'Olmaz' demeyin; burası Türkiye; 'olmaz, olmaz'...
310 (veya daha az) kişilik Ak Parti gurubundan en az 50 ile en çok 70 kişi kopartılarak "Milli Görüş" fikriyatıyla partileşecek...
ADNAN BERK OKAN
YSK’nın aldığı karar tartışılıyor, tartışılacak
da…
Ama…
“Hukuki” olup olmadığı değil…
Zira düşüncem o ki, karar “Siyasi”…
Aksi halde İl Seçim Kurulları daha en başta
yasaları uygular, dosyaları iade ederdi…
İl Seçim Kurulları böyle bir şey yapmadığına
göre…
Demek ki kararın hukuki olmadığı mutlak…
Peki…
Neler oluyor?..
Bu kararı anlatabilmem için 2002 yılına geri
dönmem lâzım…
Ecevit Saddam’ın çok yakın
dostuydu…
ABD, Irak’a ikinci operasyonu yapmak için bahane
arıyordu…
Aslında bahane hazırdı ancak Türkiye’ye ihtiyaç
vardı…
Daha doğrusu TSK’ya…
O dönemde Türkiye’nin Başbakan’ı
Bülent Ecevit idi…
Irak Devlet Başkanı Saddam’ın bölgedeki en yakın dostu
Ecevit…
Ecevit, ABD’nin Irak’a müdahale etmesine
asla izin vermeyeceklerini net bir dille açıklıyordu…
Hatta…
Kendisini ikna etmek için geldiğini bildiği İsrail
Başbakan’ı Sharon’ı aşağılıyor, kovmaktan beter
ediyordu…
Aynı süreçte DYP Genel başkanı Tansu Çiller ise şu
açıklamayı yapıyordu:
“Amerika’nın Irak’a askeri müdahale yapılacağı kesindir
ve o süreçte ben Başbakan olmak istiyorum”…
Bunun tercümesi şuydu:
“Ey Amerika… Ecevit’i mecliste düşürmek kolay da değil,
doğru da değil ama görev yapamayacağına dair bir rapor alınırsa
sonrası kolay… Hükümeti ben kurarım. MHP’yi hükümetin dışında
bırakırız. Biz yolumuza DYP – DSP – ANAP olarak devam ederiz. Ve
Irak operasyonuna her türlü siyasi ve askeri desteği
veririz”…
12 Mart öncesinde neler olmuştu? |
Yıl 1969… Adalet Partisi ikinci genel seçimi de kahir ekseriyetle kazanıyordu… Süleyman Demirel yine Başbakan'dı… Hem de bakanların tümü AP’li… Yani tek başına iktidar… Oysa hesaplar öyle değildi… Demirel ve AP ne pahasına olursa olsun iktidardan düşürülmeli… Ya da en azından yanında ortağı olmalıydı… Kim?.. Tabii ki CHP… Ve plan devreye giriyordu… 41 AP milletvekili 1970 bütçesine “Hayır” oyu vererek kendi hükümetlerini düşürüyordu… Ve… Siyasal istikrasızlık başlıyordu… Bir yıl sonra da (12 Mart 1971) muhtıra ile Demirel istifaya zorlanıyor yerine CHP’li Nihat Erim’in başbakanlığında bir AP – CHP ara dönem Hükümeti kuruluyordu… Geçmişten ders alan oyun kurucular 1969’da yaptıkları hatayı 1973 seçimlerinden önce yapmadılar… AP’yi DP (Demokratik Parti) ile bölmek yetmeyince İsviçre’den Erbakan (merhum)’ı getirip MSP’yi kurdurdular… Seçimlerde DP ve MSP (11 + 11) % 22 oy aldılar… AP’nin oyu % 29’da kaldı… % 33 oyla CHP meclisin en büyük partisi oldu… CHP – MSP koalisyonu kurduruldu… Kıbrıs’ta Komünist Akel’in başkanı da olan Baş Piskopos Makarios başkanlığındaki hükümet EOKA’cılar tarafından devrildi… Daha doğrusu ABD- İngiltere ortak operasyonuyla düşürüldü… Ve… Bunun üzerine Millici MSP’nin de bastırmasıyla Türkiye, Kıbrıs’a askeri müdahale düzenledi… Kıbrıs’ın tamamı ele geçirilebileceği halde yarısında duruldu… Adanın Güney’i Rumlara bırakıldı… Kuzeyi’ne TSK yerleşti… Böylece… Yunanistan’daki cuntacılar düştü Karamanlis Başbakanlığa getirildi… Yani… Demokrasiye dönüldü… Amerika ve İngiltere, Komünist ve SSCB yanlısı Makarios’tan kurtuldular… Bütün bunlar olurken bu iki devlet (ve hatta Yunanistan da) ellerini sıcak sudan soğuk suya sokmadılar… Olan Türkiye’ye oldu… Adı “İşgalci”ye çıktığı gibi 12 Mart ara döneminde biriktirilen 2 Milyar Dolar döviz rezervimiz de silâh ve uçaklarımız için yedek parça satın alımlarında harcandı… İçeride birbirimize üştük… Koalisyon Hükümeti (daha doğrusu başbakan Ecevit) MSP’nin erken seçime gitmeyi kabul etmeyişi yüzünden istifa etti… Döviz rezervlerimiz sıfırlandı… Bizi Kıbrıs’a müdahale etmek zorunda bırakan egemen devletler ambargo uygulaması başlattılar… Yamalı bohçaya benzeyen koalisyon hükümetleri icraat yerine popülizm yaptılar... Ve... Yaklaşık 30 yıl sürecek “Yüksek enflasyon” dönemi başlamış oldu… Adnan Berk Okan |
Çok geçmeden Ecevit’in
Haberal’ın yönetimindeki Başkent
Hastanesi’ne yattığı haberi geçiyordu televizyonlarda…
Başbakanımızın “çok hasta” olduğuna ilişkin
haberler yayılıyordu…
O kadar ki; okurlarının “sıkı bir Ecevitçi” olarak
bildikleri Emin Çölaşan Hürriyet’teki köşesinde
Ecevit’in aylarca yıkanmadığını, çok pis koktuğunu
ve aklının başında olmadığını yazıyordu…
Ben ise o günlerde yazdığım bir siyasi parti web sayfasında Haberal ile Çölaşan arasındaki dostluğa dikkat çekiyordum…
Ecevit’in hastaneye yatırılmasıyla Çölaşan’ın yazdıkları arasında bir ilgi kurarak soruyordum:
1.) Ecevit’e ‘Başbakanlık yapamaz” raporu mu
verilecek?..
2.) Başhekim Haberal’ın ABD’de CIA bursuyla okuduğu doğru mu?
3.) ABD’nin Ecevit’i istemeyişinin sebebi, Başbakan’ın Irak’a
yapılacak müdahaleye sıcak bakmayışı ve TSK’nın bu konuda
görevlendirilmeyeceği mi?..
Makalem çok kısa bir süre sonra (gün içinde) siteden kaldırılıyordu
ki sitenin sahibi olan siyasi parti koalisyon ortağı değildi…
Ama…
Yapılan gizli görüşmelerde Ecevit’e
“Hasta” raporu alınacağı, MHP’nin
hükümetten dışlanacağı, yerine DYP’nin monte
edileceği, başbakanlık koltuğuna ise Hüsamettin
Özkan’ın oturtulacağı plânlanıyordu…
Ve bendeniz bu plânın en yakın tanığıydım...
Aynı gün DSP milletvekili olan çok yakın bir
dostum siteden kaldırılan analizimin kopyası olup olmadığını sordu
telefonda…
Az sonra kendisine elektronik posta olarak gönderdim…
Birkaç gün sonra Rahşan Hanım’ın ünlü açıklaması
geldi…
Başbakan Ecevit hastaneden çıkarılıp evine
götürüldü…
Tedavisi özel doktorlar tarafından evinde yapıldı…
Yani…
Mehmet Haberal bugün işte o nedenle
yargılanıyor…
Ama ilginçtir…
Haberal tam bir Amerikancıyken,
aynı örgütün üyesi olmakla suçlanan diğerleri Shanghay
Beşlisi diye bilinen ve tamamen Amerikan
karşıtı bir birlikten yana olan askerler – siyasiler –
işadamları - gazeteciler…
Yani Türkiye’nin Rusya, İran, Çin,
Hindistan ve Özbekistan’la aynı kampta
yer alması gerektiğine inanan “Darbeci”(!)
paşalar…
Amman ha!..
Buraya dikkat!..
Hem de çok dikkat!..
Deniz Baykal’ın suçu Türkmen
olmak mı?..
Şimdi geleyim Deniz Baykal olayına…
Baykal; Kuzey Irak’ta kurulacak bir
Kürdistan’a taa en başından beri karşı…
Ve…
Baykal Türkmen Yörük’ü…
Siyasal iktidarda olsa veya bir hükümet ortağı olarak görev alsa
Kuzey Irak’ta Türkmen’lerin
aleyhine alınacak uluslar arası bir karara göz yumması
imkânsız…
Yani...
Baykal'ın da içinde olduğu bir hükümet bağımsız
bir Kürdistan kurulmasına onay vermezdi...
Baykal, Kürtlerin yoğun yaşadığı ve bazı siyasal
haklar için kırk bin kişiden daha fazla insanın öldüğü, öldürüldüğü
bölgeye yerel özerklik verilmesini de kabul etmiyordu...
Terörle ilgili olası bir genel affı ağzına bile almıyordu…
Diğer yanda ABD ne BOP (Büyük
Ortadoğu Projesi)’tan vazgeçiyordu…
Ne de Kuzey Afrika Projelerinden…
Baykal ise bu iki projeye de karşıydı…
Yani Deniz Bey, mandıra filozofu Mustafa
Ali gibi her şeye karşıydı…
O halde Baykal gönderilmeli, yerine Sosyal
Demokrat, Dine dayalı siyaset yapmayacak ama dindarları
asla yadsımayacak, taleplerine sıcak bakacak bir genel başkan
getirilmeliydi...
Yani…
Bölgede (Ortadoğu ve Kuzey Afrika) yapılacak köklü değişiklikler
tek parti iktidarıyla bile çözülecek gibi değil…
Terör sorunu bitmeden Türkiye'nin, Batı ile
entegrasyonu imkânsız...
Terörün bitmesi için ise BDP'nin taleplerinin
tamamı değilse de birçoğunun yerine getirilmesi için siyasi
oluşumlar düzenlenecek...
Bütün bunların olması için Ak Parti'nin 550
milletvekili çıkarması da yetmez…
O halde?..
CHP, hem de güçlü bir CHP şart…
Buna karşılık
tek başına hükümet kuramayacak bir Ak Parti de
şart…
Nasıl olacak bu?..
Sınırlar
değişecek…
Ve yine bugüne döneyim…
Türkiye bütün dünyayla birlikte çok köklü
değişimlerin yaşanacağı bir süreç öncesinde seçime gidiyor…
Afrika’da, Kafkaslarda ve
Ortadoğu’da sınırlar değişecek…
O süreçte egemenler “uyumlu ve en güçlü iki partiden oluşan
bir koalisyon” istiyorlar…
Nasıl olsa TSK, Shanghay Beşlisi meraklılarından
arındırıldı…
Mevcut kadrolar NATO’cu ve Amerikancı…
Ve önümüzdeki
seçimlerde Ak Parti'nin bugünkünden daha güçlü
olmasını da Kürt hareketinin dağdan meclise
gelmesini de engelleme çalışmaları başarıyla(!) sürdürülüyor…
Neden?..
Çünkü 12 Haziran 2011 seçimlerinden sonra
parlamento aritmetiği ile oynanacak...
Yani...
Türkiye çok büyük ve köklü bir değişime
hazırlanıyor...
Tıpkı Ergenekon ve Balyoz
olaylarının hukuku değil, yeni yapılanmayı hedef alışı gibi,
YSK da yeni yapılanmanın temellerine koyması
gereken taşları yerleştiriyor.
2011 seçimlerinden sonra Ak Parti
meclis gurubunun 310'u geçmemesi hesaplanıyor…
Yani 330 mümkün değil...
Ki olsa da bir şey değişmez ama 310 ideal
rakam...
BDP'nin gurup kurması engellenmek ve gözdağı
verilmek isteniyor...
Neden mi?..
Çünkü...
GOP, KAP ve KS çözümü, yerel
yönetim yasasının çıkarılması (Ak Parti ve CHP seçim
beyannamelerinde yerel Yönetimlere yetki, genişlemesi var) için
CHP şart...
O halde?..
310 (veya daha az) kişilik Ak
Parti gurubundan en az 50 ile en çok 70 kişi
kopartılarak "Milli Görüş" fikriyatıyla
partileşecek...
Ortaya çıkan durumda; CHP'nin de
MHP ve yeni çıkan gurupla koalisyon kurması mümkün
olmayacağına göre...
Geriye kalan tek ihtimal: Ak Parti - CHP ortak "Çözüm"
hükümeti…
12 Mart Muhtırasıyla paşaların yaptırdığını bu kere
milletvekillerinden kimilerine yaptırmak…
Yeni anayasayı Ak Parti – CHP ortaklığında
yapmak…
Güneydoğu’daki yeniden yapılanmaları da keza aynı
ortaklıkla inşa etmek…
Nasıl senaryo ama?..
“Olmaz” demeyin…
Burası Türkiye…
Burada “olmaz; olmaz”…