Nihat Genç: İslamcılık saflığını kesinlikle kaybetti!
Yeni çıkan romanı "İslamcı Erol Nasıl Çıldırdı?" ile İslamcı tartışmalarına farklı bir perspektiften yaklaşana Nihat Genç, Sayım Çınar'a konuştu.
GAZETECİLER.COM -
ÖZEL RÖPORTAJ
SAYIM ÇINAR
Metropol sokaklarında, duvarlarda yeşil fonun üstüne mengeneye sıkışmış bir yumurta, yumurtanın üzerinde İslamcı Erol Nasıl Çıldırdı? yazan afişler var son günlerde. Önemli bir kitabın, yıllar sonra yazılan bir romanın tanıtımı bu afişler.
Nihat Genç'in April Yayıncılık tarafından yayınlanan yeni romanı İslamcı Erol Nasıl Çıldırdı? tanıtım faaliyetleriyle, tasarımıyla ve en çok da ele aldığı konu ve karakter çizimleri ile çok tartışma yaratacağa benziyor.
Sayım Çınar, Nihat Genç ile İslamcı Erol Nasıl Çıldırdı?'yı konu alan ilk söyleşiyi gerçekleştirdi.
SİL BAŞTAN KONUŞMAK ZORUNDAYIZ
İslamcı Erol Nasıl Çıldırdı? Romanın fikri nasıl doğdu?
İslamcılık artık evrensel bir sorun. Libya Suriye Irak Afganistan paramparça oldu. Gözümüzün önünde en yakınımızdaki tertemiz Anadolu çocuklarının nasıl çıldırdığına birebir şahit oldum. Bunlar ne kadar temiz dediğim çocukları IŞİD'e silah götürürken gözlerimle gördüm. İslamcı ideolojiyle hesaplaşmak dünyalılardan önce bizim sorumluluğumuzda. April yayınevinden Egemen, Nazlı, Murat edebiyata dön diye başımın etini yiyordu. Öncelikle geçtiğimiz yedi senede yaşanan operasyonlar ortasında yüz küsur
sayfa kadar bir yazar olarak kendi hikayemi yazdım, sonra İslamcı Erol'u...
İslamcı Erol daha kapsamlı olunca yayınevi önceliği bu kitaba verdi. Ama asıl önemlisi fazla geç kalmadan, evrensel bir kaç büyük meseleyi romanlaştırmak istiyorum. Tabii ki olayların göbeğinde birebir 'şahitliğim'in sorumluluğu var ve artık bu büyük sorumluluk yazarlığımı dahi sollamaya başladı.
"Edebiyatın en derin katlarına indim ulaştım ama ağız tadıyla sevişemedim, ülkemin gündemi buna fırsat vermedi."
Edebiyattan uzaklaştığınızı siyasi konulara odaklandığınızı söyleyen büyük bir okur kitleniz var, bu kitap edebiyata dönüşünüzü müjdeliyor diyebilir miyiz?
Hayatımız ülkemizde yaşanan sert iç karışıklıklarla bir maceradan çıkıp ölüm kalım meselesine döndü, Everest'e tırmanırken yanınızdaki arkadaşınız tutuklanıyor ölüyor yaralanıyorsa herhalde sen böyle uzan yat benim Everest'e çıkmam lazım diyemem. Hukuk'u anayasayı devleti işgal gibi şeyler yaşandığında edebiyatın ışığı zevkle parlayamaz, edebiyat fazlasıyla lüks bir ihtiyaç olur kalır, acilen el yordamı o an
gücün yettiğince eline ne geçirirsen saldırmaya başlarsın, bu doğru insani bir reflekstir.
Evet doğrudur edebiyatın en derin katlarına indim ulaştım ama ağız tadıyla sevişemedim, ülkemin gündemi buna fırsat vermedi. Tümüyle edebiyata dönebilir miyim, büyük mesele. Operasyonların başladığı 2007'de elimle tırnağımla hikayelerimle oluşturduğum okurlarımlaydım, operasyonlar bana sıçradı, internet sitelerinde Hrant'ı öldürdüğüm dahi denildi, bir solcuyu öldürdüğüm dahi denildi, bu tezvirat bir kaç yıl sürdü ve
okurlarım etkilendi. Tam bağımsız bir yazar olmak bana da bu ülkeye de çok lüks. Bu lüks canımı çıkardı.
Ama hayal ve kurgu gücüm ve gururum yerinde, yani her an her şeyi yapabilir potansiyeli taşıyan içinizdeki çok nadir bir insanım. En değme en kibirli yazarları çatlatacak onları beş para etmez hale sokacak kadar eşsiz bir kalemim var, ve ben bütün enerjimi ve disiplinimi bu kalem üzerinde odaklamanın konsantrasyonun zirvesindeyim. Bu cümleleri savaşkan mizacımla değil en sert muhaliflerimi dahi sessizliğe gömen edebiyatın en ağır ölümcül yaralarını taşıyan ve ona hiç ihanet etmemiş masumluğuyla söylüyorum.
"Roman, en rezil en acımış en bayatlamış en sapkın yerleri deşifre edebilmenin sanatıdır."
Erol size benziyor mu?
Yazdığım bütün kahramanlarda parça parça varım, hem duygusal hem dönüşüm hem olay örgüleriyle...
Roman hikaye en rezil en acımış en bayatlamış en sapkın yerleri deşifre edebilmenin sanatıdır. Kahramanlar size kötülüğü sapkınlığı dahi sevdirir, en pespaye kahramanları dahi paldır küldür anlatamazsın, yazar ve kahramanları, aynı vücut içinde kalp karaciğer gibi iç içedir. Benim için roman ve hikayenin en problemli yanı doğruluk sahicilik gerçeklik inşasıdır, hikayeyi tadına zirvesine çıkartan 'gerçekliğidir'. Gerçeklik en ince sinirlerin resmedilme tasvir başarılarıyla ortaya çıkar, maharet buradadır, gerçekçi her metnin yazarın hayatından parçalar bulması kesindir. İslamcılık seyrettiğimiz değil iç dünyamızı istila etmeyi başaran bu yüzden hepimizi allak bullak eden, ruhumuzu beynimizi
vücudumuzu sokağımızı içerden tehdit eden çok handikaplı bir mesele, keşke bu büyük dini mesele, ben ve Tanrı arasında kalabilseydi, değil, coğrafyalar parçalanıyor milyonlar yurdunu terk ediyor, yüzbinlerce minicik genç kız tecavüze uğruyor..
Otuz yıl sonra bugün rahatlıkla söyleyebileceğim son söz, İslamcılık saflığını kesinlikle kaybetmiştir, bozulan bu ahlak, dine geleneğe sosyal siyasi tutumlarımıza köklü değişimlere sebep olmadan, yazarı çizeriyle felsefi psikolojik masaya yatırılmalı, bir yazar olarak İslamcı Erol'la, İslamcılığı ahlaksızlık yaydığı gazetelerden ekranlardan kulağından tutup teşhis masasına getirtmeye çalışıyorum, siyasetten arınmış, üzerinde yeni baştan sil baştan konuşabilmek için...
"Karışıklıkları ve karmaşasıyla ve etnik aşure çorbasıyla muhteşem bir coğrafya..."
Göçmen meselesini de romanda gündeme getiriyorsunuz... Göçmenleri bambaşka bir perspektiften romana yerleştiriyorsunuz. Tüm dünyanın gündeminde olan mülteci meselesini, göçmenleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Tarihlerin en dibinden en çok karışmış bir coğrafyasında yaşıyoruz, coğrafyamız üzerinden uçan kuşlardan gelip geçenler kalanlar ölenler.. Karışıklıkları ve karmaşasıyla ve etnik aşure çorbasıyla muhteşem bir coğrafya... En büyük etken galiba coğrafyamızın enlem boylam meridyendeki konumu, ısı farklarının ılımanlığı, nehirleri, dağları, yaylalarının lezzetleyip çeşitlendirdiği çiçeğinden suyuna etinden kebabına on binlerce yıl değişmez tatlarını koruduğu bir enlem boylam... Ve coğrafyamızın bu ılıman iklimi bütün insanlığa tarih boyu davetiye çıkarıyor...
Ve en kutsal maddesi insanları çağırıyor. Gelmekte yağmakta olan bu insanları armonileştirmek müziğe türküye sanata oyuna dansa bir insanlık neşesine çevirmek yazarların işi, ta Hacıbayramlar Mevlanalar da aynı kubbe altında bunun felsefesini yaptılar, bize düşen de budur..
Suriye mültecilerini daha önce Kızıl Sarmaşıklar hikayemde uzunca resmetmiştim,
artık bütün dünyanın meselesi oluyor. Herkesin savaşı yurdu toprağı vatanı huzuru etnik ve mezhep kavgalarının ne olduğunu bir daha derinden anlaması için, diyelim, hayırlı olur.. Zaten coşan köpüren bir üslubunuz varsa bu sosyal fırtınalara kaleminizin uzak durması mümkün değildir, kalem ışıkla yıkanan şeydir, ışık sonsuzlukla yıkanan şeydir, şimdi bir dağ başında okumam yazmam olmasaydı güneşe ayna tutup uzaya yansıtırdım, şu Zero sergisinde olduğu gibi, kelimelerle değil ışıkla uzaya feryat figan roman yazardım, bu kanlı bıçaklı kavganın tarafları sağırlaşıp çoktan körleşmiş, çok daha uzaklara ulaşacak bir
'dil', edebiyat bunun için... Ne hazin, coğrafyalar alev almış yanıyor ama edebiyatçılar bakın neyle oyalanıyorlar, krallıklar tahtından ineli çok oldu şimdi Tanrılar devriliyor, edebiyatçılar hala oyunda oynaşta, gördüğüm şudur, bu sert sağanakların altına girecek güçleri zihinsel becerileri yok,canlı mayın bombalar değil bugünlerde asıl infilak etmesi zaruri dinamitler yazarlar olmalı, sanırım şöhretle nurlanmış haleler içinde mışıl mışıl uyuyorlar.
"Gözlerimin önünden nice Nur'lar geçti. Çoğu beni çok iyi tanır ben onları.."
Zamanında bir çayocağında getir götür işlerine bakarken zamanla televizyonlarda Ortadoğu uzmanı olarak boy göstermeye başlayan Nur adlı karakter dikkat çekici. Diğer tarafta da ilk günden Erol'u uyaran, uyan diyen Aysun var.
Benim aklımı alan Nur değil Aysun'dur. Aysun niye hiç değişmedi. Aysun bu gücünü nerden alıyor? Aysun kaya gibi kımıldamaz oynamaz hep yerinde... Aysun'un bu sarsılmaz güveni altında ne var? Üstüne varmadan deşmeden bu soruyu okuyucum sorsun istedim..
Nur'u her akşam TV'lerde izliyorsunuz. Çok canlı yaşayan bir İslamcı kızımız, bugünlerin moda kızı, cevvallik ve şirretliğiyle öne çıkan. Bu küçük zekalar akademisi medyası olan bu koca ülkeyi nasıl parmağında oynatıyor, bu çok derin sorudur. Nur 'kalıbı' gibi İslamcı'dır. Gözlerimin önünden nice Nur'lar geçti. Çoğu beni çok iyi tanır ben onları.. Nur
ekranda siyasette medyada yalıda rantta belediyede Nur her yerde..
Bu her yeri işgal etmiş 'kalıbına çok uygun' İslamcı karakteri resmetmeden hiç kimse İslamcılar'a dair tek satır yazamaz.. Nur aslında büyük oyuncu, teatral başarı sosyal başarı olduğunu fark etmiş, çözmüş yani, İslamcı ideoloji bu tipleri kasıtla yükseltti, artık her ekranda o akşam yoksalar da büstleri heykelleri ya da alt yazıda isimleri geçiyor,
onlara bağlanmayan onların konuşmadığı ekran yok, bir de İslam tiyatroya karşı derler, şaka değil, hepsi bir 'aktör, aktrist' olduğunun bilincinde, yüzbinlerce İslamcı içinde oyunun oyun olduğunun farkında olup teatral başarıyla öne fırlamayı beceren bu tipler üzerine çok daha hacimli romanlar yazılmalı...
İslamcı iktidarı ve rantını görüp kendi kendilerini kışkırtan bu tipleri halkımız çok yakından tanıyor...
İslamcı Erol Nasıl Çıldırdı?'yı kimler okumalı?
İslamcılık yeni yetişen kendi çocukları üzerinde henüz ilk kuşakta büyük hayal kırıklıkları yaşattı.. İstedim ki bu genç nesil hayal kırıklıklarını tek başlarına yaşamasınlar, evrene ve kendilerine sordukları amansız sorularda yalnız değiller, hepimiz yıkıldık ve sarsıldık. Bu muazzam hayal kırıklığını birlikte yaşıyoruz.
Milyonlarla ifade edilen yepyeni bir nesil, istedim ki hayal kırıklıklarıyla kuluçkaya yattıkları bu ara dönemde hayata dine ve her yöne daha sıkı sahici sorular sorabilsin. Hayal kırıklıklarımıza ne kadar düzgün ve doğru sorular sorabiliyoruz? Daha güçlü daha dayanıklı ve daha sahici insanlar olabilmemiz için sıkı sorulara ihtiyacımız var, İslamcı Erol, bu soruları çoğaltmak için yazıldı...Bir kadeh dolusu soru.
İçinden yanmış kelimeler arkasındaki sorular gerçek sahici bir dostluğa açık davettir, birbirimizin gönlünü bundan sonra ancak çok sert amansız sorularla yüzleşerek çalabiliriz, beyinleri balgamla dolmuş yolsuzluk hırsızlık değildir saçmalıklarıyla değil...
SAYIM ÇINAR
Metropol sokaklarında, duvarlarda yeşil fonun üstüne mengeneye sıkışmış bir yumurta, yumurtanın üzerinde İslamcı Erol Nasıl Çıldırdı? yazan afişler var son günlerde. Önemli bir kitabın, yıllar sonra yazılan bir romanın tanıtımı bu afişler.
Nihat Genç'in April Yayıncılık tarafından yayınlanan yeni romanı İslamcı Erol Nasıl Çıldırdı? tanıtım faaliyetleriyle, tasarımıyla ve en çok da ele aldığı konu ve karakter çizimleri ile çok tartışma yaratacağa benziyor.
Sayım Çınar, Nihat Genç ile İslamcı Erol Nasıl Çıldırdı?'yı konu alan ilk söyleşiyi gerçekleştirdi.
SİL BAŞTAN KONUŞMAK ZORUNDAYIZ
İslamcı Erol Nasıl Çıldırdı? Romanın fikri nasıl doğdu?
İslamcılık artık evrensel bir sorun. Libya Suriye Irak Afganistan paramparça oldu. Gözümüzün önünde en yakınımızdaki tertemiz Anadolu çocuklarının nasıl çıldırdığına birebir şahit oldum. Bunlar ne kadar temiz dediğim çocukları IŞİD'e silah götürürken gözlerimle gördüm. İslamcı ideolojiyle hesaplaşmak dünyalılardan önce bizim sorumluluğumuzda. April yayınevinden Egemen, Nazlı, Murat edebiyata dön diye başımın etini yiyordu. Öncelikle geçtiğimiz yedi senede yaşanan operasyonlar ortasında yüz küsur
sayfa kadar bir yazar olarak kendi hikayemi yazdım, sonra İslamcı Erol'u...
İslamcı Erol daha kapsamlı olunca yayınevi önceliği bu kitaba verdi. Ama asıl önemlisi fazla geç kalmadan, evrensel bir kaç büyük meseleyi romanlaştırmak istiyorum. Tabii ki olayların göbeğinde birebir 'şahitliğim'in sorumluluğu var ve artık bu büyük sorumluluk yazarlığımı dahi sollamaya başladı.
"Edebiyatın en derin katlarına indim ulaştım ama ağız tadıyla sevişemedim, ülkemin gündemi buna fırsat vermedi."
Edebiyattan uzaklaştığınızı siyasi konulara odaklandığınızı söyleyen büyük bir okur kitleniz var, bu kitap edebiyata dönüşünüzü müjdeliyor diyebilir miyiz?
Hayatımız ülkemizde yaşanan sert iç karışıklıklarla bir maceradan çıkıp ölüm kalım meselesine döndü, Everest'e tırmanırken yanınızdaki arkadaşınız tutuklanıyor ölüyor yaralanıyorsa herhalde sen böyle uzan yat benim Everest'e çıkmam lazım diyemem. Hukuk'u anayasayı devleti işgal gibi şeyler yaşandığında edebiyatın ışığı zevkle parlayamaz, edebiyat fazlasıyla lüks bir ihtiyaç olur kalır, acilen el yordamı o an
gücün yettiğince eline ne geçirirsen saldırmaya başlarsın, bu doğru insani bir reflekstir.
Evet doğrudur edebiyatın en derin katlarına indim ulaştım ama ağız tadıyla sevişemedim, ülkemin gündemi buna fırsat vermedi. Tümüyle edebiyata dönebilir miyim, büyük mesele. Operasyonların başladığı 2007'de elimle tırnağımla hikayelerimle oluşturduğum okurlarımlaydım, operasyonlar bana sıçradı, internet sitelerinde Hrant'ı öldürdüğüm dahi denildi, bir solcuyu öldürdüğüm dahi denildi, bu tezvirat bir kaç yıl sürdü ve
okurlarım etkilendi. Tam bağımsız bir yazar olmak bana da bu ülkeye de çok lüks. Bu lüks canımı çıkardı.
Ama hayal ve kurgu gücüm ve gururum yerinde, yani her an her şeyi yapabilir potansiyeli taşıyan içinizdeki çok nadir bir insanım. En değme en kibirli yazarları çatlatacak onları beş para etmez hale sokacak kadar eşsiz bir kalemim var, ve ben bütün enerjimi ve disiplinimi bu kalem üzerinde odaklamanın konsantrasyonun zirvesindeyim. Bu cümleleri savaşkan mizacımla değil en sert muhaliflerimi dahi sessizliğe gömen edebiyatın en ağır ölümcül yaralarını taşıyan ve ona hiç ihanet etmemiş masumluğuyla söylüyorum.
"Roman, en rezil en acımış en bayatlamış en sapkın yerleri deşifre edebilmenin sanatıdır."
Erol size benziyor mu?
Yazdığım bütün kahramanlarda parça parça varım, hem duygusal hem dönüşüm hem olay örgüleriyle...
Roman hikaye en rezil en acımış en bayatlamış en sapkın yerleri deşifre edebilmenin sanatıdır. Kahramanlar size kötülüğü sapkınlığı dahi sevdirir, en pespaye kahramanları dahi paldır küldür anlatamazsın, yazar ve kahramanları, aynı vücut içinde kalp karaciğer gibi iç içedir. Benim için roman ve hikayenin en problemli yanı doğruluk sahicilik gerçeklik inşasıdır, hikayeyi tadına zirvesine çıkartan 'gerçekliğidir'. Gerçeklik en ince sinirlerin resmedilme tasvir başarılarıyla ortaya çıkar, maharet buradadır, gerçekçi her metnin yazarın hayatından parçalar bulması kesindir. İslamcılık seyrettiğimiz değil iç dünyamızı istila etmeyi başaran bu yüzden hepimizi allak bullak eden, ruhumuzu beynimizi
vücudumuzu sokağımızı içerden tehdit eden çok handikaplı bir mesele, keşke bu büyük dini mesele, ben ve Tanrı arasında kalabilseydi, değil, coğrafyalar parçalanıyor milyonlar yurdunu terk ediyor, yüzbinlerce minicik genç kız tecavüze uğruyor..
Otuz yıl sonra bugün rahatlıkla söyleyebileceğim son söz, İslamcılık saflığını kesinlikle kaybetmiştir, bozulan bu ahlak, dine geleneğe sosyal siyasi tutumlarımıza köklü değişimlere sebep olmadan, yazarı çizeriyle felsefi psikolojik masaya yatırılmalı, bir yazar olarak İslamcı Erol'la, İslamcılığı ahlaksızlık yaydığı gazetelerden ekranlardan kulağından tutup teşhis masasına getirtmeye çalışıyorum, siyasetten arınmış, üzerinde yeni baştan sil baştan konuşabilmek için...
"Karışıklıkları ve karmaşasıyla ve etnik aşure çorbasıyla muhteşem bir coğrafya..."
Göçmen meselesini de romanda gündeme getiriyorsunuz... Göçmenleri bambaşka bir perspektiften romana yerleştiriyorsunuz. Tüm dünyanın gündeminde olan mülteci meselesini, göçmenleri nasıl değerlendiriyorsunuz?
Tarihlerin en dibinden en çok karışmış bir coğrafyasında yaşıyoruz, coğrafyamız üzerinden uçan kuşlardan gelip geçenler kalanlar ölenler.. Karışıklıkları ve karmaşasıyla ve etnik aşure çorbasıyla muhteşem bir coğrafya... En büyük etken galiba coğrafyamızın enlem boylam meridyendeki konumu, ısı farklarının ılımanlığı, nehirleri, dağları, yaylalarının lezzetleyip çeşitlendirdiği çiçeğinden suyuna etinden kebabına on binlerce yıl değişmez tatlarını koruduğu bir enlem boylam... Ve coğrafyamızın bu ılıman iklimi bütün insanlığa tarih boyu davetiye çıkarıyor...
Ve en kutsal maddesi insanları çağırıyor. Gelmekte yağmakta olan bu insanları armonileştirmek müziğe türküye sanata oyuna dansa bir insanlık neşesine çevirmek yazarların işi, ta Hacıbayramlar Mevlanalar da aynı kubbe altında bunun felsefesini yaptılar, bize düşen de budur..
Suriye mültecilerini daha önce Kızıl Sarmaşıklar hikayemde uzunca resmetmiştim,
artık bütün dünyanın meselesi oluyor. Herkesin savaşı yurdu toprağı vatanı huzuru etnik ve mezhep kavgalarının ne olduğunu bir daha derinden anlaması için, diyelim, hayırlı olur.. Zaten coşan köpüren bir üslubunuz varsa bu sosyal fırtınalara kaleminizin uzak durması mümkün değildir, kalem ışıkla yıkanan şeydir, ışık sonsuzlukla yıkanan şeydir, şimdi bir dağ başında okumam yazmam olmasaydı güneşe ayna tutup uzaya yansıtırdım, şu Zero sergisinde olduğu gibi, kelimelerle değil ışıkla uzaya feryat figan roman yazardım, bu kanlı bıçaklı kavganın tarafları sağırlaşıp çoktan körleşmiş, çok daha uzaklara ulaşacak bir
'dil', edebiyat bunun için... Ne hazin, coğrafyalar alev almış yanıyor ama edebiyatçılar bakın neyle oyalanıyorlar, krallıklar tahtından ineli çok oldu şimdi Tanrılar devriliyor, edebiyatçılar hala oyunda oynaşta, gördüğüm şudur, bu sert sağanakların altına girecek güçleri zihinsel becerileri yok,canlı mayın bombalar değil bugünlerde asıl infilak etmesi zaruri dinamitler yazarlar olmalı, sanırım şöhretle nurlanmış haleler içinde mışıl mışıl uyuyorlar.
"Gözlerimin önünden nice Nur'lar geçti. Çoğu beni çok iyi tanır ben onları.."
Zamanında bir çayocağında getir götür işlerine bakarken zamanla televizyonlarda Ortadoğu uzmanı olarak boy göstermeye başlayan Nur adlı karakter dikkat çekici. Diğer tarafta da ilk günden Erol'u uyaran, uyan diyen Aysun var.
Benim aklımı alan Nur değil Aysun'dur. Aysun niye hiç değişmedi. Aysun bu gücünü nerden alıyor? Aysun kaya gibi kımıldamaz oynamaz hep yerinde... Aysun'un bu sarsılmaz güveni altında ne var? Üstüne varmadan deşmeden bu soruyu okuyucum sorsun istedim..
Nur'u her akşam TV'lerde izliyorsunuz. Çok canlı yaşayan bir İslamcı kızımız, bugünlerin moda kızı, cevvallik ve şirretliğiyle öne çıkan. Bu küçük zekalar akademisi medyası olan bu koca ülkeyi nasıl parmağında oynatıyor, bu çok derin sorudur. Nur 'kalıbı' gibi İslamcı'dır. Gözlerimin önünden nice Nur'lar geçti. Çoğu beni çok iyi tanır ben onları.. Nur
ekranda siyasette medyada yalıda rantta belediyede Nur her yerde..
Bu her yeri işgal etmiş 'kalıbına çok uygun' İslamcı karakteri resmetmeden hiç kimse İslamcılar'a dair tek satır yazamaz.. Nur aslında büyük oyuncu, teatral başarı sosyal başarı olduğunu fark etmiş, çözmüş yani, İslamcı ideoloji bu tipleri kasıtla yükseltti, artık her ekranda o akşam yoksalar da büstleri heykelleri ya da alt yazıda isimleri geçiyor,
onlara bağlanmayan onların konuşmadığı ekran yok, bir de İslam tiyatroya karşı derler, şaka değil, hepsi bir 'aktör, aktrist' olduğunun bilincinde, yüzbinlerce İslamcı içinde oyunun oyun olduğunun farkında olup teatral başarıyla öne fırlamayı beceren bu tipler üzerine çok daha hacimli romanlar yazılmalı...
İslamcı iktidarı ve rantını görüp kendi kendilerini kışkırtan bu tipleri halkımız çok yakından tanıyor...
İslamcı Erol Nasıl Çıldırdı?'yı kimler okumalı?
İslamcılık yeni yetişen kendi çocukları üzerinde henüz ilk kuşakta büyük hayal kırıklıkları yaşattı.. İstedim ki bu genç nesil hayal kırıklıklarını tek başlarına yaşamasınlar, evrene ve kendilerine sordukları amansız sorularda yalnız değiller, hepimiz yıkıldık ve sarsıldık. Bu muazzam hayal kırıklığını birlikte yaşıyoruz.
Milyonlarla ifade edilen yepyeni bir nesil, istedim ki hayal kırıklıklarıyla kuluçkaya yattıkları bu ara dönemde hayata dine ve her yöne daha sıkı sahici sorular sorabilsin. Hayal kırıklıklarımıza ne kadar düzgün ve doğru sorular sorabiliyoruz? Daha güçlü daha dayanıklı ve daha sahici insanlar olabilmemiz için sıkı sorulara ihtiyacımız var, İslamcı Erol, bu soruları çoğaltmak için yazıldı...Bir kadeh dolusu soru.
İçinden yanmış kelimeler arkasındaki sorular gerçek sahici bir dostluğa açık davettir, birbirimizin gönlünü bundan sonra ancak çok sert amansız sorularla yüzleşerek çalabiliriz, beyinleri balgamla dolmuş yolsuzluk hırsızlık değildir saçmalıklarıyla değil...