O parkın ırzına 62 yıl önce geçildi
Fatih Altaylı bugün köşesinde "O parkın ırzına 62 yıl önce geçildi" başlığı ile Gezi Parkında yaşananları köşesine taşıdı.
Altaylı "Daha önce de yazdım buraların hikâyesini, başka vesilelerle. Hatırlatmakta beis yok. Bir daha yazalım." dedi ve o hikayeyi bir kez daha yazdı:
BELAYI AÇAN İSİM
PROST
"Taksim Parkı için uçkur aslında 1951’de
çözüldü. Aslına bakarsanız, bütün kabahat Henri
Prost denen mimarda.
Bu belaları açan o.
1930’ların sonunda İstanbul Valiliği’ne “imar
danışmanı” olarak geldi Prost.
Vali Lütfi Kırdar, ki adı Kongre Merkezi’nde hâlâ
yaşıyor, İstanbul’u “modern bir kent” yapmak üzere
getirdi Prost’u.
Prost da İstanbul’un “Cumhuriyet dönemi imar
ilkelerini” belirledi.
Sur içine kat sınırlamaları koydu, eski kenti koruyacak önlemler
almaya çalıştı.
Bu arada elbette ki Taksim’e de el attı.
Taksim’e dev bir meydan, bu meydanının önünden Maçka ve
Dolmabahçe’ye kadar inen dev bir yeşil park, şimdi The Marmara
Oteli olan yere de büyük bir Boğaz seyir terası konumlandırdı.
Şimdi AKM’nin olduğu yerde daha farklı bir mimaride bir Opera
Binası.
Gezi Parkı olarak planlanan arazinin tam orta yerinde eski Topçu
Kışlası vardı ve harap bir haldeydi.
‘YIKIN
KIŞLAYI’
Prost bunun da yıkılıp park alanının genişletilmesini
istedi.
Taksim’den Maçka’ya kadar olan dev alan, yemyeşil bir park olarak
dizayn edildi.
Kışla yıkıldı. Ağaçlar dikildi, parkı ortadan bölen yolun
üzerine yayaların hiç yolla karşılaşmadan Maçka’ya kadar
yürüyebilmeleri ve hatta oradan isterlerse Dolmabahçe’ye kadar
inebilmeleri için bir de yaya köprüsü yapıldı.
Köprünün bittiği noktadaki arazinin bir bölümü Vali Lütfi
Kırdar tarafından Tenis Eskrim Dağcılık, yani TED
Kulübü’ne tahsis edildi ve orada ağaçlar arasında bir kulüp inşa
edildi.
İstanbul’un göbeğinde şahane bir vaha ve içinde bir de tenis kulübü
oluşturuldu.
Bütün bunlar yapıldığı sırada sene 1940’ların ilk yarısıydı.
Ardından 1950 seçimleri yapıldı.
Demokrat Parti iktidara geldi.
Türkiye “minik ABD” olma hevesindeydi ve o
yıllarda Hilton otelleri de bir nevi ABD Konsolosluğu gibiydi.
Hilton Ailesi’ne İstanbul’da bir otel yapması
teklif edildi.
Hilton geldi, İstanbul’u gezip dolaştı ve kendine
bir otel yeri aradı.
Sonunda buldu.
‘OTELİ BURAYA
İSTİYORUM’
Taksim ile Maçka arasındaki parkın tam orta yerini.
“İşte buraya otel istiyorum” dedi.
Kıyamet koptu.
İstanbul’un en güzel parkının tam orta yeri nasıl olur da Hilton’a
otel için verilirdi.
Hilton diretti: “Başka yer kabul etmem. Ya
burası ya Hilton’u unutun.”
İktidar güçlüydü. Dinlemedi.
“Burası Hilton olacak” dendi.
Dönemin İstanbul İmar Müdürü olan Ermeni asıllı vatandaşımız
“Yapamazsınız” diye dikildi iktidarın
karşısına.
“Yaparız” dediler.
İmar Müdürü Ermeni vatandaşımız dinlemedi.
Dava açtı.
Ama dedim ya iktidar güçlüydü.
Hilton inşaatı başladı.
13.5 milyon liraya yapılan bina Hilton otellerine tahsis
edildi.
İstanbul’un orta yerindeki parkın ırzına böylece geçilmiş
oldu.
Bu arada Opera Binası’nın yapımı yılan hikâyesine döndü. İki
projeden vazgeçildi. Yerine şimdiki bina yapıldı.
(...)
Şimdi ise filmi başa sarıp Prost’un yıktırdığı
kışlayı yeniden yapacaklar.
Böylece 1930’lara geri dönmüş olacağız.
Dedim ya, her şey bu pis Henri Prost’un başının
altından çıkıyor.
Yıkmasaydı o kışlayı.
Bugün hiç sorunumuz yoktu.
Şimdi elimizde kalan o küçücük Gezi için kendilerini ağaçlara
bağlayanlara üzülüyorum.
O parkın ırzına yıllar önce, büyük bölümünüz doğmadan zaten
geçilmişti.
Altaylı'nın yazısının tamamını buradan okuyabilirsiniz.