Ölümle burun buruna gazetecilik!

Farklı coğrafyalarda, sıcak çatışma ve afet bölgelerinde çetin koşullarda görev yapan savaş muhabirleri, yaşadıkları zorlukları ve mesleğin inceliklerini anlattı

GAZETECİLER.COM - ÖZEL İÇERİK

Farklı coğrafyalarda, sıcak çatışma ve afet bölgelerinde çetin koşullarda görev yapan savaş muhabirleri, yaşadıkları zorlukları ve mesleğin inceliklerini Efe Sönmez'e anlattı.

Dünya üzerinde savaşlar hiç eksik olmaz. Kimi zaman bir iç savaş, kimi zaman ise ülkeler arasında çok kanlı çatışmalar yaşanır. Bu dönemlerde ise her zamankinden daha fazla enformasyona ihtiyaç duyulur. Bu ihtiyacı ise canı pahasına sıcak çatışma bölgelerinde görev yapan savaş muhabirleri karşılar.

Cephede haber yapıp görüntü çekebilmek bir yana, hayatta kalabilmek de savaş muhabirleri için ilk sıradadır. Kimi zaman bir füze saldırısına tanıklık ederler, kimi zaman infazlar gerçekleştirilir gözleri önünde. Savaşın en acı taraflarını birincil olarak onlar görürler ve kaydederler. Yaptıkları haberlerle iki tarafa da “yaranamazlar”, bu yüzden de hep tehlike altındadırlar.

Bugüne kadar yüzlerce savaş muhabiri haber için gittiği çatışma bölgelerinde ya ölmüş ya da yaralanmıştır. Yoğun stres ve tehlike altında elde ettikleri haberleri ise içinde bulundukları durumdaki en değerli varlıklarıdır onlar için. Savaş muhabirleri, cephedeki zorlukları, nasıl hayatta kaldıklarını ve deneyimlerini Ajans Üniversite'den Efe Sönmez'e anlattılar.

"DÜŞEN BOMBALAR GÖREVİN OLAĞAN BİR PARÇASI"

Anadolu Ajansı (AA) kameramanı Kenan Yeşilyurt, deneyimli bir savaş muhabiri. Bugüne kadar Libya, Filistin, Somali, Suriye ile Mısır gibi sıcak çatışma bölgelerinde ve Japonya’yla Filipinler gibi doğal afetlerin yaşandığı bölgelerde çalıştı. Birçok çatışmanın ortasında kaldı, defalarca ölüm tehlikesi atlattı. Gün geldi Suriye’de iç savaş nedeniyle harabeye dönmüş binaları görüntüledi, gün geldi Filipinler’deki arama kurtarma çalışmalarına kamerasıyla tanıklık etti.

Savaş ve afet bölgelerinde günlük hayatın tamamen dışında bir yaşam olduğunu vurgulayan Yeşilyurt, barınma ve yemek gibi zorunlu ihtiyaçların karşılanmasında büyük zorluklar çektiklerini ve bölgeye, en kötü koşulları düşünerek, buna göre ekipman hazırlayarak yola çıktıklarını söyledi.  “Savaş alanında hiç kimsenin görmek istemediği yıkıntılar, ailelerini kaybetmiş çocuklar, aç insanlar, etrafa düşen bombalar ve hiç bitmeyen çatışma sesleri bu zorlu görevin olağan bir parçasıdır” diyen deneyimli kameraman, savaşın birçok acımasız yüzüne de ilk elden tanık olduklarını ifade etti.

"GİDEMEDİĞİM BÖLGELER İÇİN ÜZÜLÜYORUM"

Yeşilyurt, tehlike bölgesinde riskleri en aza indirmek için tedbir amaçlı araştırmalar yaptıklarını belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Korku, panik ve benzeri durumları kontrol altına alarak kriz yönetimini doğru planlamak, her durumda bize zaman kazandıracaktır. Savaş bölgesine gideceğimiz bize bildirildiği andan itibaren eve nasıl döneceğim düşüncesi bizde hasıl olur. Bütün bunlara rağmen ben de her savaş muhabiri gibi gidemediğim bölgeler için üzülürüm. Çünkü savaş muhabirleri yaşadıkları süreç içerisinde tarihe tanıklık etmek ister.”


Cephenin zorluklarına da değinen Kenan Yeşilyurt, savaşın bir tarafı olmamalarına rağmen savaşçılar kadar zorluk çektiklerini ve aynı tehlikeyi gazetecilerin de yaşadığını kaydetti. Deneyimli kameraman Yeşilyurt, sözlerini şöyle noktaladı:

“Ekip arkadaşlarımızın uyumsuzluğu bazen yanlış karar vermemize de neden olabilir. Bu yüzden bölgeye gitmeden önce uyumlu olabileceğini düşündüğümüz arkadaşlarımız ekibin parçası olmalı. Karşılaştığım olağanüstü durumlarda örneğin vurulma veya yaralanma durumunda soğukkanlı olup ilk yardım ile ilgili bilgileri rahat bir şekilde uygulayabilirim.”

"SAVAŞ MUHABİRLİĞİ TARİHE TANIKLIK DEMEKTİR"

İhlas Haber Ajansı (İHA) muhabiri Mehmet Altunışık, Ortadoğu’ya aşina muhabirlerden. Deneyimli gazeteci, Tunus, Mısır, Suriye, Libya ve Beyrut’taki sıcak çatışma bölgelerinden binlerce haber ve görüntü geçti bugüne kadar. Altunışık da her savaş muhabirinin kaderinde olduğu gibi defalarca ölümden döndü, savaşın en çetin şartlarında mesleğini yapmak için çabaladı.

Savaş muhabirliği ve gündelik rutin habercilik arasında çok fazla fark olduğunu ve her savaş muhabirinin tarihe tanıklık ettiği bilinciyle işini yaptığını ifade eden Altunışık, “Gazeteci her ne kadar işine odaklanıp sadece orada görüntü ve fotoğraf çekse de aslında yaşanan dramı da göz ardı edemez. Savaş muhabirliği demek tarihe tanıklık etmek demek. O gün o savaşta çektiğin görüntü veya fotoğrafları yıllar sonra torunların görecek. O gün ülke yönetimlerimde olan insanlar görecek. Siyasiler ona göre hareket edecek” ifadelerini kullandı.

Mısır, Tunus ve Libya’dayken eve dönememe fikrini sıkça aklına getirdiğini ifade eden Altunışık, savaş muhabirleri ve tarafsızlık ilişkisini şu şekilde anlattı:

“Savaş muhabirleri elbette taraf olmazlar. Ama yaptıkları çekimlerde taraf olmazlar. Çektikleri fotoğraflarda taraf olmazlar. Onun dışında mutlaka ki hep bir taraftadırlar. Yani savaş muhabirleri savaş bölgesinde taraflardan biriyle hareket ederler. Bu her ne kadar kişiyi taraf tutuyormuş gibi gösterse de bunun taraf tutmak anlamına geldiğini düşünmüyorum. Çünkü muhabir görüntüsünü ve fotoğrafını savaş alanında çeker. Ve bunu yaparken her zaman yalnızdır. Önemli olan tarafını görüntüye ve habere yansıtmamaktır. Savaş muhabirleri, görüntülemek için girdiği her çatışmada acaba eve dönebilecek miyim, diye düşünür. Şimdiye kadar dönmeyi başardım. İlerde ne olur, onu o zaman göreceğiz.”

"STRESLİ ORTAMLARDA HEP OLUMLU DÜŞÜNMELİSİN"

Cephede savaş muhabirlerinin stresle başa çıkmak için “zanaks” adında rahatlamayı sağlayan bir ilaç kullandıklarını ifade eden deneyimli muhabir, “Stresle ve zor koşullarla baş etmenin en önemli yollarından biri işine tam olarak odaklanmaktır. Eğer stresin seni tam anlamı ile etkisi altına almaya izin verirsen içinde bulunduğun durumu çok daha zor şartlara getirirsin. O an aklına birçok şey gelir ama her zaman olumlu düşünmelisin. Ben bu görüntüyü, bu fotoğrafı çekeceğim ve buradan sağ salim çıkacağım diyeceksin. Gerektiğinde evini düşüneceksin. Anneni, babanı, eşini, çocuklarını, evinin bulunduğu sokağı, mahalleni, mahallendeki sokak köpeklerini, arabanı, döndüğünde neler yapacağını…”  diye konuştu.

Mehmet Altunışık, göreve beraber gittiği ekip arkadaşlarının ise mutlaka “yakın arkadaşlar” olması görüşünde. Karşılaşılan sorunları aşmak için ekiple beraber koordineli hareket edilmesi gerektiğini vurgulayan Altunışık, “Ekip demek aynı zamanda birbirine moral veren demektir. Savaş alanında en çok morala ihtiyaç duyar insan. Dolayısıyla sen ekip arkadaşını ekip arkadaşın da seni motive etmeli. Moral vermeli ve en önemlisi mutlaka uyumlu çalışmalı” dedi.

"YÖNÜNÜ ŞAŞIRAN MERMİ SONUNUZ OLABİLİR"

NTV muhabiri Can Ertuna, Ortadoğu başta olmak üzere birçok bölgede riskli ortamlarda gazetecilik görevini yaptı. Kimi zaman dünyayı sarsan devrimlere tanıklık etti, kimi zaman iki cephenin tam ortasında kaldı.    

Muhabirin görev aldığı bölgelerde tanık oldukları öykülerin yaşamla ölüm arasında ince bir çizgide yaşamını sürdürmek zorunda kalan insanların öyküleri olduğunu anlatan Ertuna, hayatını kaybeden, yaralanan ya da sakat kalan insanların yaşadıklarına tanıklık etmenin “alışılamayacak” bir olgu olduğunu ifade etti.

“Yönünü şaşırmış bir mermi ya da üzerinizde patlayan bir roket bir anda sizin için her şeyin sonu olabilir” ifadelerini kullanan deneyimli gazeteci, 2012 yılında Suriye’nin Halep şehrinde çatışmaların en yoğun olduğu Selahattin Mahallesi’nde iki ateş arasına sıkışıp kaldıklarında aklından “galiba bu son, buradan çıkış yok” diye geçirdiğini söyledi.

"EKİP ARKADAŞINIZ KARDEŞİNİZDEN YAKINDIR"

Ertuna da habere konsantre olmanın, gazetecinin yaşadığı stresi en aza indireceği görüşünde. Bu sayede içinde bulunulan ortamla araya mesafe koyulacağının altını çizen Ertuna, sözlerini şöyle sürdürdü:

“İyi bir ekip arkadaşı savaş bölgesinde rahat çalışabilmenin olmazsa olmazıdır. Aşırı cesur ya da ürkek bir ekip arkadaşı sadece işin kalitesini değil, orada tehlikeli durumları sağ salim atlatmak için de sorunlar yaratabilir. Böyle ortamlarda ekip arkadaşınız size kardeşinizden daha yakındır. Yaşam ve ölüm arasındaki yolculuğu birlikte yaptığınız insandır.”

Savaşta tarafsız kalabilmenin düşünüldüğü kadar olmadığını ve savaşta genelde iki taraftan birine iliştirilmiş olarak görev yaptıklarının altını çizen Ertuna, “Beraber olduğunuz tarafla zaman içinde duygusal bir bağ kurma riski de var. Bu nedenle aynı noktada çok uzun süre kalmak gerçeklik algısında sapmalara yol açabiliyor. Deneyimli bir haberci bu etkileri en aza indirerek objektiflik çizgisine en çok yaklaşan habercidir” ifadelerini kullandı.