Number One ofisinde erotik dergi basılmış
Çok ilginç anılar var Cüneyt Özdemir'de... Zeynep Kurtbay ile röportajı farklı bir potre koyuyor ortaya...
Cüneyt Özdemir Türk televizyonculuğunun en önemli okullarından 32.
Gün'de okuyup; 20 yıllık medya serüveninde kendini hala 'Televizyon
işçisiyim' diye tanımlayabilen nadir televizyonculardan..
Özdemir'le röportajımızın ikinci bölümünü aktarıyorum
bugün...
Aydınlıkevler'de başlayan ilk
aşk sancısını; kolejden devlet okuluna geri döndüğünde her gün
dayak yiyip nasıl kurdeşen döktüğünü; 32. Gün hikayesini; ekranın
arkasında kopan o kavgaları; iç çekişmeleri; dayanamayıp atv'ye
gidişini, orada Ayşenur Arslan'la gerilen ipleri, hayatında
eksilen dostlukları ve dahasını anlattı...
İLK AŞKI HÜZÜNLÜ BİTTİ |
Cüneyt Özdemir ilk aşkını
anlattı: Mahalleden bir kızdı. Karşılıklı apartmanlarda karşılıklı
pencerelerden bakışırdık. 3-4 yıl sürdü bu bakışmalar. Ben ne zaman
cama çıksam o da çıkıyordu. Bir gün sokakta karşıma çıkıp
‘Ben sana aşığım’ dedi. Ben de ‘İyi ama sen daha çok küçüksün’
dedim. Aptallığa bakar mısın? Aşığım üstelik. Adı Ahu’ydu. Ben 12
yaşındaydım, o 9. Mahallenin varlıklı ailesinin kızıydı. Her yıl
arabalarına binip yaz tatillerine giderlerdi. Bir gün gitti ve bir
daha hiç gelmedi. Marmaris yakınlarında bir trafik kazasında ölmüş.
Çok üzülmüştüm. Hala Ankara’ya gittiğimde o pencereye gözüm
kayar…
Kadın
hayranlarınız için soruyorum nasıl kadınlardan
hoşlanırsınız?
Güzel çirkin aramam, ben
kalander meşrebim (ha ha ha) Zeki ve eğlenceli insanlar her zaman
iyidir...
Peki Nefise
Karatay öyle mi?
Nefise hem naif hem de
eğlencelidir...
ONA PROGRAM VERMEK
ASLI İLE BİRAND'IN FİKRİ
Nefise
Karatay’ın CNN Türk’te ‘Afiş’ programını sunuyor olmasıyla ilgili
eleştiriler var size; ‘Sevgilisine program yaptırıyor’ deniyor. Ne
diyeceksiniz?
Öyle bir şey olabilir mi?
Nefise'nin sunuculuğu tamamen benim dışımda gelişti. Program müdürü
Aslı Öymen ve Mehmet Ali Birand'ın tasarrufudur. CNN Türk'de benim
hiçbir idari pozisyonum yok. Kaldı ki televizyon dünyasında
başarısı olmayan birine babanızın oğlu bile olsa torpil
geçemezsiniz.
‘Çok çılgınlık
yaparım aşkla ilgili’ demişsiniz. Ne gibi mesela? ‘5N1K’da
gerçekten ‘ayrılık’ şiiri okumuş muydunuz?
Bunu nereden duydunuz? Doğru
duymuşsunuz. Yapayalnız bir sevgililer gününde herkes aşk şiiri
okurken ben ekranda ayrılanlar için yalnızlık şiiri okuyarak
bitirmiştim programı. Ama o bir kamu hizmetiydi tüm ayrılanlar ve
yalnızlar içindi ben dahil tabii...
|
Mahalle kültürüyle büyüyen
Cüneyt Özdemir kolejli kimliğini tam içine sindirmişken kendini
yeniden devlet okulunda bulur. Yükseliş Koleji’nin parlak
öğrencisiyken; bir anda karnesinde tam 7 zayıfıyla evinin yolunu
tutar. Hikayenin gerisini kendisinden dinleyelim…
OKULDA HER GÜN DAYAK
YİYORDUM
Aileniz nasıl tepki göstermişti karneye? Sonra okul hayatınız nasıl seyretti?
Çok tuhaftı... Babam üç
kuruş parasını dönemin bir kaç uyanığına kaptırıp beni kolejden
almak zorunda kalmıştı. İşin trajiği Anakara Atatürk lisesine
başladığımda 'Zengin p.ç geldi' diye hergün dayak yiyordum.
Saç kıran, kurdeşen , zona ile bu yüzden bayağı erken yaşlarda
tanıştım ben. Bütün psikolojik hastalıkları sırayla
geçiriyordum. Ama müthiş güçlü çıktım o süreçten...
Bizimkiler ise panik halinde 'bizim oğlan elden gidiyor' diye
bakıyorlardı. Yani ben 16 yaşında tüm okuldan dayak yiyip
tek başına dimdik ayakta kalmıştım o yüzden şimdi pek çok mesleki
kavgada dimdik dururum. Vız gelir tırıs
gider...
Televizyonculuk
var mıydı aklınızda o yıllarda?
Hayır yoktu. Ne
televizyonculuk ne gazetecilik. Mimarlığa meraklıydım nedense. Hala
bugün bile içimde ukdedir. Mimarlıkla ilgili trendleri, yeni
bilgileri bir hobi olarak takip ederim.
Sonuçta 1988
yılında Ankara Üniversitesi İletişim Fakültesi’ne girdiniz. O
zamanki seçim de bir tesadüf müydü?
Elbette. Üniversite sınav
sisteminde 18 tercih yapaliyorduk yanılmıyorsam ben yedekler dahil
meslek okullarına kadar herşeyi yazmıştım. Açıkta kalmak gibi bir
lüksüm olamazdı. Sonunda 8. tercihim Ankara Basın Yayın
tuttu. Okulda okurken çalışmaya başladım. Yabancı ajanslara
kameraman asistanlığı, fixer'lık gibi ufak tefek işler yapıyordum.
Ardından Irak sınırındaki göçü belgeleyen bir NBC ekibine dahil
oldum. Bu ekipte Türk stringer olarak çalıştım ya da fixer da
deniyor. Problem çözücü olarak. Lokasyona göre koordinasyonu
sağlıyordum. Getir götürden helikopter organizasyonuna,sonraları
kamera asistanlığına kadar… 1,5 -2 ay Çukurca'da kaldım. Ayrılırken
sadece benim koordine ettiğim 1 jet 1 helikopter 8 karavan 30 küsur
taksi vardı.meslek adına inanılmaz bir başlangıç
vuruşuydu.
BİRAND'LA
İLK MARMARİS'TE TANIŞTIM
Mehmet Ali
Birand’la ilk nasıl tanıştınız?
Aslında Birand’la ilk tanışmam
lise yıllarında oldu. Yazları Marmaris'e çalışmaya giderdim.
Teknelerde çalışıyorum ama bir yandan da çok cool’um. Ahmet Kaya
dinliyorum. Sıkı kitaplar okuyorum. 32. Gün’ü de hayranlıkla
izliyorum. Bir gün ‘Mehmet Ali Birand geldi’ dediler koya. Hemen
koştum, elimde de Gorbaçov'un Prestroyka kitabı var. Önsözünü
Birand yazmış. Cenk Başlamış çevirisi. Heyecanla koştum, ‘’İmzalar
mısınız’’ dedim. ‘’İyi de bu kitabı ben yazmadım ki’’ dedi, aldı
kerhen imzaladı. Feci bozulmuştum haliyle...
Sonradan
hatırladı mı bu hikayeyi?
Anlattım tabii kendisine ama
hatırlamadı.
[photos]
[photos]
CAN DÜNDAR
KİBARLIĞI ELDEN BIRAKMAZDI AMA ÇOK İĞNELEYİCİYDİ
DİĞER SAYFADA
DİĞER SAYFADA
[page_end]
CAN DÜNDAR KİBAR AMA
İĞNELEYECİYDİ
Ve sonra 32.
Gün maceranız başladı. Nasıl dahil oldunuz kadroya?
1992 yılıydı bir belgesel
projesine katılacaktım. Bülent Çaplı çağırdı, Can Dündar vardı. O
olmayınca bu sefer 32.gün Türkiye'de muhabir asistanı olarak işe
başladım.
O zamanki
kadroda kimler var?
Erbil Tuşalp, Bülent Çaplı,Can
Dündar, Mithat Bereket, Deniz Arman, Çiğdem Anat, Yusuf Akçura… O
zamanlar için müthiş bir kadro. Ankara'da Mebus evlerindeki
ofisteyiz. Daha sonra Serdar Akinan katıldı aramıza.
En çok fırça
çekenler kimler?
Can Dündar kibarlığı elden
bırakmıyordu fırça çekerken de iğneleyiciydi. Ben daha çok Erbil
Tuşalp'in elinde ilk gazetecilik tecrübesini öğrendim. Fırçanın en
hası Mehmet Ali Birand’dan geliyordu tabii. Bir ara her sabah
8.00'de arayıp hal hatır sorardı. 'Hadi kalkıp işe gidelim geç
kalmayalım' diye. Oysa gece yatmamış sabaha kadar çalışıyor olurduk
çoğu zaman. O İstanbul'daydı biz Ankara'da ama uzaktan gerektiğinde
bize müdahale ederdi...
UNDERGROUND KÜLTÜRÜYLE
LONDRA'DAYKEN TANIŞTIM
Sonra
İngiltere’ye gittiniz multimedya eğitimi için.
Evet 93 yılında British
Council bursu ile Londra’ya gittim. Orada çok ilginç bir hayat
yaşadım. Portobella Road’da bir oda kiraladım. Underground
kültürüyle tanıştım…
6 ay boyunca multimedya
üzerine çalıştım. Daha önemlisi sıradan insanlarla müthiş
arkadaşlıklar geliştirdim. En yakın arkadaşlarım barmenler, sokak
satıcıları, kuaförlerdi.. Döndüğümde artık 32. Gün’ün yardımcı
yönetmeni ve ardından da yönetmeniydim. Bu arada muhabir olarak da
çeşitli haberler yapıyordum. İşte o yıllarda, Mehmet Ali
Birand ‘İstanbul’a taşınalım’ dedi. Ve biz ekip olarak Ankara Mebus
Evleri'ndeki ofisten Ali Karacan’ın Number One TV ofisine taşındık
İstanbul’a.
CAN DÜNDAR ÇOK AĞIR
BİR YAZI YAZIP KALDI, AYRILDI
O dönemde 32.
Gün kadrosunda kim gitti kim kaldı?
Can Dündar kaldı. Kalmakla
kalmayıp biz İstanbul'a gidenler için çok ağır bir yazı yazdı.
Biz Ankara'yı satanlardık! ‘Vefa İstanbul’da bir semt adıymış
meğer’ gibi birşey.. Biz 'Ankara'yı satan hainler' kesip sakladık
hepimiz o unutulmaz veda mektubunu!
BEYAZ DJ'Dİ SERDAR'LA
BEN ONUN YAYIN YÖNETMENİ
İstanbul’a
geldiniz. Ne değişti hayatınızda?
İstanbul gerçekten çok
tuhaftı.Önümüzde bir şöhret ve para nehri akar gibi gelirdi bana ve
ben sanki kenarından durup bakıyordum. Özel televizyonların patlama
yılıydı henüz ekonomik kriz yoktu ortada, inanılmaz rakamlar ve
pozisyonlar vardı. Ama, ama hiç kimseyi tanımıyordum. Tuhaf bir
ofiste çalışıyorduk Serdar ile ben Number One TV'nin Genel Yayın
Yönetmeni olmuşuz. Beyaz henüz DJ, Ayça Şen patenle koridorlarda
geziyor.
AYNI BİNADA BİR
YANDAN EROTİK DEGİLER BASILIYOR
Ofisin olduğu binada erotik
dergiler basılıyor. Bir yandan da inanılmaz kavgalar dönüyor.
Aptallaştım. Sonunda da birgün dan diye ayrıldım ekipten. Birkaç ay
işsiz kaldım. İstanbul'da hiç ama hiçkimseyi tanımıyordum.
Gerçekten bir kedim bile yoktu...O sırada Ali Abi (Kırca)
atv’deydi, oraya geçtim. Executive Producure olarak çalışmaya
başladım atv haberde. Kısa süre sonra Siyaset Meydanı’nın
yönetmenliğini yaptım. Bir yandan da Cüneyt’in Büyüteci’ni
hazırlıyordum, ana haber bülteninin hemen arkasında. Atv habere
fırtına gibi girdim köpek gibi çalışmaya
başladım.
AYŞENUR ARSLAN BANA GICIK
OLMAYA BAŞLADI NEDENSE BENİ GÖRMEZDEN
GELİYORDU
[page_end]
AYŞENUR'LA ÇALIŞIRKEN AYŞENUR'A KARŞI GELEMEZSİN
Ayşenur
Arslan’la aranız nasıldı?
İlk zamanlar çok iyiydi. Beni
çok tutuyordu. Sonra birden ne olduysa oldu anlamadım. Ayşenur bana
kelimenin gerçek anlamıyla gıcık olmaya başladı. Görmezden
geliyordu. İpler iyice gerilmişti. Kardak kriziyle birlikte koptu.
Kardak adasına gitmek için helikopter ayarlamıştık. Bodrum'a gidip
İzmir’den gelecek helikopteri bekliyorum. Star
ekibi de Bodrum'da ineceğiz sözü vererek aynı helikoptere
binmişler. Ve ne oldu dersiniz? İnmediler. Ayşenur Aslan
sinirlenince çok bağıran bir mizaca sahiptir. Bana telefonda
bağırmaya başladı.En sonunda dayanamadım ‘Suç onlarda
değil onları indiremeyen bende. Ben salağım çünkü’ gibi
bir şeyler söyledim. Bir sessizlik oldu. Ve o an ip koptu. Çünkü
Ayşenur’la çalışırken Ayşenur'a karşı gelemezdin.
Peki Ali Kırca
ne yapıyor bu durumda?
Ali abinin hiç umrunda
değildi. Her zamanki sakinliğini koruyordu. Ama ben artık atv’de
suyumun ısındığını anladım. Sonuçta Ayşenur’la ip kopmuşsa orada
daha fazla kalamazdınız. Ali Abi hiçbir zaman ayrılmamı istemese de
ayrıldım.
BİRAND İLE ÇALIŞMANIN LÜKSÜ
BİRAND İLE ÇALIŞMANIN LÜKSÜ
Peki sonra ne
oldu? Yeniden 32. Gün’e mi döndünüz?
32. Gün'e yeniden döndüm.
Rıdvan Akar gelmişti yeni bir ekip kurduk ve beraber
çalışmaya başladık Birand'la.. Mehmet Ali Birand ile çalışmanın
şöyle bir lüksü vardır size sonsuz insiyatif verir ve onu iyi
kullanmanızı bekler. Kendini de size teslim eder. Susurluk ve 28
şubat döneminde Rıdvan ile beraber inanılmaz dosyalar yaptık. Belki
Birand'ın başını da biraz biz yaktık bir süre sonra Andıç patladı.
Önce Sabah'tan atılıd. Ardından Show TV'den erken tatil diyerek
bizi ebediyen postaladı.
CNN TÜRK KURULURKEN ÇOK AYAK OYUNLARI DÖNDÜ
CNN TÜRK KURULURKEN ÇOK AYAK OYUNLARI DÖNDÜ
CNN Türk’ün
çekirdek kadrosunda yer aldınız. Fikir nasıl doğdu? Kimler vardı? O
süreç nasıl gelişti?
Birand tam o sırada sanırım
bir Aydın Doğan belgeseli çekiyordu ve Doğan grubu ile yeni bir
köprü kurmuştu. Yeni bir haber kanalını kurma görevi Birand'a
verilince Ben kanala geçtim Rıdvan 32. gün'de kaldı. Çok
sancılı ve kırıcı bir süreçti. Türkiye'nin en iyi
gazetecileri 1 yıl hiç bir iş olmadan kanalın kurulmasını
bekliyordu. Çok fazla ayak oyunları döndü… Mesela benim kanala
getirdiğim çok samami bir arkadaşımla gece telefonda
konuştuklarımı dertleşmelerimi ertesi gün patron odasında
kendinizin aleyhine kullanırken buluyordunuz. Belaltı vuruşları
ayak oyunları had safhadaydı. İstanbul'da Bizans Oyunları ile ilk
kez o zaman tanıştım. Korkunç üzücüydü..
KURULMADAN GENEL YAYIN
YÖNETMENİ DEĞİŞEN TEK KANAL
Serdar Akinan ile ikimiz
Birand'ı cansiparane savunuyorduk. Bu yüzden en yakın ya da çok çok
sevdiğimiz tüm arkadaşlarımız bize cephe almıştı. Bizimki tam bir
cengaverlik ve aptallıktı. Romantiktik güya ve taviz
vermiyorduk.Televizyon daha kurulmadan yayın yönetmeni değişen ilk
kanal CNN Türk'dür. Birand’ın yerine Taha Akyol
geldi. Birand'ın has adamı Çiğdem Anad bir anda Taha Akyol ekibinin
has adamı oldu. Birand soğukkanlıydı ama Serdar ile ben
profesyonel hayatın cilvelerini öğreniyorduk. Ben istifamı verdim
atladım Küba'ya gittim tek başıma. Dönüşte istifam kabül edilmedi
yola devam denildi. İnan anlatırken bile daralıyorum..
APTALLIĞIMIZA DOYMAMAYIM HERKES BARIŞTI BİZ KÜS KALDIK
APTALLIĞIMIZA DOYMAMAYIM HERKES BARIŞTI BİZ KÜS KALDIK
Medya dostlukları çok çabuk eskitiyor değil mi? Siz de geriye baktığınızda eksikliğini hissediyor musunuz? Eksikliğini hissettiğiniz kimler, ne gibi paylaşımlar var?
O dönem Çiğdem Anat ile
koptuk. Can kozanoğlu, Ruşen Çakır gibi hayatta hiçbir meselem
olmayacak adamlarla karşı karşıya kalmış bulduk kendimizi. İşin
tuhafı biz küs kaldık üsttekiler ve diğerlerinin hepsi barıştı.
Hatta bırak barışmayı herkes sarmaş dolaş fotoğraflar çektiriyordu.
Aptallığımıza doymayalım yani...
MEDYA TAM BİR CADI KAZANI EGO ÇATIŞMASI
ÇOK
Sizce
dostluklar neden çabuk bitiyor?
Medya tam bir cadı kazanı.
Egolar çok şiş. Düne kadar samimi olduğunuz insanlar küçücük bir
çıkar gördüğünde sizi kapının önünde bırakabiliyor. Bunu yaşaya
yaşaya dayak yiye yiye öğretti bu medya bize. Ya da zaman içinde
insanlar değişiyor, hayat değişiyor siz değişiyorsunuz ve bu
değişim çok hızlı oluyor ayak uydurmakta zorlanıyor herkes. Çok
fazla ego ve çıkar çatışması var. Neresinden baksan üzücü...
NEDEN KÜSTÜĞÜMÜ BİLE HATIRLAMIYORUM
NEDEN KÜSTÜĞÜMÜ BİLE HATIRLAMIYORUM
Kırgınlıklarınız
var mı?
Var ama benim şöyle bir
huyumda var tüm kırgınlıkları ve kızgınlıklarımı untuyorum. Hafızam
siliyor. Resetliyor. Şu anda konuşmadığımız insanlarla biz neden
küsmüştük hatırlamıyorum. Belki de en iyisi hatırlamamak. Zira bir
kalbi soğutmak da , ısıtmak da kolay değil.
Pişmanlıklarınız
var mı?
Olmaz olur mu? Çok var hem
de... Ama artık ders almayı öğrendim. Bir yaptığım hatayı bir kez
daha tekrar etmemeye çabalıyorum. Kimileri için çok geç olsa da bu
da bir züğürt tesellisi diyebiliriz.
Şimdi eskisi
gibi dost olsaydınız ne değişirdi?
Ben dostlukların ebedi
süreceğine inanmıyorum. Eğer gerekli saygıyı, emeği
göstermiyorsanız dostluklar biter yeni dostluklar başlar. Ama bu
yıl 40 yaşına geldim bu yaştan sonra hayatıma çok fazla insanın
girmesi de çıkması da kolay olmuyor. Zor süreçler...
BİRAND'IN ADAMI OLARAK MİMLENDİM
BİRAND'IN ADAMI OLARAK MİMLENDİM
Peki kaldığımız yere geri dönelim… 5N1K fikri
nasıl doğdu?
CNN Türk'teki bu kavga
dövüş sırasında ben biraz da mecburiyetten her türlü idari işten
elimi ayağımı çektim. Malum ben mimlenmiş 'Birand'ın
adamıydım' ve yeni bir yönetim vardı. 1999'da 5n1k fikri ortaya
çıktı., İlk Başta Can Kozanoğlu ile yapacaktık ama programın
içeriğinden suresine kadar anlaşamadık. Sonra yeni bir ekip kuruldu
ve 5n1k yola çıktı. Çıkış o çıkış.
EVLENDİĞİM GÜN DE BOŞANDIĞIM
GÜN DE EKRANA ÇIKTIM
10 yılda tek bir gün bile
ekrana çıkmadığım olmadı. Evlendiğim günde program yayınlandı
boşandığım gün de...İnanılmaz bir istikrarla yaz kış demeden
programı yaptım. Dünyayı dülaştım. Benim yaş kuşağımın tamamı
stüdyolara çekildi. Editör, Genel Yayın Yönetmeni, Anchor
oldu ben inatla sahada kaldım. Bu yıl program biraz daha
stüdyodan ama gerektiğinde yine haberin tam göbeğindeyim ve çok çok
mutluyum.
Sizin en çok
beğendiğiniz; kendinize rakip gördüğünüz başka programlar var
mı?
Rakip demeyelim ama gözüm
anahaber bültenlerinin ne yaptığında. Referansım
onlar...
İNTERNET GAZETECİLİĞİ
KAYBEDENLERİN TUTUNDUĞU BİR DAL DEĞİL
Yeni medyayı nasıl
görüyorsunuz?
Şimdi yeni bir dönemece geldik
işte. Dünyada yeni bir medya kuruluyor Türkiye'de de nihayet bunun
nüeleri atılmaya başlandı. Bundan 11 yıl önce cnntürk kurulurken
her muhabir montajını kendi yapacak dediğimizde kıyamet kopmuştu. 4
yıl sonra ise duvarlara montajını kendisi yapamayan muhabir burada
çalışamaz ilanları asıyorlardı. Şimdi ise daha bireyselleşen ve
interaktivitenin içinde olduğu bir televizyonculuk geliyor.
Televizyonda zaman kavramı sürreal bir noktaya taşınıyor. İnternet
ile televizyon arasında amorf bir gelişme var. İkisi de birbirini
dönüştürüyor. Pek çok kanal yöneticisinin bu gelişmenin çok
farkında olunduğunu zannetmiyorum. Bence sadece tekniğinden
bahsedeceksek inanılmaz bir demokratikleşme ve ulaşılırlık geliyor.
Artık esikisi gibi işinden atılan gazetecilerin sessiz kaldığı bir
çağda yaşamıyoruz. İnternet gazetecilği kaybedenlerin tutunduğu bir
dal değil, kazanacaklar kuşağının mensuplarının olduğu bir
alan...
Ama bir şartla. İçerikte
gazeteciliğin telmel ilkelerini 5n 1k'yı eksik etmediğiniz sürece.
Yani araç gelişiyor ama amaç aynı diye
özetleyebiliriz.