Olan Sözcü'ye olacak çünkü...

Kabul edin ki; Sözcü için çok zor günler başlamak üzere…

ADNAN BERK OKAN

Metin Yılmaz (Sözcü gazetesi Genel yayın Yönetmeni) tam 50 yıllık arkadaşım ve dostum

Akşam ve Tercüman’da olmak üzere ulusal medyada bulunduğum dönemlerimde genel yayın yönetmenliğimi yaptı.

Şimdi artık sıra, asla utanmayacağım ama hatırlatıldığında mahcup olduğum bir itirafıma geldi…

Sonra da Sözcü’nün bugünü üzerine bir analiz denemesi yapacağım…
 

                                          ***


2007 Mayıs
ayı sonu olmalı…

Kaynıvalidem ve karımla Aksaz Askeri Kampı’nda tatildeydik…

Çok sevdiğim ve Metin’le yakınlığımı da bilen bir arkadaşım cep telefon numarasını istedi Metin’in…

“Neden?” diye sordum…

Metin’in yeni çıkacak bir gazetenin genel yayın yönetmenliğine getirileceğini öğrendiğini ve kendisinden iş isteyeceğini söyledi…

“Müsaade edersen Metin’le konuşayım… Biliyorsun bu meretler (Cep telefonları) özel… İznini alayım veririm” dedim…

“Merak etme ya, senden aldığımı söylemem” deyince, “sen söylemezsin ama benim bunu bilmem yeter... Arayım Metin'i sana döneceğim?” diye karşılık verdim…

“Telefonunu bekleyeceğim” derken sesi kırgındı…

 

Telefon ettim Metin’e…

Beni arayan arkadaşın adını söyledim, “telefon numaranı istedi vereyim mi?” dedim…

“Tabi tabi ver” dedikten sonra yeni çıkacak gazeteyi sordum.

Patron Ertuğrul Akbay’dı…


Evet…

Sözcü için çok zor günler başlamak üzere…

Neden mi?..

Çünkü…

Mecliste yasalaşmayı bekleyen yeni kanun tasarısı en çok da Sözü’yü vuracak…

Bilhassa Emin Çölaşan ve Mehmet Türker’in yazıları, patronun üzerine kalabilir…

Neden mi?...

Yeni tasarıya, “Yazarların yazılarından dolayı açılacak hukuk ve ceza davalarında; hukuki sorumluluk müteselsilen kurumun, cezai sorumluluk ise en üst düzey yöneticisinindir” diye bir madde ekleneceği konuşuluyor da ondan…

Zira…

Tasarı yasalaşıktan sonra Çölaşan ve Türker aynı tarzda yazmaya kalkarlarsa, devletin ve hükümetin manevi şahsiyetini “tahkir”, “tezyif” ve “hükümeti basın yoluyla yıkmaya çalışmak”tan savcılık soruşturmasına uğrayacak ve büyük ihtimalle “makul şüphe” kanaatiyle tutuklanıp yargılandıktan sonra mahkûm olacaklardır…

İşte o süreçte yeni yasa gereği patron da tutuklu yargılanacaktır…

Yani…

Tasarı yasalaştıktan sonra Sözcü ya daha çok magazinleşecek, incik, boncuk, cinayet, kız kaçırma, gasp, ünlülerin boşanma haberleriyle dolup taşacak…

Ya da aynen devam edecek…

Benim tanıdığım Eruğrul Akbay tasarı yasalaştıktan sonra mecburen “Ertuğrul Akbay gazeteciliği”ne kesin dönüş yapılmasını isteyecektir…

Ancak…

Uğur Dündar’ın dünkü makalesi Akbay’a o imkânın verilmeyeceğinin habercisi gibiydi…

Umarım…

Bir dikta rejiminin önadımlarının sesi olacak mevcut tasarı yasalaşmaz…

Umarım…

Meclisteki Ak Partili aklı başında milletvekilleri de CHP ve HDP milletvekilleriyle orttak hareket eder…

Ve…

Umarım…

O Ak Partili milletvekillerinin sayısı, MHP’li milletvekillerinin sayısının en az iki katı olur…
 

Kendisi de genel yayın yönetmeni olacaktı…

Muhalefet yapacaklardı…

Güldüm…

Tabii ki Metin’in Ertuğrul Akbay’la çalışacağına gülmemiştim…

Aksine…

Metin aslında, magazin ve sansanyon gazeteciliğinde ustalaşmış Akbay’la en rahat çalışacak isimlerin başında geliyordu.

Zira…

Rahmi Turan’ın öğrencilerindedi…

Peki, neden gülmüştüm?..


Çünkü…

Metin, çıkarılacak gazetenin “Muhalefet” yapacağını söylemişti…

Zira…

İyi tanıdığımı zannettiğim Ertuğrul Akbay asla iktidara muhalefet etmez, edemezdi…

Ertuğrul’u yakından tanıyanlar hatırlayacaklardır…

Uzun süre, “Gölge Adam” isimli bir “Tek Sayfalık gazete” çıkardı…

Tek sayfada "sosyal defosu" olan iş adamları hedef alınıyordu…

Ki…

O iş adamı veya işadamları “köpek bok yemekten vazgeçmez” misali yaşları ilerlemiş olsa da karı-kız işinden elini ayağını çekmemiş olanlardı…

Ertuğrul öncelikle, o günkü nüshada(!) haber konusu olan işadamlarına fakslardı tek sayfalık gazetesini…

Neden mİ?..

E canım tahmin ediverin gari…

 

Tahmin edemezseniz eğer…

Rahmi Turan, Mehmet Türker, Mehmet Şehirli, Emin Çölaşan, Yılmaz Özdil ve bendenize sorun…

Tabii ki az önce isimlerini saydığım yazarlar benim bildiklerimi konumları gereği anlatamayacaklardır…

Peki, ben nereden biliyorum?..

Söyleyeyim…

Milliyet’ten kovulduktan sonra, bir işadamı dostuma bir süre (1994 Kasım – 1995 Haziran arası. Haziran ayı sonlarına doğru Akşam’da yazmaya başlayınca işadamı dostumdaki görevimden istifa ettim) “Finans danışmanlığı” yaptım…

Bir gün işe gittiğimde patron felâket öfkeliydi…

“Dur hele ne bu böyle?.. Sakin ol kalp krizi geçireceksin” dedim…

Önüme A 4 boyutunda bir kağıt attı…

“Gölge Adam”…

Hem dostum ve hem de patronum olan işadamı, bir kadınla uzaktan ve çok samimi bir şekilde görüntülenmişti…

O ceberut görünümlü işadamı dostumun yaşça kendisinden büyük olan karısından ödü kopuyordu…

Çünkü…

Çok büyük miktarda nakit parası, karısının adına yatıyordu bir bankada…

“Tehdit bu!.. Şantaj bu!” deyip duruyor ve küfürleri yağdırıyordu…

Neyse…

O gün şirket dışında toplantılarım vardı…

Akşamüzerine doğru şirkete döndüğümde patron kuzu gibi olmuştu…

Ne olduğunu sormadım bile…

Zira, belli ki sorunu çözmüştü…

 

İşte o nedenle gülmüştüm…

Ertuğrul Akbay ve muhalif gazetecilik

İkisini yan yana bile getiremiyordum…

Neyse…

Ben yine 2007’ye döneyim…

Metin’le telefonda yaptığımız o görüşmeden kısa bir süre sonra Sözcü çıktı…

Sıradan, az sayfalı, magazin ağırlıklı, kötü bir kâğıda basılan, siyasal iktidara “gözdağı” veren, “ama istersen uzlaşırız” diye mesajlar da gönderen bir yayın politikası vardı…

Derken…

Henüz çiçeği burnunda bir gazeteyken ve tutunmaya çalışırken, şans yüzlerine güldü…

Nasıl mı?..

 

Anlatayım…

Aydın Doğan, Doğan Medya yayın ilkelerine uymadığı, önüne gelen herkese (En çok da dönemin başbakanına) küfür ve hakaret ettiğini gerekçe göstererek Çölaşan’ı kovdu…

İşte o kovulma, bugünkü Sözcü’nün ekmeğine yağ sürdü…

Metin durumu patrona anlattı…

Eğer ikna edilebilirse Çölaşan’ın eski yazılarını yayımlayacaktı Sözcü'de…

Tabii ki “Güncel” olanlarını değil…

Hükümeti, başbakanı ve (Emin’e göre) “Atatürk düşmanı” kadrolara göz yuman, sesi soluğu çıkmayan askerleri eleştiren, buna karşılık emekli olmuş; Ak Parti iktidarından nefret eden eski komutanlarla yapılmış söyleşileri ihtiva eden  yazılarını yayımlayacaktı…

Emin’in o tür yazıları “numarasız gözlük” gibiydi…

Sözcü’nün sahiplenmek istediği okurlar için biçilmiş kaftandı…

Emin kendisine yapılan teklifi kabul etti (Geçenlerde kendisi de köşesinde anlattı bu kısmı)…

Metin, Emin’in o tür yazılarını bizzat kendi seçiyor ve yayımlıyordu…

Yani…

Sözcü’nün en ünlü köşe yazarı, günlük yazmasa ve eski yazıları yayımlanıyor olsa da Emin Çölaşan’dı…

Ne var ki…

Emin’in o günlerde adının geçmesi bile gazetenin tirajının yüzbinlerin üzerinde tutunmasına yetmişti…

Bir başka deyişle…

Ertuğrul Akbay ve Metin Yılmaz, Emin’i kovdukları için Aydın Bey’e hayır dua ediyorlar, selâm ve saygılarını gönderiyorlardı…

 

Derken…

Doğan Medya Gurubu’nun yapamadığı "medyada muhalefet" boşluğunu Sözcü dolduracaktı...

Ve...  



2008
 yılı Mayıs ayı sonu...

Yani henüz Çölaşan'ın eski yazıları yayımlanıyor Sözcü'de...

Kayınvalidem, karım ve ben yine Aksaz Askeri kampında tatildeydik…

Deniz Baykal’la yaptığımız telefon görüşmesinde Aksaz’da olduğumu, kampta (Neredeyse) sadece Sözcü’nün satıldığını söylediğimde Deniz Bey “Tepki alımları” demişti aklımda kaldığı kadarıyla…

Sonra da şöyle devam etmişti: “Bu tür tepki alımları giderek genişler ve gazeteyi çok büyütür…”

Ben ise kendisiyle aynı düşüncede olmadığımı belirtmiştim o gün…

Geleyim bugüne...

Evet...

İtiraf ediyorum ki yanıldım...

Deniz Bey haklı çıktı…

Zira…

Sözcü bugün Türkiye’nin bayide en çok satan gazetesi…

Yılmaz Özdil’le birlikte 50 bin yeni tiraj aldı…

Bu yeni 50 bin tiraj; iktidara destek veren Akşam, Star, Yeni Şafak gibi gazetelerin bayideki toplam satışlarından fazla…

Küçümsemeyin lütfen…

Ben küçümsemiştim zamanında şimdi kendi öngörüsüzlüğüme kızıyorum…

Peki…

“Neden en çok satan Posta değil de Sözcü?”…

Çünkü Posta 50 kuruş, Sözcü 70 kuruş…
 

Doldurmasa da, alan boş olduğu için tirajı giderek artmaya başlamıştı…

Sözcü en çok nerelerde satıyordu biliyor musunuz?..

Söyleyeyim…

Orduevleri, subay lojmanları ve CHP’lilerle MHP'lilerin ağırlıklı olduğu semt ve kentlerde…

Sözcü’nün patronajına ve Metin’e göre “maden” bulmuşlardı…

Ama...

2009
yılı başlarında, Turgay Ciner’in yeni bir gazete çıkaracağı ve yazarlarından birinin de Çölaşan olacağı haberi duyulunca; Ertuğrul Akbay ve Metin kara kara düşünmeye başladılar…

Çünkü…

Sözcü’nün en çok okunan ve en az elli binlik tiraj getiren yazarı; birkaç yıl önceki yazıları yayımlanan Emin Çölaşan’dı…

Çölaşan, Ciner’in gazetesinde yazmaya başlarsa, Sözcü’nün o elli binlik tirajı doğrudan Ciner’e kayacaktı…



Tam da o günlerde...

Çölaşan, Fatih Altaylı ve Turgay Ciner’le yaptığı özel sohbeti birilerine anlattı…

O birileri de o dinlediklerini ellerini ovuşturarak Doğan Gurubu gazetelerden birine aktardı…

Gazete (Vatan) Çölaşan’ın anlattıklarını biraz da abartarak yayımlayınca, Fatih Altaylı’nın tepesi attı…

Artık ekibinden biri olarak gördüğü Çölaşan eğer özel sohbette; biraz dertleşmek biraz da yayın politikası hakkında bilgi vermek amacıyla paylaştıkları bilgileri başkalarına taşıyorsa; öyle bir yazar milyonluk tirajı bile getirecek olsa “güvenilemeyecek” biri idi…

Çölaşan, çok istediği halde HaberTürk’te başlayamadı…

Böylece, Ertuğrul Akbay’ın korktuğu başına gelmemişti…

O olaydan 9 ay kadar sonra Çölaşan mecburen Sözcü’de “güncel” yazmaya başladı…

Tabii ki; Hürriyet’te yazdıklarından çok daha ağır şeyler yazıyordu…


Ama…

Sözcü henüz ciddiye alınan bir gazete olmadığı için Başbakan ve avukatları da ciddiye almıyorlardı…

Gazete siyaseti etkileyecek “güçler” tarafından okunmuyordu…

Oysa kazın ayağı hiç de öyle değildi…

Darmadağın edilen TSK, tutuklanan emekli ve muvazzaf generaller, subaylar, assubayların aileleri ve sevdikleri sözleşmişçesine Sözcü satın alıyorlardı...

 Bağlayayım…

Sözcü, ilk başlarda sadece Çölaşan’la yürürken bu arada kadrosunu da zenginleştirdi…

Son zamanlarda sadece “hakaret” ederek yazan iki yazarı kaldı Sözcü’nün…

Emin Çölaşan, Mehmet Türker…

Diğerleri ise son derecede düzeyli muhalefet yapıyorlar…

Uğur Dündar nazik bir dille kullanıyor eleştirilerinde…

Elinde somut belge (Yani makul şüpheyle değil) olmadan hiçbir eleştiri ya da ”suçlama” getirmiyor…

Bekir Coşkun zekâ dolu esprileriyle fanatik Ak Partili olmayan vicdan sahibi çok sayıda seçmene bile “Adam haklı valla” dedirtiyor…

Necati Doğru’nun efendiliğinden ve dürüstlüğünden kim şüphe edebilir?..

Akıl ve vicdan sahibi hiç kimse…

Saygı Öztürk, Ankara siyasetini ve bürokrasisini en sağlam kaynaklardan takip eden, güvenilir bir haber analist…

Soner Yalçın meselâ…

Ekonomik ve siyasi konularda tamamen zıt şeyler düşünsek de kendi kulvarının “Ayaklı kütüphane”si…

Ve ne küfüre ihtiyaç duyuyor muhalefet edebilmek için ne hakarete…

Yediden yetmişe herkesin okuyabileceği makaleler yazıyor…

Ve…

Elbette Yılmaz Özdil…

Çok iyi başladı…

En nefis yazısı ise toplumun en az % 80’inin katıldığı Suriyeli Mültecilerle ilgili yazısıydı…

Hakaret yoktu…

Küfür yoktu…

Irkçılık ise hiç yoktu…

Nefis bir “durum tespiti” yapıyordu…

Ama…

Kabul edin ki; Sözcü için çok zor günler başlamak üzere…

Neden mi?..

Lütfen yandaki kutucukta okuyunuz…

adnanberkokan@gmail.com