Nihayet be Can Ataklı!...
Edibe Sözen, Kevin Kostner olayında daha o gün, Edibe Sözen’in Kevin Kostner’la konuşmadığını yazdı ama...
GAZETECİLER.COM
Can Ataklı
ne düşünürse düşünsün, ne yazarsa yazsın bizi hiç
ilgilendirmiyor çünkü bizi “kişisel görüşleri” değil “yaptığı
gazetecilik” ilgilendiriyor…
Köşesinde sessiz sedasız, yazı işleri
tarafından hiç ön plâna çıkarılmadan reklâmı yapılmadan
yazıyor…
Onun yazdıkları medyada on veya on beş gün
sonra “gündem” yaratıyor ama kendi gazete yönetimi başta olmak
üzere hiç kimse “Yazarımız Can Ataklı’nın yazdıkları (söyledikleri)
aynen çıktı” diye Ataklı’nın o öngörülerine sahip
çıkmıyor…
Edibe Sözen, Kevin
Kostner olayında daha o gün, Edibe Sözen’in
Kevin Kostner’la konuşmadığını yazdı ama Medya bunu on gün sonra
MHP’li Vural’dan öğrenmiş gibi yaptı…
Geçenlerde de Albay Dursun Çiçek’in
tutuklanmayacağını söyledi ama Albay tutuklanınca, 24 saat bile
beklemeden, "hani tutuklanmayacaktı?" sorularının muhatabı
oldu...
Aradan çok geçmeden yine Can Ataklı haklı
çıktı…
İşte bugün ilk kez ve nihayet “Ne
dediysem olmadı mı?” diye sorarak hakkını aramış…
İyi de etmiş…
Can
Ataklı'nın dışındaki gazetecilere
soruyorum:
Hiç mi banka kredisi
kullanmadınız?..
Kullandıysanız, size sadece kapağa değil,
neden her sayfaya imza attırdıklarını da
anlamadınız?..
Albay
Çiçek’in ıslak imzalı bir rapor kapağının
altında yer alan sayfaların her birinin altında da imzası var
mı?..
Yoksa; ki yoktur; o sayfaların da Albay
tarafından hazırlandığını nasıl kanıtlayacaksınız?..
Albay Çiçek
işte bu nedenle salıverildi…
Peki ya tutuklayan hakim?..
Hukuka saygısından şüphe ederiz…
Lütfen gazetecilik yapın, yapamıyorsanız, Can
Ataklı gibi “gazetecilik" yapanlara saygı duyun…
Ataklı’nın yazısının
tamamını okuyun lütfen…
Ne dediysem olmadı mı?
Ruhat Mengi’nin önceki pazar yayınlanan Her
Açıdan programında “Darbe belgesi diye sunulan şey sahtedir, bu bir
komplodur, yakında ortaya çıkacak” demiştim. Bu sözlerimle albayı
savunmamıştım. Ülkede bir darbe paranoyası yaratanların bu yolla
bir yandan orduyu, bir yandan muhalefet eden herkesi sindirdiğini
ve Türkiye’yi dönüştürme planını başarıyla uyguladığını anlatmak
istemiştim.
Bu sözlerimden birkaç gün sonra Albay Dursun
Çiçek tutuklanınca, bazı dostlarım “Senin sözler güme gitti, adamı
tutukladılar, ne diyeceksin şimdi?” diye takılmışlardı
bana.
Cevaben “Önemli değil, eğer hukuk varsa ıslak
imzalı denilen kapak yazısının kanıt olmayacağı görülecektir. Gerçi
yandaş kesim aba altından sopa göstererek daha ne belgelerin
olduğunu söylüyor ama bundan bir şey çıkmaz” demiştim.
Nitekim 43 saat sonra albay serbest
bırakıldı. Çünkü ıslak belge kanıt kabul edilmemişti. Şimdi
bazıları diyor ki “Ne yani, Adli Tıp’ın raporu yanlış mıydı?” Hayır
efendim, doğru da olabilir. Sorun belgenin doğru olup olmaması
değil, kanıt niteliğinde olup olmaması. Altı boş bir kapak yazısı
ile hangi hukukta bir kişi darbeye teşebbüsten
tutuklanır.
Anladığım kadarıyla bu komployu
hazırlayanların aklına albayın serbest bırakılacağı hiç gelmemişti.
Nitekim yandaş meyda adeta deliye döndü karardan
sonra.
Ve oyunun B planı başladı. Meçhul ihbarcı
yine ortaya çıktı. İlk mektubunda “Bütün belgeleri imha ettiler,
ben sadece ilk sayfayı kurtardım” diyen ihbarcı şimdi “Birkaç sayfa
daha kurtarmıştım” demeye başladı.
Hiç merak etmeyin çok yakında belgenin
tamamını kurtardığını söyleyecektir. Nasıl olsa “şuur kayması”
yaşayan halk hiçbir şeyi sorgulamıyor, düşünmüyor, araştırmıyor. O
gün öyle söyleyene inanıyordu, bugün böyle söylenmesine hiç
şaşırmıyor. O halde oyun sürebilir.