Nihat Doğan'ın, Mahsun Kırmızıgül gayreti!

Hürriyet yazarı Akif Beki, "Bakanlık Mahsun'a anti FETÖ filmi çektirsin" dedi.. Nihat Doğan küplere bindi... Cevabı Akif Beki verdi...

Eski türkücü yeni televizyon yorumcusu Nihat Doğan, eline satırı aldı önüne geleni doğruyor...

Kimini tehdit ediyor, kimini FETÖ'cü ilan ediyor, kimini hapse atıyor bunları yaparken de bol bol millilik ve dindarlık vurgusu yapıyor...

Nihat Doğan'ın ekran mahkemesinde yargılayıp Silivri Cezaevi'ne gönderdiği (!) son isim ise Mahsun Kırmızıgül oldu...

Sebebi ise Hürriyet yazarı Akif Beki'nin Kültür Bakanlığı'na, "Verin parayı Mahsun'a bir ante FETÖ filmi çektirin" şeklindeki yazısıydı...

Nihat Doğan'ın Beyaz TV ekranlarındaki sözlerine Hürriyet yazarı Akif Beki cevap verdi...

Akif Beki, Nihat Doğan için "Mahsun'a kelepçe taktırmadın rahatlayamayacak" dedi.

İşte Akif Beki'nin o yazısı:

BU NE GAYRET NİHAT DOĞAN?

SONRADAN videosunu izledim, bir TV’nin sabah programında esip gürlüyor Nihat Doğan.

Neler demiyor ki...

Konu, “Verin Mahsun’a, çeksin anti-FETÖ filmi” başlıklı yazım.

Hedefinde Mahsun Kırmızıgül var, yazım üzerinden celallendikçe celalleniyor.

Bir ara mahkeme bile kurdular ekranda, hem hâkim hem savcı oldu, asıp kesti.

Elinden gelse bir saniye dışarıda bırakmayacak, kolundan tuttuğu gibi Silivri’ye kapatacak Mahsun’u, o derece...

* * * 

Nihat Doğan’ın elindeki tek suç delili, benim gazete yazım.

Mahsun’a ‘FETÖ propagandisti’ dediğimi söylüyor.

Oysa ben ‘Mucize’ filmindeki ustalığını örnek göstermiştim.

Güncel göndermeyse, Bakara-makara olayına aktüel gönderme vardı...

İzlettirecek aktüel öğeler yerleştirmekse, yerleştiriyordu...

İşlenecek FETÖ temalarına aşinalıksa, hem de nasıl aşinaydı...

Mesaj filmiyse mesaj filminin âlâsını yapıyordu, hem de öyküye tatlı tatlı yediriyordu...

Kendinden bahsettirmekse bahsettiriyor, konuşturmaksa konuşturuyordu...

Sürükleyicilikse sürükleyiciydi...

İzleyici çekmekse, gişe başarısı ortadaydı...

FETÖ filmlerinin subliminal mesajlarıydı, gişe başarısıydı diye çene yoracağımıza...

Kültür Bakanlığı versin desteği, FETÖ’yü teşhir edecek filmin dik âlâsını Mahsun çeker demiştim.

Beceride, ustalıkta, gişe performansında FETÖ sinemacılarından aşağı kalmaz, daha kıvraktır demiştim.

Ama FETÖ adına film çektiğini, imaen dahi söylememiştim.

MAHSUN’A KELEPÇE TAKTIRMADAN RAHATLAMAYACAK

Nihat Doğan kardeşimse kendince sonuçlar çıkarıyor.

Hızını alamıyor, ‘Atalay Demirci niye içeride, Atilla Taş niye içeride’ diye soruyor.

Yani ‘Mahsun niye içeride değil de hâlâ serbest, o da terör örgütünün propagandasını yaptı, o da suç işledi’ demeye getiriyor.

Mahsun’un filmini, duruşunu, mesajını beğenmeyip eleştirmek başka, kriminalize etmek başka.

Nihat kardeşim yapıp yapmadıklarından dolayı Mahsun’u kınamıyor; kriminalize ediyor.

Dayandığı tek suç delili de benim yazım.

Fakat bir yandan da o yazıyla destek mi, köstek mi olduğumu tartışıyor ekran arkadaşlarıyla. Mahsun’u aklamaya çalıştığımdan filan dem vuruyorlar.

Acıklı olan, zorlama çıkarımlarına kendileri de tam inanmıyor, kafaları karışık.

* * *

Mahsun’la ne derdi, ne alıp veremediği var bilmem.

Ama benim üzerimden o hesabı görmeye çalışmasını ayıpladım.

Onu da içeri alın, bunu da içeri alın’ diye ekrandan parmak sallamasını ise çok yadırgadım, hiç yakıştıramadım.

Kendi ayakları üstünde durmaya çalışan bir yönetmen, yaptığı bir film yüzünden içeri atılsa başı göğe mi erecek?

Ayrıca bunun FETÖ’yle mücadeleye ne faydası olacak?

Sansasyon uğruna değer mi?

* * * 

Hâlâ aynı fikirdeyim. FETÖ karşıtı filmin kralını Mahsun çeker.

FETÖ’yle mücadelenin kişisel hırslara alet edilmesini ise fena halde sakıncalı buluyorum.

Kimsenin bu davayı sulandırmaya, araçsallaştırmaya, çığırından çıkarmaya hakkı yok.

Ne adına gayrete gelirse gelsin, kimsenin ekrandan hâkimliğe, savcılığa soyunmaya, gardiyancılık oynamaya da hakkı yok.

Eleştirir, kınarsınız ama kriminalize etmek, gazete yazılarından iddianame çıkarıp adam yargılamak ekran erbabının işi bir gayretkeşlik değil.

* * * 

Gelelim iyi tarafına.

2016’ya da böyle bir final yazısı giderdi.

Yılın son günü bana bu yazıyı yazdırdığı için Nihat Doğan’a teşekkür borçluyum.

Sağ olsun, sayesinde nasıl bir cinnet yılını geride bıraktığımızı somutlaştırmış oluyorum.

Gelenin gideni aratmadığı gibi, daha az şirazeden çıkmış bir yıl olması gibi temkinli dilek ve beklentilerle, iyi seneler.