Öcalan'ı birden muteberleştiren köşe yazarları kimler?..
Öcalan’ın bu söylediklerinin “doğru” olduğunu kabullenenler Başbakan’a müzmin muhalefetleriyle tanınan kimi....
ADNAN BERK OKAN
Milliyet bir gazetedir…
Gazeteler siyasi, sosyal, ekonomik, sanatsal, sportif ve benzeri bütün konularda sıcak/taze haberlerle kamuoyunu bilgilendirir, gündem yaratır, gündem takip ederler…
Bu tarifin “eksik” olabileceği ama “yanlış” olmadığı konusunda sanırım hepimiz mutabıkız…
Peki…
o halde sorayım:
Milliyet’in BDP’li üç milletvekilinin İmralı’da Öcalan ile yaptıkları görüşmenin zabıtlarını yayımlaması “gazetecilik” değilse nedir?..
Amaaaaa….
Güleriz ağlanacak halimize Milliyet yönetiminin yaptığı gazeteciliği ilk takdir edenlerdenim… Çünkü her şeyin bu kadar “şeffaf” yürütülmesine izin vermiş bir siyasal iktidar görüşmelerin kamuoyuna mutlaka sızdırılacağını en başından kabul etmeliydi… Haliyle de Milliyet’in o tutanakları tamamen “gazetecilik” aşkıyla yaptığına inanmalı; gazetenin yönetimi ve haberi yapan arkadaşımızı öylesine ağır bir dille suçlamamalıydı… Sadece Türkiye’de değil bütün dünya diplomasisinde genel kabul gören; “Dış politika ile salam ve sos imalâtı halkın gözleri önünde yapılmaz çünkü ikisi de mide bulandırır” kuramını bilmeliydi… Bunu bildiği halde, “dış politika” sayılması gereken bu görüşmeleri bu kadar şeffaf yapıyorsa eğer midelerin bulanacağını da tahmin etmeliydi… Ama… Medya ve muhalefet sözcüleri de; siyasi geçmiş ve geleceğini tehlikeye atan bir Başbakan’ın bu tepkilerini anlayışla karşılamalıydı... Beni üzen; bir platforma çıkmış her biri ayrı yönlere koşuştururken kimisi Başbakan’a hakaret ve küfürlerle saldıran kimisi ise Başbakan’ın tepkisinin doğru ya da yanlışlığına bakmadan sadece alkışlayan ve sonra da kafa kafaya vurup kıç üstü düşenleri bir tiyatro sahnesinde izliyormuşçasına seyretmek… Ve… Ağlanacak halimize gülmek… |
Bu, işin “gazete” boyutu…
Bir de “Hükümet” ve tabii ki “Başbakan” tarafı var…
Gönül isterdi ki Başbakan böylesi güzel, doğru ve haklı bir gazetecilik karşısında en azından “tepkisiz” kalsın…
Ya da “tepkisiz” demeyeyim de kırıcı olmadan göstersin tepkisini…
Ama olmadı...
Her zaman olduğu gibi çok sert tepki gösterdi Erdoğan...
Yanlış yaptı kabul...
İyi de be arkadaşlar…
Neden bu tepkiye, bir de Başbakan’ın penceresinden bakmıyorsunuz?..
Vicdanınızın da desteğinde bir düşünün bakalım…
Bu ülke son otuz yılda 50 bin yurttaşını terörde kaybetmedi mi?..
Teröre şehit veren ana-baba-eş-nişanlı-çocuk sayısının kaç olduğunu biliyor muyuz?..
Ve halen bölgede askerlik görevini yapan yüz binler, önümüzdeki süreçte yapacak olan bir başka yüz binler…
Bunları da ekleyin o şehit yakınlarına…
Ve…
Çalışma yaşına gelmiş her yüz kişisinden on veya on birinin “işsiz” olduğunu;
buna rağmen en az beş milyon kişiye iş sahası yaratacak olan 300 milyar doların silah tacirlerine kaptırıldığını hatırlayın…
Ve ey efendiler!..
İşte bu olumsuzluklardan geçmişte yaşananları silme imkânı olmayan ama;
gelecekte yaşanılacak acıları sonlandırma çabasıyla bir büyük “barış süreci” başlatan Başbakan’ın yerine koyun kendinizi…
Ve…
“Bu savaşı bitirmek için gerekirse baldıran zehri içeriz” deyişi çınlasın kulaklarınızda…
Gerçekten de siyasi hayatını bütün geçmişi ve geleceğiyle riske attığını ise aklınızdan hiç çıkarmayın…
Salt kalıcı barışı tesis edebilmek amacı ve tabii ki umuduyla adımlar atmış; kamuoyundan da büyük oranda destek görmüş bir Başbakan…
Hatta o kadar ki;
terörün siyasi kanadını oluşturduğu bütün dünya tarafından bilinen BDP’li milletvekillerine, müebbet hapse mahkûm bir terör örgütü lideriyle görüşme izni vermiş...
Bunu yaptığı için bazı kışkırtıcı gazete ve köşe yazarı tarafından “vatan haini” olarak suçlanmış bir Başbakan…
Tiksindim... Başta Sözcü Gazetesi ve bazı yazarları olmak üzere; yazılanları, atılan başlıkları okuyunca midem bulandı; kusacak gibi oldum... Neden?.. Çünkü daha düne kadar Öcalan için her türlü hakareti yapan bu gazete ve yazarları Öcalan'ın söylediği iddia olunan cümlelere sarılmış Başbakan'a saldırıyorlardı... Peki ya karşı taraf!.. Yani her şart ve ahvalde Başbakan'ın yanında durup da olaylara bakanlara ne demeli?.. Yani; Levent Gültekin'in, "fakat işin ilginç yanı Milliyet’in bu tutanakları haber yapmasına en çok kızanların, Ergenekon sürecinde eline geçen yalan yanlış her belgeyi, insanların özel konuşmalarını 'gazetecilik yapıyoruz' diyerek manşetlerine taşıyanlar" diye tanımladığı ikiyüzlü değil ama yüzsüzlere?.. Sözcü ve riyakâr yazarlarından ne kadar tiksindiysem bu tiplerden de en az onlar kadar tiksindim... |
Daha fenası ve sinir bozucusu;
Öcalan’ın, “Ak Parti’yi ben iktidar yaptım” iddiası ile “Hepimiz özgür kalacağız” diye de sanki “tahliye” garantisi almış gibi konuşmasına inananların bolluğu
Kim buna inananlar?..
İşte ilginç olan da işin orası ya…
Çünkü Öcalan’ın bu söylediklerinin “doğru” olduğunu kabullenenler Başbakan’a müzmin muhalefetleriyle tanınan kimi gazete ve köşe yazarları...
Bugüne kadar Öcalan için demediklerini bırakmayan (yalancı, eşkıya, bebek katili v.b.) ama bu son söylediği iddia olunan kişisel görüşleri için Öcalan’ı birden “muteber bir adam” konumuna yükseltenler…
Yani ikiyüzlüler…
Yani, Öcalan’ın söyledikleri işine gelmeyince “o bir yalancı” deyip inanmayan, işlerine geldiğinde ise “doğru söylüyor adam” diyen ve “Tayyip rezil oldu” diye başlık atan ahlâksızlar…
Efendiler itiraf ediyorum ki;
işte bunları görünce Başbakan’ın tepkisini “doğru” değil ama “haklı” buluyorum…
“Haklı” çünkü sürecin baltalanmaya çalışıldığından şüphe ediyor; çabalarının boşa gideceğinden korkuyor...
Efendiler!..
Karşınızda “bir siyasetçi” var…
Gıdası “oy” ve haliyle “halk/seçmen” olan bir siyasetçi…
İşte o siyasetçi ki siyasi hayatının bitmesini göze alarak çok büyük bir çalışmayı başlatmış…
Ama…
O çalışmasının “basın özgürlüğü kisvesi” altında engelleneceğinden şüpheye düşmüş…
Düşemez mi?..
Tamam “yanlış yaptı” deyin, diyelim ama be arkadaş;
Bunu yaparken onu anlamaya da çalışın…
adnanberkokan@gmail.com