 milletvekiline sahip olabilmişti… Yani; % 38.71 oyla, milletvekili koltuklarının ancak % 39.1’inin sahibi olabilmişti… İşte gerçek “Temsili Demokrasi” budur… Ve… Yüzde on seçim barajıyla ilkel demokrasi örneği veren Türkiye (Ki demokrasisi 64 yaşındadır), Tunus’un çiçeği burnunda demokrasisinden utanmalıdır… |
Ve...
Seçmenin yarısından çoğu bu "Uhrevi" retoriği elleri patlarcasına, ölümü kutsarcasına alkışlıyor...
Ülkeyi yönettiklerini zannedenler; "tam da kafamıza göre halk bulduk" deyip daha da rahatlıyorlar...
Ve...
Ekonomik istikrarın birinci koşulu, “Yurtta sulh cihanda sulh” ilkesini ellerinin tersiyle itiyorlar…
Demokrasinin köküne benzin dökülüyor…
Birileri ellerinde çakmaklarla demokrasi ağacına doğru koşuyorlar…
Ülkeyi yönettiklerini zanneden siyasi guruplar (Ki % 99'u AIDS’den bile korkmama geniyle bezenmiş erkek milleti) ve etkin medya yöneticileri, yazarları “bize bi şey olmaz aabi” modunda öylece izliyorlar bu çılgın koşuyu…
Hukuk iğfal ediliyor…
Hukukçu geçinenler ise tecavüz röntgenciliği yapıyor…
AB tam üyeliği konusunda ipe un sermiş olmanın bize çok şey kaybettirdiği ve bundan sonra daha da çok şey kaybettireceği AB yandaşlarının bile umurlarında değil…
Siyaset ve Medya…
Bu iki kurum birbirinin mütemmimi…
Ama…
Taraflar o kadar “taraftar” olmuşlar ki; birinden biri diğerini yok ederse kendisinin de biteceğini göremiyor…
Ne siyasetçinin hoşgörüsü var…
Ne de medyamızın…
Siyasetçiler aynı ekranda, aynı anda, aynı konuyu tartışmayı kabul etmiyorlar...
Geçtiğimiz gece HaberTürk'te Didem Arslan Yılmaz, her birini ayrı ayrı konuk etti...
Neden?..
Bir araya gelemediler de ondan...
Sanırsınız Orhan baba'nın "Bir araya gelemeyiz" şarkısına klip çekiyorlar...
Yoksa...
Bir araya gelirlerse birbirlerini öldürmekten mi korkuyorlar?..
Yahu siyasetçinin gerçek ölümü demokrasinin öldüğü an başlar be…
Görmüyorlar mı iki demokrasi can çekişiyor…
Neden mi can çekişiyor?..
Söyleyeyim:
En masum tartışma konularında bile fırsat bulsalar birbirlerinin beynini patlatacak kadar hoşgörüsüz ve kabalar da ondan…
Siyasi veya mesleki rakipleri için “Düşman” diyecek kadar da olgunluktan ve insanlıktan uzaklar…
Fikirlerinin, dini inançlarının, dillerinin ve zevklerinin farklı olmasını anlayışla karşılamaları ama hukukun temel ilkeleri konusunda hem fikir olmaları gerekirken; tam tersini yapıyorlar…
Herkes karşısındakinin de kendisi gibi düşünmesini…
Kendisiyle aynı zevke sahip olmasını…
Aynı dili konuşmasını…
Aynı dine inanmasını…
Hatta...
Aynı siyasi partiye oy vermesini istiyor...
Yahu o zaman o sisteme “demokrasi” denilebilir mi?..
Ve…
Demokraside; “senin hukukun sana, benim hukukum bana” gibi saçma sapan bir aşiret hukuku anlayışı olur mu?..
Ayıp yahu!..
İçimden, "bayramınız kutlu olsun" demek gelmiyor çünkü bugünün "bayram" olduğuna inandığınız konusunda şüphelerim var...
adnanberkokan@gmail.com