Olaya kimse bu yönünden bakmadı! Hilal Kaplan'a en güzel tavsiye Melih Altınok'tan
ABD'deki kritik ziyaret kadar Trump ve Hilal Kaplan arasında geçen diyalog da çok gündemdeki yerini koruyor. Hilal Kaplan olaya "Trump'a rahatsızlık verdiysek ne mutlu" diyerek noktayı koyarken meslektaşı Melih Altonok da kendisine bomba bir tavsiyede bulundu.
Hilal Kaplan'ın Mazlum Kobani isimli teröristin muhatap alınmasıyla ilgili sorusuna Trump'ın verdiği yanıt köpürtüldü ve Trump'ın "Gazeteci olduğunuza emin misiniz? Türkiye hükümeti için çalışıyor olmayasınız" sorusu sonrası herkes Kaplan'ı konuşmaya başladı ve Kaplan konuşulmaya da devam edecek gibi...
Sabah yazarı Melih Altınok olaya bambaşka bir yönden baktı ve meslektaşına bir tavsiyede bulundu.
Altınok, "Hilal'e tavsiyem hiç kafasına
takmasın.
Dışarıda da tanınmış olmanın tadını çıkartsın. Öyle
ya, her gazeteci ABD Başkanı'na soru sorma
fırsatı bulamaz.Başka hangi soru sorulabilirdi gibi
gazetecilik tartışmalarına da asla girmesin."
dedi.
PATRON KİM?
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın ABD ziyaretinden ne sonuç
çıktı?
Türkiye'nin tezleri karşısında sallanan başların ne
kadar gerçekçi olduğunu, verilen sözlere ne kadar
uyulacağını elbette ki sahadaki somut
gelişmeler gösterecek.
Çünkü söz konusu olan ABD. Ve içeride devam eden azil
sürecinin gerginliği zirvede yüzünden okunan
Trump da Erdoğan'la olan gerçekçi (ve bence samimi) ilişkisine
rağmen tek aktör değil.
Ancak Alman Spiegel'e "patron kim" manşeti
attıran zirvedeki kimi önemli ayrıntılar, şimdiden
Türkiye'nin çıkarları açısından olumlu
düşünmemizi sağlayacak cinsten.
Zira gazetenin, Erdoğan'ın zirvedeki göğsümüzü kabartan
performansına ve özgüvenine dair yorumu, Türkiye'nin
heybesinin şimdiden dolmaya başladığının açık göstergesi:
"Beyaz Saray'da kamuoyuna yansıyan basın toplantısı kısmında;
sanki dünyanın en güçlü ülkesinin başkanı
Trump değil de Erdoğan'mış gibiydi.
Türkiye Cumhurbaşkanı bu fırsattan istifade ederek, basın
mensupları önünde ABD'ye öğüt
verdi ve eleştirdi."
***
ABD'deki kritik zirveden hemen önce bu köşede (8
Kasım), "Erdoğan'ın ABD'ye gitmesini kim niye
istemez" diye sormuştum.
Dün baktım, diplomasinin ötesinde aralarında kişisel bir
ilişki de geliştiren Erdoğan ve Trump'ın, aracısız, yüz
yüze görüşmesinden ödü kopanlar dut yemiş bülbüle dönmüşlerdi.
Haklısınız, ne diyecekler ki?
Yalandan bir mektuptur, tutturmuşlardı...
Erdoğan da o kâğıt parçasını muhatabının eline tutuşturdu.
Bu yüzden yine en iyi bildikleri şeyi yaptılar.
Yalana, dolana, hakarete, itibar suikastına soyundular.
Ziyaretten hemen önce, "Zirveden bir şey
çıkmaz" şeklindeki twitleriyle emekli hayran kitlesini
teselli eden Washington Portakalı, karanlık
odaların anında yalanlanan haberlerini yaymaya başladı
mesela... "Haber" dediysem lafın gelişi işte,
kibarlığımızdan...
Zira "Oval ofiste Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu'nun ayakta
bekletilmesi tepki çekti" iddiasını ortaya atmanın...
Ardından tepki gelince, "Öte yandan ABD Dışişleri Bakanı
Pompeo'nun da ayakta olduğu görüldü" diye metne ek
yapmanın bir gazetecilik faaliyeti olmadığını
takdir edersiniz.***
Ama gariptir, bu rezil faaliyetler ortayken sosyal medyada eleştiri
okları Sabah yazarı Hilal Kaplan'a doğrultuldu. Zirvenin
basın açıklaması kısmında, Kaplan'ın Mazlum Kobani isimli
teröristin muhatap alınmasıyla ilgili sorusuna Trump'ın verdiği
yanıt köpürtüldü.
ABD Başkanı'nın cevabının sonuna eklediği "Gazeteci olduğunuza
emin misiniz? Türkiye hükümeti için
çalışıyor olmayasınız" sözleri elden ele dolaştı.
Hilal'e tavsiyem hiç kafasına takmasın.
Dışarıda da tanınmış olmanın tadını çıkartsın. Öyle ya, her
gazeteci ABD Başkanı'na soru sorma fırsatı bulamaz.
Başka hangi soru sorulabilirdi gibi gazetecilik tartışmalarına da
asla girmesin.
Zira Avrupa gazeteleri zirvenin ardından "dünyanın patronu kim"
diye sorsalar da memlekette aklı başında herkes, gazeteci kılıklı
bu operasyoncu çırakların patronunun kim olduğunu
gayet iyi biliyor.