Ölümün kol gezdiği yerde kovulmak
"Ölümün kol gezdiği yerde kovulmak" teselli ikramiyesi...
Star'daki çalışan kıyımının bir de öteki yüzü var. O yüzün fotoğrafını dün Yılmaz Özdil paylaşmıştı... Deprem bölgesinde görev başındaki kameraman Mustafa Şap'ın işten nasıl atıldığının küçük bir resmini sunmuştu...
Sebahattin Yılmaz ile Cem Emir'in can verdiği Van'da almıştı kovulma haberini Mustafa Şap...
Bugün diyor ki:
"Yılmaz Özdil'in yazısını okuyunca, Sebahattin ile Cem'in sonunu görünce, dedim ki kapımıza gelen ölümdü, biz kovulduk... Kovulmayıp da görev başında kalsak belki şimdi bizde hayatta olmayacaktık"...
Doğuş grubunun deprem bölgesindeyken kovduğu usta kameramanın tesellisi bu...
"Ölümün kol gezdiği yerde kovulmak" teselli ikramiyesi...
Ne acı değil mi?
Bir gazetecinin, bir kameramının talih kuşu bile talihsiz:
Ya ölüm... Ya kovulmak...
Görev başında kovulan Mustafa Şap'ı bilir misiniz?
O haberi aldığında hissettiklerinden haberdar mıyız (mısınız)?
Telefon "acı acı çaldı" diye bir kalıbımız vardır ya...
Onun hayatında tam tersi oluyor.
Telefonu çalmayınca "kovulduğunu" öğreniyor...
Yılların kameramanı...
Yılların usta ismi...
Kameramanlar diyarında kime sorsanız bilir...
Kime sorsanız "tartışmasız en iyilerimizden" biri der...
İşte o Mustafa Şap, "telefonu çalmayınca" öğreniyor kovulduğunu...
Telefon masrafına girmekten dahi kaçınan Doğan Grubu'nda "bir telefonluk" bile kıymeti olmadığını öğreniyor.
-"Beni aramadıklarında kovulduğumu öğrendim" diyor Mustafa Şap...
Sesi buruk... Kırgın...
-"Ne yapıyordun peki öğrendiğinde" diyorum...
Anlatıyor:
-"Günün son işi... Akşam ana habere bağlantı yapmak için hazırlanıyordum..."
O sırada yanındaki muhabir arkadaşı Turgut Erat'ın telefonu çalıyor...
Karşıdaki ses diyor ki:
-"Doğan grubu ve Doğuş Grubu insan kaynakları biraradayız. Doğuş grubu satış sonrasında da sizinle çalışmak istiyor, ne dersiniz?"...
Turgut Erat ne yanıt vereceğini bilemiyor...
Net bir yanıt vermeden telefonu kapatıyor...
Yayını yapıyorlar...
İşlerini bitiriyorlar...
Aradan geçen zaman zarfında Mustafa'nın telefonu çalmıyor...
Ne o gün ne sonraki gün...
Kovulmayanları arıyor Doğan grubu...
Kovulanları değil...
Nasıl öğreniyor Mustafa Şap kovulduğunu biliyor musunuz?
Haber Merkezinden bir kişi ertesi gün Turgut Erat'ı arıyor.
Diyor ki ona:
-"Mustafa dönsün sen kal... Gerekirse sana NTV'den bir kameraman yollayacağız..."
Mustafa niye dönüyor?
-"O kovuldu, sen kaldın"...
Turgut Erat diyor ki:
"Olmaz öyle şey, biz buraya ekip olarak birlikte geldik, birlikte döneriz. Gerekiyorsa ben sonra yeniden gelirim bölgeye..."
-"Peki" diyorlar "kovulan" Mustafa Şap ile "kovulmayan" Turgut Erat'ı merkeze çekiyorlar...
Mustafa Şap'ın yüzüne "kovulduğu" ancak İstanbul'a dönünce söyleniyor.
Malum...
İnsan Kaynakları var ya...
Çağırıyor klasik o kelimeleri sıralıyor:
"Bugüne kadarki çalışmalarınız için teşekkür ederiz falan filan..."
Yılların habercisi...
Japonya depreminde sahada olan o kameraman...
Cehennem Vadisi'ndeki PKK operasyonunda dağ-taş koşturan o deneyimli isim...
Felaket bölgelerine, ölümün duraklarına tereddütsüz koşan Mustafa Şap, işte böyle "korkakça, saygısızca, umarsızca" kovuluyor...
Neden peki?
İşini mi iyi yapmamış?
Kötü görüntü mü çekermiş?
Zor işlerden mi kaçarmış?
İşiyle değil de lafla mı gemisini yürütüyormuş?
Neden?
Bir "teşekkürü" bile hak etmeyecek... (İnsan kaynaklarını geçiniz...)
Bir telefonla da olsa yöneticisinden "kovulduğunu" öğrenmesine engel teşkil edecek ne yapmış?
"Nazlı nazlı" salınmaktan vakit mi kalmamış...
"Yüzleri" mi tutmamış!