'O rahibe gibi, sen de ağlayacak mısın Nazlı Hanım?'

Hasan Karakaya, Nazlı Ilıcak'ın 2009 yılında hükümeti yolsuzlukla suçlayanları eleştiren bir yazısını alıntılayıp 'O rahibe gibi, sen de ağlayacak mısın Nazlı Hanım?' diye sordu

Sahi; 17 Aralık’a kadar, AK Parti “tertemiz” iken, hangi ara “yolsuzluk ve rüşvet”e bulaştı, hangi ara “kara para aklamaya” başladı?.. diye soran Yeni Akit gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hasan Karakaya, bugün köşesinde Nazlı Ilıcak'ın 2009 yılında kaleme aldığı, Kemal Kılıçdaroğlu'nun hükümet ile ilgili yolsuzluk iddilarına sert bir dille yanıt veren yazısını okurları ile paylaştı ve Ilıcak'ın kendi yazısındaki argümanlar ile vurdu.

İşte Karakaya'nın yazısından çarpıcı bölümler:

DÜNKÜ NAZLI ILICAK!

Fazla geriye gitmeye gerek yok... Şu anda “Paralel Yapı saflarında” kalem oynatan ve sürekli “AK Parti’nin yolsuzlukları”ndan dem vuran Nazlı Ilıcak; daha “5 yıl öncesinde” yani 16 Şubat 2009 tarihli yazısında; sürekli “yolsuzluk” iddialarını gündeme getiren Kemal Kılıçdaroğlu’na veryansın ediyor ve diyordu ki;

“Şüphe” filmini seyrederken, Kemal Kılıçdaroğlu’nu hatırladım. Meryl Streep’in canlandırdığı, katı prensiplere sıkı sıkıya bağlı bir rahibe, okuldaki bir rahibin birkaç davranışını değerlendirerek, onun, bir erkek talebeyi “istismar” ettiği sonucuna ulaşıyor. Rahibi istifaya zorluyor.  (...)

Neden Kılıçdaroğlu aklıma geldi derseniz... Onun, “yolsuzluğu siyasete alet eden” tavrını hiç beğenmiyorum da onun için; etrafa ufak pislikler sıçratan, ama, bunlar yanlış çıkınca da üzerinde durmadan başka meseleleri parmağına dolayan o üslûp, bana çirkin geliyor... Bir başka ifadeyle; Kılıçdaroğlu, süratle Emin Çölaşan’laşıyor.

YALANLAR... GERÇEKLER!

Nazlı Hanım, Kılıçdaroğlu’na; “Emin Çölaşan’laşmak” gibi “çok ağır bir suçlama” yöneltmekle yetinmiyor ona “örnek”lerle cevap veriyordu...

Özetle aktarıyorum:

Kılıçdaroğlu, Başbakanlık Müsteşarı Efkan Ala’yı suçlayıp, Telekom’da Oger’in temsilcisi olduğunu söylemedi mi? Ala’nın, Hazine temsilcisi olduğu ortaya çıktı. Peki bir özür diledi mi? 

Melih Gökçek’e yönelik en kuvvetli iddiası sayaç meselesiydi. “Sayaç alımında yolsuzluk yapıldı; İstanbul Belediyesi’nin 23 Euro’ya aldığı sayaca, Melih Gökçek 168 Euro verdi” diyordu. Oysa Gökçek, sayacı, 168 Euro’ya değil 63 Euro’ya almıştı. 

Gelelim Dengir Mir Fırat’a ... Kılıçdaroğlu, ona “Baron” demiş ve 27 Şubat 2008’de ortağı olduğu Menas’a ait bir TIR’da uyuşturucu yakalandığını, bu yüzden, Menas’ın kırmızı hat uygulamasına tâbi tutulduğunu iddia etmişti... Oysa, uyuşturucunun yakalandığı 27 Şubat 2008’de, Fırat, Menas’ın ortağı değildi; hisselerini devretmişti. Uyuşturucu yakalanan TIR da; zaten Menas’a ait değildi. 

“Erdoğan ailesinin Atagold’taki ortaklığı saklanıyor” dedi. Ama bilgilerin saklanmadığı, tam aksine Ticaret Odası’na verildiği ortaya çıktı... Üstelik yönetim kurulu üyesi Sema Erdoğan’ın ismi, Ticaret Sicili gazetesinde de yayınlanmıştı. 

PAPAZ VE RAHİBE!

Nazlı Hanım, “Kılıçdaroğlu’nun yolsuzluk iddialarını çürüten” daha başka örnekler de veriyordu ama, bu kadarı yeter!..

Nazlı Hanım, bu “örnek”leri verdikten sonra, sözü tekrar “Şüphe” filmine getiriyor ve özetle diyordu ki;

Şüphe filmini mutlaka seyredin! O katı, hoşgörüsüz rahibenin sonunda “Yanılmış olabilirim” diye gözyaşlarına boğulduğuna ve azap çektiğine şahit olacaksınız. 

İftiraya uğrayan papazın vaazında anlattıklarına da kulak verin: 

“Bir kadın, yalan söyler, iftira atar; dedikodu yapar. Sonra bağışlanmak için günah çıkartmaya gider... Papaz, ‘Seni affetmeden önce bir şey yapmanı istiyorum’ der. ‘Dama çık, kuş tüyü bir yastığı birkaç yerinden bıçakla, sonra bana gel’ 

Kadın denileni yaptıktan sonra, papazın karşısına çıkar. Papaz bu defa, ‘Kuş tüylerini topla, tekrar kılıfına koy’ diye ikinci bir görev verir. 

Kadın çaresizdir, boynunu büker ve ‘O tüyler rüzgârla uçuştu, dört bir yana dağıldı, toplayamam ki’ der.” 

Filmde, rahip, vaazını şu şekilde tamamlıyor: “Attığınız bir iftira, yaptığınız dedikodular öyle süratle yayılır ki, ne kadar pişman olursanız olun geriye almak mümkün değildir.” 

Bizdeki geçerli tabirle; 

“İftira at, izi kalsın” 

Maalesef Kılıçdaroğlu, doğruya; yalanı ve iftirayı katık yapıyor. 

Çamurun izinin kalması” ona yetiyor!..”

Evet, 16 Şubat 2009 tarihli yazısında bunları yazmış Nazlı Hanım...

Kılıçdaroğlu’nu, “yalan ve iftirayı, doğruya katık yapmakla” suçlamış... “Çamur atmakla” ve “yolsuzluğu siyasete alet etmekle” suçlamış... “AK Partili”lerin de, “temiz, dürüst ve hakkaniyetli” olduklarını söylemiş!..

17 ARALIK’TAN SONRA!

Evet;

Nazlı Hanım, “17 Aralık’tan önce” böyleydi... “17 Aralık’tan sonra” ise, hele “Paralel gazeteye transfer” olduktan sonra; “Papazı suçlayan katı ve hoşgörüsüz rahibe”ye benzemeye başladı!..

Sürekli şüphe, sürekli istifham!..

Ne var ki;

“17 ve 25 Aralık Operasyonları’nın, yolsuzluk ve rüşvet kılıflı birer darbe girişimi” olduğu, artık “hakim ve savcı kararları” ile tescil edilmiş bulunuyor!..

Demem o ki;

“Paralel’in ocağı”na düştükten sonra “saçmalamaya” başlayan Nazlı Hanım, acaba bir gün “gerçekleri” görüp de, “Şüphe” filmindeki “rahibe” gibi, “yanılmış olabilirim” deme erdemini gösterebilir mi?..

Ve yine o rahibe gibi; “şüphe” ve “iftira”larından “pişman” olup, “gözyaşları”na boğulur ve de “vicdan azabı” çeker mi?..

Ya da;

“Gittiğim her yeri batırdım!.. Artık kalemi-kâğıdı bırakıp; tıpkı rahibeler gibi, ben de kendimi bir manastıra kapatayım, o manastırda inzivaya çekileyim” der mi?!?..

Neden, biliyor musunuz;

Nazlı Hanım’ın “günah çıkartma”(!) vakti çoktan geldi, hatta geçiyor da, ondan!..

Bir an önce “günah çıkartsın” ki;

Rüzgârın uçurduğu “kuş tüyleri”ni toplamak zorunda kalmasın!..

Bugünden tezi yok,

Kararını versin!..

Yoksa, Fetullah Gülen’in “her taşın altında”n çıkan “The Cemaat”i de, günahlarını örtemez!..

Haa; bana kulak vermiyorsa; “Bir tarafta annem, bir tarafta en sevdiğim lider” diyen oğlu Mehmet Ali Ilıcak’ın sözlerine kulak versin!..

Nazlı Hanım, size söylüyorum,

“The Cemaat’çiler” siz anlayın!..