Nuray Mert vakasının perde arkası!..
Hepimiz patron gazetelerinde çalışıyorduk ve bunun için de patrondan para alıyorduk…
ADNAN BERK
OKAN
Dün başlığı altında yayımlanan makalemi
okuyan ve Demirören Ailesine çok yakın bir
kardeşim aradı..
Hasan Cemal’in ayrılmasına ilişkin yaptığım analiz
için teşekkür ve tebrik etti…
“Haklısın, çok vicdanlı analiz etmişsin. Malum çevreler
Derya’nın da haklı olabileceğini düşünmek yerine sadece
çakıyorlar... Daha önce de Nuray Mert’in yazılarına son
verildiğinde, bilen de bilmeyen de Başbakan’ı suçladı hâlbuki
Erdoğan (Demirören) Bey istemedi Nuray’ın
yazmasını... Hatta ‘Başbakan bana telefon açsa ve ‘Nuray Mert’e
yazdıracaksın’ deseydi de yazdırmazdım; gazete benim ve ben
çocukluğumdan beri iyi bir vatansever olarak yetiştirildim’ dedi.
Hem abi ya; bir gazete patronu kime yazdırıp kime yazdırmayacağına
karar veremeyecekse neden alsın o gazeteyi? Haklısın yani; köşeler
babalarımızın malı değil…”
Hak verilmiş bir yazar olmak hoş bir şeymiş yahu…
Biliyorsunuz bana çok az hak verilir…
Genelde “haddim(!) bildirilir” zira…
Ama kardeşim
bana “haklısın” derken samimiydi…
Hepimiz patron gazetelerinde çalışıyorduk ve bunun için de
patrondan para alıyorduk…
Peki; Nuray Mert, Erdoğan Demirören’in bu
kadar öfkelenmesini gerektirecek ne yapmıştı?..
Telefondaki kardeşime göre;“Diyarbakır’da BDP’lilerle
birlikte çıktığı BDP otobüsü üzerinde “biji
Öcalan” diye slogan atmıştı…
Erdoğan Demirören, Mert’in Kürtlerin haklarına
yönelik makalelerinde yazdıklarını doğru bulmuyordu
ama “o da öyle düşünüyor, fikir renkliliği güzel
şey” diyerek gülüp geçiyordu…
Ancak…
Sahibi olduğu gazetelerde hiçbir yazarın “Bigi
Öcalan” diye bağırmasına da hoşgörü gösteremezdi…
Çünkü bunun “fikir özgürlüğü” ya
da“düşünce renkliliği” ile ilgisi yoktu…
Bu açıkça PKK partizanlığı yapmaktı…
Yani;
Erdoğan Demirören, Hasan
Cemal ile Nuray Mert’i ise
kıyaslamıyordu bile …
Mert, PKK’nın savaşına destek veriyordu;
Cemal ise barışa…
Böylesine farklı iki hedefi
olan yazarları aynı kefeye koyması mümkün değildi…
Ama…
Gazetenin patronu O, genel yayın yönetmeni
ise Derya Sazak’tı…
Kurumsal çıkar ve ilkeler elbette öncelikli olacaktı ve hangi
makalenin yayımlanıp yayımlanmayacağına da Derya
Sazak karar verecekti…
Aksi “otorite
boşluğu” demekti…
Bu böyle bilineydi yani…