Nuray Mert kaybetti çünkü...
Ekip oyunu sadece spor karşılaşmalarında değil, yapılan her işte geçerlidir...
Ekip oyunu sadece spor karşılaşmalarında değil,
yapılan her işte geçerlidir...
Taylorizm'in dünya üretim sektörüne yaptığı katkı da "ekip oyunu" mucizesidir aslında...
Gelin görün ki sahne sanatlarında ve gazetecilikte "ekip oyunu" bir fantaziden başka şey değildir...
Çünkü bu mesleğin erbabı kendini "dev aynasında" görür...
"Ben olmazsam olmaz" kibiri bütün hepsinin benliğini sarmıştır bin kollu ahtapot gibi...
Örneğin köşe yazarları burunlarından kıl aldırmazlar...
Çalıştığı gazetenin de bir "Genel Yayın Politikası" olabileceğini bir türlü kabul etmezler...
"Ben yıldızım.. Ne yazsam köşeye konmalıdır.. Aksi halde çeker giderim" gururunun esiri olduklarının farkında değildirler...
Son günlerde iki örnek Mehmet Faraç ve Nuray Mert...
Yani bu iki arkadaş kendilerini çalıştıkları kurumun üzerinde, kendi ilkelerini yazdıkları gazetenin fevkalâde fevkinde mi görüyorlar ne?..
Sözü Nuray Mert'e getirip bağlayacağız.
Arkadaş, kendisine köşe veren, Türkiye'nin "en etkin" ama bir o kadar da "hassas" olması gereken gazete yönetiminin de ilkeleri olabileceğini kabul edemiyor olmalı ki yüzbinlerce izleyicinin karşısında gazetesini aşağılıyor...
"Sansürcü" diyerek silinmesi imkânsız ve "sevimsiz" bir leke bırakıyor...
Ve tabii kaybediyor...
Taylorizm'in dünya üretim sektörüne yaptığı katkı da "ekip oyunu" mucizesidir aslında...
Gelin görün ki sahne sanatlarında ve gazetecilikte "ekip oyunu" bir fantaziden başka şey değildir...
Çünkü bu mesleğin erbabı kendini "dev aynasında" görür...
"Ben olmazsam olmaz" kibiri bütün hepsinin benliğini sarmıştır bin kollu ahtapot gibi...
Örneğin köşe yazarları burunlarından kıl aldırmazlar...
Çalıştığı gazetenin de bir "Genel Yayın Politikası" olabileceğini bir türlü kabul etmezler...
"Ben yıldızım.. Ne yazsam köşeye konmalıdır.. Aksi halde çeker giderim" gururunun esiri olduklarının farkında değildirler...
Son günlerde iki örnek Mehmet Faraç ve Nuray Mert...
Yani bu iki arkadaş kendilerini çalıştıkları kurumun üzerinde, kendi ilkelerini yazdıkları gazetenin fevkalâde fevkinde mi görüyorlar ne?..
Sözü Nuray Mert'e getirip bağlayacağız.
Arkadaş, kendisine köşe veren, Türkiye'nin "en etkin" ama bir o kadar da "hassas" olması gereken gazete yönetiminin de ilkeleri olabileceğini kabul edemiyor olmalı ki yüzbinlerce izleyicinin karşısında gazetesini aşağılıyor...
"Sansürcü" diyerek silinmesi imkânsız ve "sevimsiz" bir leke bırakıyor...
Ve tabii kaybediyor...