O maden sizin kafanızda patlasın e mi!..

“Ulan sokaktaki köpek encekleri kadar değerimiz yok anam avradım olsun”...

ADNAN BERK OKAN

 

İnce ve uzun yüzüne hiç uymayan iri kahverengi gözleri bakıyor ama görmüyor gibiydi. Sağ elindeki küçük çatalı buruşuk ve küçük zeytin tanelerinden birine batırmaya çalışırken bir yandan da o gün asgari ödenmesi gereken kredi kartı borcunu düşünüyordu. Henüz maaşlar da hesaplarına yatırılmamıştı.

İncecik derisini çabuk delip geçen çatal sert çekirdeğe batmayınca zeytin tabaktan fırlayıp yere düştü.

“Senin canın bir şeye mi sıkkın?” diye sordu zayıf, gözleri hafif içe çökmüş karısı; başındaki yeşil tülbendini düzeltmeye çalışırken.

“Evet ya” dedi genç adam, “içim daralıyo bugün”…

“Hayırdır?”

“Maaşlar yine yatmadı hesaplarımıza”…

“Yatar, hep böyle olmuyo mu?”

“Kredi kartının son günü de onun için şeyttim yani”…

“Nerden de sardırdık şu merete?”

“Öyle deme ya; maaş gecikince yine de o yetişiyo imdadımıza”.

“Ama hiç bi türlü de kapatamıyoz; hep faiz, hep faiz”…

“Allah büyük; bi gün kapatırız”.

Duvarda asılı kocaman duvar saatine baktı. Yediyi üç geçiyordu.

Bu defa bir başka zeytine yöneldi ama çatalla değil eliyle…

Sonra bir parça ekme koparıp attı ağzına…

Çiğnerken bir gün önce kendisinden eski bir madencinin söylediklerini hatırladı:

“Bu devletin bir kuruşu hepimizin canından daha mühimdir” demişti…

Biraz peynir aldı çatalının ucuna, bir parça ekmek daha katıp yanına yuttu.

Yer altında sürekli gaz sıkışması tehlike altında yaşadıklarını ama idarenin paraya kıyıp da tedbir almadığını da söyleyen büyüğü, “ulan sokaktaki köpek encekleri kadar değerimiz yok anam avradım olsun” dedikten sonra da “bu metan gazı denen meret freni patlamış ama kornası bozuk kamyon gibidir. Renksiz ve kokusuz olduğu için anlamadan oluşur ve buuuummmm!” diye devam etmişti…

Bir yudum çay içti. Bir parça ekmek ve bir zeytin, yine eliyle alıp ağzına tıkıştırdı.

“Aabi ya; gaz maskeleri işe yaramaz mı?” diye sormuştu.

“Kaçmaktan takmaya vakit bulursan yarayabilir elbette” cevabını alınca buzlu suya düşmüş gibi hissetmişti kendisini…

Bir yudum çay, bir parça ekmek, bir zeytin falan…

Her sabah aynı film karesi gibi tekrarlayıp durduğu bir şeydi.

Az sonra da evden çıkacak, servis otobüsüne binip maden ocağına gidecekti

Bütün gün yerin otuz metre altında kaz babam kaz…

Akşam eve dönüş, karısı ve çocuklarıyla akşam yemeği ve kahvede arkadaşlarıyla buluşup birkaç el okey sonra yatak ve falan…

Hayatı kahvaltı, ocakta öğle yemeği, evde akşam yemeği ve kahvede okey ile bolca “falan”dan ibaretti…

Ve işte bu gün çok canı sıkılıyordu…

Yok yok; bu sıkıntı sadece kredi kartı ödemesinin son günü oluşundan kaynaklanmıyordu…

Belki de az önceki düşünceleriydi canını sıkan…

Bu düşünceleri kafasından kovmaya çalışıp karnını iyice doyurmaya karar verdi.

Ve öyle de yaptı.

Az sonra kapıdan çıkarken “çocuklar gitti di mi?” diye seslendi karısına.

İçeriden “gittiler tabii hem de çok oldu” sesi geldi karısının.

Çocuklarının harçlıksız okula gidişlerini düşününce içinin bir yerlerinde kopan teller olduğunu ve her kopan telin sivri ucunun bir yerlerini acıttığını hissederken “Allasmarladık” dedi.

Öyle kuru ve öyle soğuk bir “Allasmarladık” demişti ki kendisi bile beğenmedi.

Bir defa daha ve bu sefer daha sıcak söylemek için kendini zorladı:

“Allasmarladık hanım!”

“Güle güle; Allah kazasın belâsız bir gün nasip etsin inşallah!”

Kapıyı çekerken usulca, “amin” dedi.

Tatmin olmamış gibi bir defa daha ama bu kez daya güçlü bir şekilde söylendi: “Amin!”

Sonra da mesai arkadaşı büyüğünün sesi çınladı kulaklarında:

“Bu devletin bir kuruşu hepimizin canından daha mühimdir… Renksiz ve kokusuz olduğu için anlamadan oluşur ve buuuummmm! ”

 

                        *   *   *

 

“Aklına gelen başına gelir” derdi babaannesi.

Kazmayı vururken işte o sözlerini hatırladı babaannesinin…

Ve aynı anda “kaçın gaz!” çığlığını…

Hemen kaçmaya başladı ancak müthiş bir patlama ile birlikte sanki bir alev topu düştü üzerine.

Yanıyor muydu ne?.

Kalbi daha da hızlı çarpmaya başladı. Adrenalini iyice yükseldi. Aynı anda şiddetli ölüm korkusu iyice sardı bütün duygularını. Son saniyelerini yaşadığını düşündü.

Çılgınlaştı birden...

Çılgınlaşması ve ölüm korkusu gücünü iyice arttırdı...

Başını çevirip alev topunun geldiği yere bakmak istedi, bakamadı.

Yeniden koşmayı denediğinde, kafasının bir alev topuna dönüştüğünü hissetti…

Acı ile bağırdı...

Artık ölümü hissediyordu…

Kesinlikle ölecekti de..

Ölmek üzere olduğunu düşününce iyice güç vermeye çalıştı kendisine ama yüreğindeki çarpıntı dayanılır gibi değildi…

Kalbi adeta kuş olup kafesini terk edip gidecekti...

Alevler tüm vücudunu sarmıştı.

Üzerindeki elbisesini de tutuşturmuştu…

Hayat boyu “ben” dediği, sahiplendiği o beden, sıradan bir et parçası haline gelecekti kısa bir süre sonra…

Ölümüyle birlikte bedenini başka insanlar taşımaya başlayacaklardı bir kuru tabut içinde…

Etrafta ağlayanlar, “daha dün ne güzel de sohbet etmiştik”, “Öyle sağlıklı görünüyordu ki, benim öleceğim aklıma gelirdi de onunki aklıma gelmezdi”, “aslan gibi adamdı” diyenler olacaktı...

Yanmış bedenini getirdi gözlerinin önüne, midesi bulandı. Başı dönmeye başladı. Yerle, gök arasında gidip geliyordu..

Daha sonra bedeninin beyaz bir kefenle sarıldığını, sonra da tahta tabuta koyup üstüne yeşil bir örtü örtüldüğünü hayal etti.. Erkek olduğu için tabutun baş kısmına bir de havlu konulacaktı.

Ölümü düşündükçe gözleri daha çok kararıyor, başı daha çok dönüyordu. Yanmakta oluşun verdiği acıyı ise unutmuştu ama ölüm düşüncesini de kafasından bir türlü atamıyordu.

Cenaze arabasını gördü aynı anda. Tabutun cenaze arabasına yüklenişini…

Ve falan…

 

                   *   *   *

Flaş, flaş, flaş:

Türkiye Taş Kömürü Kurumu Genel Müdürü Burhan İnan, Kozlu Müessese Müdürlüğü maden ocağında metan gazının açığa çıktığını ve 8 işçinin hayatını kaybettiğini açıkladı. Olayda hayatını kaybeden 8 madencinin yanlarında gaz maskeleri olduğu, ancak kaçarken takmaya fırsat bulamadıkları bildirildi.

Falan, filan, falan, filan…