Nuray Mert, medyamızı küçümsüyor mu?..
10 yıldır gazetelerde yazı yazan Nuray Mert, kendimi hiçbir zaman öncelikle bir medya mensubu olarak görmemiş.....
GAZETECİLER.COM
10
yıldır gazetelerde yazı yazan Nuray
Mert, kendimi hiçbir zaman öncelikle bir medya mensubu olarak
görmemiş.
Yok efendim;
bunun sebebi medyamızı küçümsemesi değilmiş…
Ya
neymiş?..
Buyurun okuyun
o zaman ve “ne” olduğunu öğrenin…
Medyada kötü
gidiş
Nuray Hoca, medyanın kötü gidişini sadece, Ertuğrul için
yapılan “olumsuz” eleştirilere bağlamış…
Oysa "olumsuz" eleştiriden çok daha fazla "badem
gözlüydü" edebiyatı var yazılı
basında...
Ne yani…
Öyle olunca da Nuray’ın yazdıklarının tersi mi
iddia edilecek?..
Medyanın iyiye gittiği
mi?..
Hâsılı; Nuray medyadaki asıl sorunun Aydın Doğan
gurubundaki “her şey bizim olsun; bütün başbakanlar bizim patronun
karşısında diz çöksün” zihniyetinden kaynaklandığını “göz ardı”
etmiş…
A.B.O.
|
ON
yıldır gazetede yazı yazıyorum, ama kendimi hiçbir zaman öncelikle
bir medya mensubu olarak görmedim.
Medyayı küçümsediğimden değil, hatta hiç değil.
Bir gazetede yazmanın, insanlara ulaşmak açısından ne kadar önemli
olduğunu yazmaya başladıktan sonra anladım. Diğer taraftan,
medyanın iç dünyasından hep uzak kaldım, bundan da çok
memnunum.
Şu an
itibarıyla tek sıkıntım, medyanın içinde bulunduğu feci durumu,
medyanın içinde biri olarak yeterince tartışma konusu yapamamak.
Yine de olan biten çok tabii şeylermiş gibi yapıp yola devam etmek
elimden gelen bir şey değil.
Medya-iktidar ilişkileri hep fazlasıyla
tartışmalı, sorunlu olmuştur. Sadece bizde değil, tüm dünyada bu
böyle ve böyle olması da doğal. Ancak Türkiye’de medya-iktidar
ilişkilerinin daha medeni bir mecraya akmak yerine, giderek daha
sorunlu hale gelmiş olmasından büyük kaygı duyuyorum.
Oysa
mevcut iktidar, büyük medya çevrelerinin direncine rağmen iktidara
geldi. Demokrasinin gücü burada. Medya veya başka bir güç ne kadar
dayatırsa dayatsın, sonunda toplum kendi kararını verebiliyordu,
demokrasimiz bu eşiğe gelmişti. Bunu gören ve yaşayan bir iktidarın
özgüvenli ve olgun davranmasını beklerken, tam tersi oldu. Kötü
giden her şeyden medya veya medyanın belli bir kesimi sorumlu,
hatta suçlu bulunmaya başladı.
Belli
bir medya grubu, bazı isimler doğrudan hedef oldu. Geçtiğimiz
günlerde, Hürriyet Genel Yayın Yönetmenliği’nden ayrılan Ertuğrul
Özkök, böyle bir ortamda, yakın tarihin en çok hedef olan ismi
haline geldi. Sonunda belli ki bu yükü daha fazla
kaldıramadı.
Kendisine bir dost olarak tüm muhabbetime karşın,
ben öteden beri Özkök’ün birçok görüşüne katılmam, sanırım aynı şey
onun için de geçerlidir. “Sitcom gazeteciliği” anlayışından hiç
hazzetmem, sanırım o da benim yazı biçimimi biraz sıkıcı ve demode
bulur.
Ancak
tüm bunlar, uzunca bir süredir hedef olduğu çoğu seviyesiz ve
hakkaniyetsiz saldırıları içime sindirmemi gerektirmiyor. Dahası,
iktidar yanlısı medya tarafından bunca hedef olmasının en önemli
nedenlerinden birinin, kendisinin de fazlasıyla gözler önüne
serdiği pırıltılı yaşamı olduğunu düşünüyorum. Bence, bazı medya
mensupları, bu türden şeyleri fazla önemsiyor, söz konusu olan bir
tür öykünme. Malum, öykünme kolaylıkla, öznesine düşmanlığa
dönüşebilen bir duygudur. O da ayrı mesele.
Önemli, acıklı ve kaygı verici olan, medyanın,
işin şahsi boyutları bir yana, bir kısım medya mensubunun da gayret
ve teşviki ile tarihinin en karanlık dönemlerinden birini yaşıyor
olması. Yoksa, yirmi yılını bir makamda geçirmiş birinin, o makama
vedasını çok da hüzünlü bir olay olarak göremiyorum. Beni
ilgilendiren, o hüzünlü vednın perde arkası. Çünkü o perdenin
arkasında, hepimizin ifade özgürlüğünü tehdit eden, kötü bir
gidişat var. Özkök’ün gidişi, bu nedenle kötü bir
gidiş.