Nuray Mert'in 'medya ve iktidar' denklemi
Nuray Mert bugün medya ve iktidar ilişkilerini konu almış. Medya tartışmalarından kaçınan Mert de sonunda gündeme dahil olmuş...
GAZETECİLER.COM - Nuray Mert bugün medya ve iktidar ilişkilerini konu almış. Doğan Grubu'nun yaşadığı sürecin gündeme getirdiği tartışmalardan kaçınan Mert de sonunda gündeme dahil
"Hafta sonu, ‘Medya-Siyaset’ ilişkisi konulu bir TV programına
katıldım. Bu konuda, yazmaktan değil, ama TV tartışması gibi
platformlardan mümkün mertebe kaçıyorum. Ama bu kez, programın ev
sahipleri Cine 5’de, Selahaddin Sadıkoğlu ve Canan Barlas’dı. Yeni
Şafak Gazetesi’nin eski genel yayın yönetmeni Sadıkoğlu, ‘hayır’
diyemeyeceğim, sevgili bir dostum ve gerçek bir beyefendidir.
Bu konuyu tartışmaktan kaçınıyorum dedim, tartışmayı
önemsemediğimden değil, tam tersine, çok önemli. Ama halihazırda,
medya-iktidar ilişkilerinin, geçmişini de devreye katarak hakkıyla
tartışılması söz konusu olamıyor. Doğan Medya Grubu dışındaki
gazeteci arkadaşlarımız, konuyu sıklıkla Doğan Medya’nın günah
galerisi söylemine döndürüyor.
Yok, ‘Doğan Medya’nın geçmişteki iktidarlarla ilişkisi, demokratik
tavrı sorgulanmamalı’ demiyorum, tam tersine sonuna kadar
sorgulanabilmeli. Ama, iktidara sırtını dayayarak, ‘intikam saati’
hissi ile
ve bugün olanları ‘mazur’ görme/gösterme tavrıyla değil. Birçok
gazeteci arkadaşımızı bu tablo içinde, baskı siyasetlerini mazur
görmeye çalışırken izlemek beni derin bir umutsuzluğa
sürüklüyor.
Doğan Medya’ya kesilen cezanın ‘mali’ değil ‘siyasi’ olduğunu, açık
olmasa da zimni olarak herkes kabul ediyor. Tam da bu nedenle, konu
geliyor, Doğan Medya’nın ‘demokrasi kusurları’na dayanıyor.
Türkiye’nin bazı ‘demokrat’ gazetecileri, belli ki, Doğan Medya’nın
başına gelenleri, siyaseten, ‘hak edilmiş’ bir ceza olarak
görüyorlar. Yani, Doğan Medya bazılarına göre, yeterince ‘demokrat’
olmadığı için, cezayı, yıldırmayı, sindirmeyi hak etmiş oluyor. Bu
çok vahim bir tablo.
Zamanında, yeterince veya hakkıyla ‘laik’ olmadığı düşünülenlerin
başına gelenleri sorgulamayanların yerini, ‘demokrasi’ kayyumları
almış vaziyette. Bu demokrasinin kısa devre yapmasıdır. Laikliği
ceberrut bir kafa ve yolla kollamaya çalışanların laikliği ne
noktaya getirdiği ortada. Şimdi, belli ki sıra, elinde sopa ile
demokrasi kurmaya kalkanlara geldi.
Eskiden, ‘laiklik’ kılıcını eline alan, ‘taş üstünde taş, omuz
üstünde baş bırakmama’ya azimliydi, şimdi demokrasi kılıcı aynı
biçimde kullanılıyor.
Oysa, demokrasi gerekçesi de, diğer her türlü gerekçe gibi otoriter
siyasetler için bir zorbalık aracı olabilir. Medya kavgası bu
tehlikeli gidişin sadece bir parçası. Bir memlekette akıllar buna
yatıyorsa hal ve gidiş iyi değildir.
Demokrasi, bir tahammüller ve teamüller bileşkesidir, seçilmiş
tahammüllerin ve teamüllerin öne çıkarılması demokratikleşme demek
değildir. Kürt meselesinde iktidarın tavrını, demokratik açılım
açısından önemseyebiliriz. Doğrusu ben önemseyenlerden biriyim.
Ancak, bu ülkede demokrasi sorunu sadece Kürtlere, Ermenilere,
azınlıklara gösterilen tavır veya bu yöndeki siyasetlerle
ölçülemez. Demokrasi konusunda umutlu olmak için genel tabloya
bakmak gerekir.
Kendini demokrasinin alameti farikası sayıp, her itirazı sonuna
kadar sindirmeye çalışan, dahası bu sindirme harekâtını demokrasi
mücadelesi diye tanımlayan bir zihniyet, totaliter bir zihniyettir.
Türkiye’de medya kavgası, işte böyle bir zihniyetin tam ortasında
cereyan ediyor. Ben ‘laiklik sultası’ ile çok kavga etmiş biriyim,
aynı kavgayı, demokrasi sultasına karşı yapmakta hiç tereddüt
etmiyorum.
Laiklik sultası ile kavga ederken, İslamcılarla her konuda
anlaşıyor değildim, dahası birçok konuda tamamen farklı
düşünüyordum. O nedenle, bugün birçok arkadaşımızın sindirilmeye
çalışanlarla farklı düşünüyor oldukları için, demokrasi sultasının
yanında yer almalarını mazur göremiyorum."