Nuran Yıldız

AKŞAM

Dünyanın herhangi bir yerinde öldürücü bir kansere yakalanmış, acı içinde kıvranan birisinden haberimizin olmaması, o kişinin kanser olmadığı anlamına gelmez...
Televizyon kanallarının göstermemesi, gazetelerimizin yazmaması ve bizim de göremiyor, okuyamıyor oluşumuz; üniversitelerimizde her gün çocuklarımızın birbirlerinin kanlarını dökmediği anlamına gelmez...
Nuran Yıldız; bugünkü AKŞAM'da "misafir yazar" olarak ve  başlığı altında yayımlanan makalesinde; işte bu göremediğimiz, duyamadığımız, görmeyep duyamayınca hiç kan dökülmüyor sandığımız üniversitelerimizden birinin halini anlatıyor...
Bakın nasıl:
 
Fakültede. Odamda. Az sonra başlayacak derse hazırlanırken. Çığlıklarla irkiliyorum, sesin geldiği yöne koşuyorum. Sert, içinde insan olmayan darbe seslerine doğru.
Merdivenlerden koşarak iniyorum. Son basamağın dibindeki koyu kırmızı kan gölü ayağımı havada bırakıyor, geriye çekiliyorum. Yerde bir çocuk yatıyor. Genç bir adam. Başından akan kan sızıntısı koyu kırmızı gölü büyütüyor. Anne ve babası, öpüp kokladıkları saçlarını böyle kan içinde görseler nasıl dayanır yürekleri?
Etrafına kalabalık birikiyor. 112 aranıyor. Artık 112, Cebeci yerleşkesi çağrılarını ağırdan alıyor. 112 Acil’in bıkma hakkı var mı? Soru saçma, durum saçma.O kadar kanıksanmış ki olup biten, kimse bir şey yapamıyor. Yaralı çocuğun tepesine biriken özel güvenlik görevlilerine bağırıyorum, “Kaçanları yakalasanıza!” Oradakilerden biri, dayak atanların hangi görüşten olduğunu soruyor. Ne çirkin bir soru! Sanki önemi varmış gibi. Onun için var.

Daha fazla alıntı yapamayacağız çünkü yüreğimiz dayanamadı...
Eğer yüreğiniz sağlamsa, ağlamayacağınızdan da eminseniz devamını mutlaka okuyun...
Okuyun ve kamuoyundan gizlendiği için haberdar olmadığınız, üniversitelerimizde yaşanan 12 Eylül 1980 öncesine benzeyen vahşetten haberdar olun...
Bu uyarıcı yazısıyla Nuran Yıldız "Günün Köşe Yazarı"...