Nuran Yıldız
nuranyıldız.com
Dün, Doç. Nuran Yıldız'ın köşesini
okumuştum...
Bu sabah da Yılmaz Özdil'i okudum her
zaman olduğu gibi...
Yılmaz'ın yazdıklarını okuduktan sonra
bir kez daha döndüm Yıldız'ın
makalesine...
Çok ilginçti...
Yanılmıyordum...
Yılmaz (Belki okumamıştı bile) ama o
kadar "aynı" şeyleri yazıyordu ki Nuran
Yıldız'la...
Hani Yılmaz'ı kızdırmayacağımı bilsem
"İntihal" bile diyebilirim...
Nereden mi çıkardım?..
Söyleyeyim...
Yıldız'ın yazısı Yılmaz
Özdil'in başlığı altında yayımlanan ve Prof. Metin
Feyzioğlu'nu tanıtan makalesine atıfta bulunarak başlıyor;
Emin Çölaşan’ın, Feyzioğlu’nu
“İktidarın elini rahatlatmak”la suçlamasına
itirazla devam ediyordu...
Ve ondan sonra daha da ilginçleşiyordu
Yıldız'ın makalesi...
O kadar ki...
Yılmaz Özdil'in bugünkü yazısını sanki
bir gün önceden yazıyordu...
Buna "Aklın yolu birdir" diyebileceğim
gibi, "Bir yazarın bir başka yazarın makalesinden etkilenip
benzer şeyleri yazması mesleğimizin normallerindendir" de
diyebilirim.
Ama...
Ben bu konudan etkilenip başka bir konuya değinip sonra da
Doç. Nuran Yıldız'ı "Günün Köşe
Yazarı" seçeceğim...
Neden aynı şeyleri ve hem de Hürriyet'te
yazan Yılmaz Özdil değil de Nuran
Yıldız?..
Anlatayım...
Dünya işte böyle bir yer...
Bazen; "en çok hak edenler"in olması
gereken yerleri "en hak etmeyenler" işgal
eder.
Kimisi buna "şans, kader, kısmet, nasip"
diyor...
Ben ise "strateji yapamama"
diyorum...
Evet...
(Bence) Strateji yapabilmek şanstan önce
gelir...
Siz "tırnaklarıyla kazıyarak geldi oraya"
lâflarına kanmayın...
Dünyada hiç kimse bulunduğu yere tırnaklarıyla kazıyarak
gelmez, gelemez...
Bilinen fıkradır.
Dünyanın en zengin adamlarından biriyle dünyanın en ünlü yazarlarından biri söyleşi yapıyor.
Yazar, nasıl bu kadar zengin olabildiğini
soruyor...
Milyarder anlatmaya başlıyor:
"Bir dolarım vardı. Onunla iki elma satın aldım,
parlattım iki dolara sattım. İki dolarla dört elma satın aldım
parlattım dört dolara sattım.. Dört dolarımla sekiz elma aldım,
parlattım sekiz dolara sattım, sekiz dolarla onaltı elma aldım
parlattım onaltı dolara sattım...."
Yazar dayanamayıp araya giriyor:
"Yani elma ticaretinden mi kazandınız bütün
servetinizi?"
Dolar milyarderi gülüyor:
"Yok, hayır... Elma ticareti yaparken bir telgraf
aldım... Boston'da varlığından bile haberdar olmadığım dolar
milyarderi bir amcamın olduğu ve öldüğü; bütün serveini de tek
varisi olarak bana bıraktığı yazıyordu".
Diyeceksiniz işte bunun adı "Şans" değil mi?.. Strateji bunun neresinde?"
Haklısınız?..
Ama unutmayın ki elma taciri bu arada sık sık kendi
tanıtımını yapacak, adını bütün Amerika'ya
duyuracak kadar ilginç elma satma yöntemleri de uygulayarak
varlığından amcasını haberdar ediyor...
Amca ise sağlığında hiç aramadığı yeğenine en büyük
iyiliği öldükten sonra yapıyor...
Yani...
Demek istiyorum ki...
Dünyanın en parlak zekâsına sahip olsanız...
Müthiş yetenekleriniz olsa...
Ama...
Elinizden tutacak, saygıda da kusur etmeyeceğiniz dayılarınız, amcalarınız yoksa Yıldız'ınızın parlaması çok zordur...
Elinizden tutacak, saygıda da kusur etmeyeceğiniz dayılarınız, amcalarınız yoksa Yıldız'ınızın parlaması çok zordur...
Tebrikler sevgili Nuran
Yıldız...
Türkiye'nin en çok satan gazetelerinden
birinin en çok okunan yazarlarından birine ilham vermek az başarı
değil...
Not.
Amman ha!..
Sakın ola Yılmaz'ın bulunduğu yeri hak etmediğini düşündüğümü zannetmeyin.
Aksine...
En çok hak edenlerden...
Ama...
Hani; bir zamanlar Türkiye'nin en güçlü ik medya patronundan biri olan Dinç Bilgin gibi bir dayısı (Ya da hamisi) olduğunu da lütfen unutmayınız...