Ölümden, henüz ortalıkta görünmüyorken kork!..

“Bugün ya da yarın hastalık; öbür gün ölüm, sevdiğim insanları ve beni yakalayacak” diyordu Tolstoy.....

ADNAN BERK OKAN
Sevgili Hıncal Uluç Ustam;
“Bugün ya da yarın hastalık; öbür gün ölüm, sevdiğim insanları ve beni yakalayacak” diyordu Tolstoy ve devam ediyordu: “Geriye pis koku ve kurtçuklardan başka bir şey kalmayacak”…
Bugün başlığı altında yayımlanan yazını okurken hatırladım Tolstoy’un o ünlü iç hesaplaşmasını…
"Yahu, cenazelerde buluşur olduk" demiş, Doğan Şener...
"Artık cemaatlerde de azalıyoruz" diye başlamışsın sen de ve "Musalla taşı, bizim kuşağı birer birer uğurluyor.. Abdül'le son okul da kapandı.. Artık gazeteci, spor yazarı, yetiştirecek ne yer kaldı, ne adam etrafta.. Zaten talep de yok.. Kim spor yazarı istiyor ki, biri çıkıp uğraşsın!.." diye sürdürmüşsün tiradını…
“Pes” etmişsin yani…
Neden mi “Pes” etmişsin?..
Söyleyeyim o zaman…
Çünkü “Kim istiyor ki?” sorusu “tembellerin bahanesidir”…
Ancak tembeller "PES" eder...
Oysa, “Tek kişi” bile istese “talep” var demektir Usta…
Önemli olan o tek kişiyi, milyonlara dönüştürebilmektir…
İşte ancak o zaman, Tolstoy’un “(insandan) geriye, pis koku ve kurtçuklardan başka bir şey kalmayacak” sözü anlamını yitirir…
Nitekim Tolstoy’dan geriye kalan pis bir koku değil, kültür hazineleridir…
“Kim istiyor ki?” diye sormak ise hayatı anlamsız kılmaktır…
Boş…
Çekilmez…
Gayesiz…
 
                            ***
 
İşin “Gazeteci – yazarlık” ise, “kamu görevlisi” sayılırsın sevgili Ustam…
Tek kişi bile geçse, o sokağın temizliğinden sorumlu kamu görevlisi gibi işin hiç bitmez…
Hiç kimse istemese bile bitmez…
Ve sevgili Usta;
Musalla taşı hiç kimseyi uğurlamaz…
Hiç kimseyi bir yere göndermez…
Orada yatan “CAN” halen yaşıyordur…
Hep yaşayacaktır da…
Yunus’un dediği gibi:
“Ölürse tenler ölür, canlar ölesi değil”…
Elbette o soğuk taşın üstüne yatırılmadan önce “Kim istiyor ki?” diye sormamışsa!..
Tek kişi bile geçse, o sokağın temizliğinden sorumlu kamu görevlisi gibi, görevini yapmaktan hiç vazgeçmemişse…
Ve sevgili Hıncal Usta;
Tolstoy o ünlü iç hesaplaşmasının sonunda şöyle demişti:
“Hakikati ve yalanı bulmak; birini ötekinden ayırmak zorundayım”…
Şimdi ben sana sorayım:
Hakikati ve yalanı bulmak; birini ötekinden ayırmak için bugüne kadar ne yaptın?..
Bundan sonra ne yapacaksın?..
Lokanta, otel, güzel kadınlar ve sinema yazarak mı arayacaksın hakikat ile yalanı?..
Hesap günü meleklere gezdiğin gördüğün yerleri mi anlatacaksın?..
Sen bilirsin!..
               
                            ***
 
Usta!..
Gazali; “Cevizin kabuğunu kırıp, özüne inmeyen, cevizin hepsini kabuk zanneder” demişti…
Kırılma ama bugün de her zaman olduğu gibi sadece cevizin kabuğuna bakıp yazmışsın…
Daha derine in daha derine…
Neler görecek ve bulacaksın neler…
Son söz sevgili ustam; Pascal’dan:
“Ölümden, ortada hiçbir tehlike yokken ve henüz ortalıkta görünmüyorken kork!”…
Bilmem anlatabildim mi?..
Yanaklarından öperim…
 
Adnan Berk Okan