Nihal Bengisu Karaca ve merkez medyacılıkta yeni dönem...

Merhum Ufuk Güldemir, HaberTürk adını markalaştırabilecek ne yayın gücüne ve maddi imkânlara sahipti ne de....

ADNAN BERK OKAN

Eğer taklit ediliyor, taklitleriniz yapılıyorsa piyasada; bu, sizin artık başarılı ve ünlü bir marka olduğunuzu gösterir.
Bu hüküm cümlesini yazımın en tepesine yerleştirdikten sonra asıl konuya geçeyim.
Malûmunuzdur…
Bu ülkede bir kişi ya da kurumu överseniz “yalakalık” yapmış olursunuz…
Eleştirdiğinizdeyse, maillerin yüzde yüzü aynı kişinin kafatasının içindeki geri renkli mercimekten dökülmüş gibi gelir:
“Ne istedin de vermedi/ler?..”

Dün bu köşede çok uzun başlığı altında bir analiz yaptım hatırlarsanız…
Fatih Altaylı’yı eleştirmedim sadece işin bir de başka yönü olduğuna dikkat çektim…
HaberTürk’ün çok başarılı olduğunu ama bu başarıda aslan payının, yüz milyonlarca Dolarlık riski göze alıp yatırım yapan ve Fatih ile ekibinin eline teslim eden patron Turgay Ciner’e ait olduğunu belirttim…
Vay anasını sayın okur!..
Fatih’in hayranlarını nasıl da kızdırmışım meğer…
Turgay Ciner’e yalakalık yaparken, Fatih Altaylı’yı (elektronik posta ile posta koyanlara göre istediğim bir şeyleri vermemiş olmalı ki) kıskanmışım…
Kendimi savunacak değilim; çünkü kıskanmak gibi bir huyum yoktur…
Olsa olsa gıpta ederim ki doğrudur;
Fatih’in başarılı bir gazeteci olduğunu kabullenip de gıpta etmemek mümkün değildir…
Dediğim gibi kıskanmadım, sadece durum hatırlatması yaptım…
Şimdi analizimin en tepesine koyduğum hüküm cümlesine geleyim.
O şimdi marka...

“HaberTürk” uzun yıllar sadece bir isimdi… 
Şimdi ise O artık bir marka…
Elli yılı devirmiş gazeteler bile sonunda HaberTürk’ü taklit etmek zorunda kaldılar…
Keşke tam olsaydı taklitleri…
Bence yarım kaldı…

Hem ebat ve hem de kâğıt kalitesi olarak halen HaberTürk’e ulaşabilmiş değiller…
Kompleksi bırakıp HaberTürk’ün aynısını çıkarmalılar…

Efendim;
Merhum Ufuk Güldemir, HaberTürk adını markalaştırabilecek ne yayın gücüne ve maddi imkânlara sahipti ne de donanım olarak “marka” yaratabilecek bir kapasitesi vardı…
Günlük ulusal gazete çıkardığında bile kendi adına tescillenmiş “HaberTürk”ü değil de “Yarın”ı kullandı “isim” olarak…
Tutmadı…
Gazetesinin adını “HaberTürk” yapsaydı tutar mıydı?..
Büyük ihtimalle tutmayacaktı ama mevcut ve kendisine ait bir televizyonun adını kullanan gazete belki okurlar tarafından kabul edilebilir olacaktı.
Turgay Ciner HaberTürk TV’yi satın alıp da gazete çıkarmaya da niyetlendikten sonra (bilebildiğim kadarıyla) televizyonla aynı isimde bir gazete çıkarma konusunda çok tartışıldı.
“Risk” olduğu bile bile televizyonun adını taşıyan bir gazete yapmaya karar verildi…
“Risk” diyorum çünkü “HaberTürk” demek “Ufuk Güldemir” demekti…
Yani;
HaberTürk TV, kamuoyunda diğer haber kanallarından “çaldığı” görüntülerin etrafını şeritler, yan yazılar, alt yazılar, üst yazılarla kapatıp tamamen “apartma habercilik” üzerine habercilik yapan bir TV kanalı idi…
Bilinen ama asla markalaşamamış bir isimdi “HaberTürk”…
Turgay Ciner
yüz milyonlarca Dolar yatırım yapıp girdiği görsel ve yazılı medya dünyasına “bilinen, tanınan” ama “marka” olmayan isimle girecekti…
Aydın Doğan bile bir haber kanalında bunu göze alamamış, küresel bir yayın devi olan CNN’e kucak dolusu isim hakkı ödemişti…
Yanına koyduğu “Türk” sıfatı ise kanalı tabii ki asla “Türk” yapmamıştı…
Turgay Ciner’in göze aldığı risk az risk değildi…
Haber kanalları arasında adı “kopyala yayınla yayıncısı” olarak çıkmış bir TV kanalına on milyonlarca Dolar ödeyecek ve o yetmiyormuş gibi;
bir türlü kurumsallaşamamış, sahibinin adı ile eşdeğer tutulan bir kanalı alıp, o kişiselliğinden kurtaracaktınız…
Kolay değildi bütün bunlar…
Buna rağmen Turgay Ciner ve medya Gurup Başkanı Kenan Tekdağ ikilisi o riski göze alıp kolları sıvadılar…
Gazete’yi de aynı isimle “HaberTürk” olarak çıkarmaya karar verdiler…

Kurumsalaşma...

Birkaç çift de televizyondan (HaberTürk) söz edeyim…
Bu köşede en çok eleştirdiğim yönü kanalın Ufuk Güldemir’den sonra bir başka isimle özdeşleşme tehlikesi yaşadığıydı…
O kadar ki;
o gün sineklerden biri farklı uçsa kanalın genel yayın yönetmeni ekrana çıkıyor ahkâm kesiyordu…
Evden telefon edip canlı yayına müdahale ediyor, tartışmacılardan bir bölümüne taraf olurken diğer bir bölümüne ise adeta kafa tutuyordu…
Ve en kötüsü…
Her şeyi o biliyordu…
Ekonomiyi, siyaseti, dış politikayı ve hatta tıbbı…
HaberTürk’ün en tepedeki isimleri ve patronaj kurumsallaşmak için çabalar, on milyonlarca Dolar harcarken kanal giderek “tek kişilik ekran”a dönüşüyordu…
Bendeniz birkaç defa genel yayın yönetmeninin adını yazıp yanına da “Türk” ekliyor ve kanalın adının artık kamuoyunda böyle algılandığını hatırlatıyordum…
Patronaj daha fazla dayanamadı ve genel yayın yönetmenini kırmadan, incitmeden, adına leke de sürmeden görevinden aldı…
Bugün kurumsallaşmış, bütün haber programları ve program sunucuları, konuklarıyla gerçekten saygın, güvenilir, verdiği habere inanılır, tartışmalarda artık seslerin yükseltilmesine izin verilmeyen bir kanal var…
Kimisi ise bazı programların alışıldık kişilerden alınıp başka isimlere verilmesini “yaprak dökümü” olara algılasa ve algılatmak istese de aslında öyle bir şey söz konusu değil…
HaberTürk TV’nin en sadık izleyicilerinden biri olarak bazen günü, bazen yayın saati (meselâ bu dört değerli bilim adamının gerçekten de “adam gibi” tartıştıkları; Didem’in mükemmel yönettiği Türkiye’nin nabzı bu gece saat 23’ten sonra) değişse de HaberTürk TV doğru yolda…
Darısı diğer haber kanallarımızın başına…


Ve en önemlisi; diğer bütün gazetelerden çok farklı bir gazete çıkardılar…
Ne diğerleri gibi çarşafa benziyordu; ne de tabloid idi…
İkisinin ortasında, mükemmel kâğıt kalitesine sahipti gazete HaberTürk
“Reklâm almaz” denilen gazete aksine reklâm verenler için bulunmaz bir nimetti…
Digital fotoğraf teknolojisinin en kolay ve güzel değerlendirileceği gazete HaberTürk’tü…
Reklâm fotoğrafları o kadar güzel görünüyordu ki reklâmı yapan da veren de keyiften dört köşe oluyorlardı…
Hele bir de gazetenin tarafsız kurumlarca açıklanan resmi tirajının gerçekten Türkiye ortalamasının çok üstünde çıkması; reklâm verenleri ilk altı aylık süreden sonra çok rahatlatmıştı…
Ve tabii sadece bu kadar da değil…
Fatih, çok iyi bir köşe yazarı kadrosu kurmuştu…
O güne kadar merkez medyada hiçbir genel yayın yöneteninin köşe vermeye cesaret edemediği bir şeyi ise Turgay Ciner’in sahibi olduğu medya gurubunun başkanı Kenan Tekdağ başardı …
Nihal Bengisu Karaca’nın HaberTürk’te yazmasını istedi…
Fatih de (kimilerine göre) çok riskli isteğe “hayır” demedi…
Turgay Ciner zaten yazarların kafalarının dışıyla değil içiyle ilgileniyordu ve Nihal Bengisu Karaca, başının dışı örtülü içi çok aydınlık bir düşünür/yazardı…
Efendim…
Bendenizi yakından tanıyanlar bilirler ve çok kere de yazmışımdır ki Nihal Bengisu Karaca, GazeteHT’nin prestij kazanmasında, inanılır ve güvenilir olmasında, gazetenin; siyasal iktidarın demokratikleşme çabalarının samimiyetine gerçekten inandığı konusunda çok değerli bir “ölçü” oldu…
“Gazete HT nasıl başardı?” diye sorulduğunda, “başı örtülü bir kadın yazara köşe verdiği gün zaten kazanmıştı” diyerek cevaplarım…
Şimdi de gazetenin fiziki görünümüne geleyim.

Aylık dergi gibi 

Kızım 2003 yılından beri Floransa’da…
Güzel sanatlar eğitimi gördü ve halen de Floransa’da yaşıyor…
İki yıl kadar önce tatile geldiğinde Hocalarından birinin Türkiye’den ulusal gazete örneği istediğini söyledi.
Dört gazete alıp götürdü…
Diğerlerinin adını vermeyeceğim ama şu kadarını söyleyeyim;
Alıp gittiği dört gazeteden üçü gazete bayilerinde en çok satan ilk iki gazetesi ve bir de 50 yıllık geçmişi olanıydı
Kızım Floransa
’ya döndükten birkaç gün sonra kendisinden gazete isteyen hocasının fikrini söyledi telefonda:
HaberTürk gazeteden öte bir şeydi İtalyan Seramik Hocasına göre…
Ancak aylık bir dergi öylesine kaliteli kâğıt kullanabilir, o kadar mükemmel bir baskı yapabilirdi…
Ve benim gıyabımda gazetenin yönetiminin kutlanmasını istemişti kızımızın hocası.
En yukarıdakileri değil, gazeteciliğini ve nezaketini sevdiğim Gazete HT Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı Doğan Satmış’a telefon edip İtalyan profesörün görüşlerini iletmiştim.
HaberTürk Gazetesi o günden bugüne daha da gelişti ve emin adımlarla zirveye doğru koşar adım gidiyor…
Taklit edilerek de başarılı olduğunu cümle âleme duyuruyor…