Nevşin Mengü'den Köşk seçimi için iddialı kehanetler...
Radikal'e konuşan ünlü spiker özel hayatından gündeme kadar çarpıcı açıklamalar yaparken Cumhurbaşkanlığı seçimleri için iddialı yorumlar yaptı...
Radikal'den Ümit Buget, CNN
Türk’ün nevi şahsına münhasır haber spikeri Nevşin
Mengü’yle; haberi, cumhurbaşkanlığı seçimlerini, hayatı ve
aşkı konuştu.
İşte Mengü’nün Bağcılar- Nişantaşı hattındaki macerasından anekdotlar…
Haber sunumunuz nevi şahsına münhasır bulunuyor. Siz izliyor musunuz kendi haberlerinizi siz kendinizi ve memleketteki haberciliği nasıl buluyorsunuz?
Televizyon haberciliği aslında yaratıcılık işi, tabir yerindeyse uçma işi. Beyin fırtınası yapmak, yaratmak, uçmak lazım. Bazen uçlara gitmek lazım. Tersten bakmak, kimsenin soramadığını sormak lazım. Bak öyle yapılabildiğinde çok keyifli iş. Ama böyle bir durum yok tabi bizim memlekette.
Habercilikte bir ‘muhafazakârlık’tan bahsedebilir miyiz?
Bence artık biz Türkiye habercileri fazla muhafazakârız. Çarpıcı başlık atmaya çekiniyoruz, haberin yan unsurlarının üzerinde tepinmeyi atlıyoruz. Bazen iki saniyelik bir görüntü üzerine öyle bir çalışıp, işleyebilirsin ki, bir film kadar çok şey anlatabilirsin. Bu yanları öldü Türkiye’de televizyonculuğun.
Neden peki?
Neden dersen çok nedeni var. Birincisi artık bütçeler çok dar. Haber merkezleri küçük. Çalışan sayısı az. Yaratıcılık için zaman yok. Zihin yapıları da artık bu yeni duruma göre şekillendi. Miskin davranıyoruz hep beraber, heyecanlanmıyoruz yeterince. Bir yandan da politik olarak yanlış anlaşılma kaygımız çok yüksek. E durumda böyle olunca bir şey söyleyemiyoruz. Anlatabildim mi, öylesine değil kuvvetli bir şekilde bir şey söylemekten bahsediyorum.
HÜKÜMETE DÜŞMANLIK OLSUN DİYE HABERCİLİK OLMAZ!
Türkiye’de herkes birbirini yandaş olmakla suçluyor. O kargaşadan sıyrılıp bakmaya çalışırsak Türkiye’de basının durum vaziyeti nasıl?
Herkes, her bir izleyici, tam kendi düşündüğü gibi yayın yapılsın istiyor. Kendi ne diyorsa aynısı TV ekranında söylenmeli diye düşünüyor. Farklı bir şey söylersen, geliyor hakaretler; yok alo Nevşin, yok penguen, bilmem ne. Sevgili izleyici durum, senin kendi önyargıların ve yarım bilginle zihninde şekillendirdiğinden çok farklı olabilir. Haber neyse ben onu gösteririm. Muhaliflik olsun diye haber yapılmaz. Hükümete düşmanlık olsun diye habercilik olmaz. Tam olarak şudur TV haberciliği: ‘Birilerinin görülmesini istemediği şeyleri göstermektir!’ İktidar da kızabilir, muhalefet de kızabilir ama haber neyse odur. Haberi aman birileri kızmasın diye şekillendirmek yalan söylemek olur, manipülasyon olur.
Yandaşlık candaşlık, taraflılık, bunlar sorunun bir kısmı. Asıl mesele az önce anlattığım. Habercilerin kafasında bitti habercilik. Böyle bir dönem yaşanıyor. Bakalım göreceğiz.
İDDİAYA GİRERİM CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ İLK TURDA BİTER
Cumhurbaşkanlığı seçimine gidiyoruz. Çok sık seçim denk gelmedi mi şu ara, biraz fazla seçmiyor muyuz?
Bu işler böyle. (Gülüyor)
Bir seçim toto oynasak! Ne dersiniz ilk turda biter mi bu işler? Biter, çok net. İddiaya girelim istersen. Yerel seçimde de iki yemek kazandım. Hala ısmarlamadılar gerçi canları sağolsun.
Başbakanı Erdoğan olan Türkiye’den ne farkı olur Cumhurbaşkanı Erdoğan olan bir ülkenin?
Bir farkı olmaz. Ak Parti kulislerine çok hâkim değilim. Parti içinde nasıl bir süreç yaşanır bilemem Erdoğan’dan sonra yeni genel başkanla. Ama, şunu söyleyebilirim, sanırım her devletin bir DNA’sı var, zaman içinde insanın değişmesi gibi devletler de değişiyor, ama DNA’sı aynı kalıyor. Recep Tayyip Erdoğan bence artık o DNA yapısının bir parçası. Sisteme karşı kürek çeken, bir yapı değil artık hükümet. Dolayısıyla fazla bir şey değişmez.
YAKIN GELECEKTE BAŞKA BİR İKTİDARDAN ZİYADE FARKLI BİR ANAMUHALEFE HAZIRLANMALIYIZ
Selahattin Demirtaş’ın ‘tanıtım’ performansıyla diğerler adaylardan sıyrıldığını düşünüyorum. Anamuhalefet hedefi yakın vadede gerçekçi bir hedef mi HDP için?
Kesinlikle katılıyorum. Demirtaş son dönemde çok parlayan bir isim. HDP’nin doğal oy oranından daha fazlasını alabilecek gibi görünüyor. Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra CHP içinde neler yaşanacağına bağlı dediğin biraz da. Ama galiba yakın gelecekte başka bir iktidardan ziyade farklı bir anamuhalefete hazırlanmakta fayda var.
EKMELEDDİN YÜZDE 40'A YAKLAŞSA BİLE BAŞARIDIR
Son olarak Ekmeleddin İhsanoğlu’nu sormak istiyorum. Muhalefet için ‘doğru’ bir aday mıdır?
(Gülüyor) Sandıkta göreceğiz. Doğru mu değil mi? Yüzde 40’a yaklaşırsa, bak 40 olursa demiyorum yaklaşırsa diyorum, ben olsam, muhalefetin açısından başarı sayarım. Hem de çok büyük başarı. Neyse bakalım hayırlısı.
Bir cumartesi röportajında bile havadan sudan konuşmayı namümkün kılan bir memleketteyiz. Havanın ve suyun bu kadar politize olması iyi bir şey mi?
E insan politik hayvandır şekerim. Ne yesek ne içsek üzerine konuşsak da politika konuşuyor olacağız aslında. Yeme içme meselesi dediğin zaman bile, hükümetin GDO politikası, tarım politikası, su politikası. Hizmet sektörüne konan vergiler, yerli şarap üreticilerinin sıkıntıları falan bunlardan bahsediyor olacağız aslında.
KENDİ HAYATIYLA İLGİLİ KARARLARI TREN BAKAR GİBİ İZLEYEN VATANDAŞ OLUR MU?
Bizde biraz bizim işimiz değilmiş gibi mi görünüyor politika?
Bizim ülkede de politika konuşmakla ilgili bir kompleks var. Konuşalım kardeşim ne konuşacağız başka. Emin ol okumuş, orta, orta üst sınıf bir ABD’li ya da İngiliz, eğitimli diyorum ama bak dikkat -Antalya’ya tatile gelen Alman düzeyinden bahsetmiyorum- senden benden çok politika konuşuyor günlük hayatta. Yahu kendi hayatıyla ilgili alınan kararları boş boş, trene bakar gibi izleyen vatandaş mı olur Allah aşkına. Bir zahmet bizim orta sınıf da az zahmet etsin de kafa yoruversin politikaya. Vatandaş olmak böyle bir şey.
‘Sade vatandaş’ gündemi takip etmek zorunda mı?
En anlayamadığım insan tipi “Ay ben hiç haber izlemiyorum, gazetelere bakmıyorum” diyen insan tipi. Ya kardeşim deli misin sen. Neye bakıyorsun o zaman. Bakınca içleri kararıyormuş. Böyle insanlarla karşılaştıkça bu ülkede üniversitelerin, üniversite olmanın yanından geçmediğini anlıyor insan.
Dört sene okumuş, master yapmış adam ya da kadın, sadece magazin ekine bakıyor ve haber izlemiyorsa o ülkede ciddi bir sorun vardır demek ki. Burjuvalaşma, kentlileşme sorunu herhalde. Burjuva bilinci yok, olması gereken sınıfta. Sosyologlar daha doğru analiz eder.
Peki ben mevzuyu değiştirip mutfağa doğru gidiyorum. Pazardan alışveriş yaptığınızı okumuştum bir röportajınızda. Yapmakta en iddialı olduğunuz yemek hangisi?
Ya ben çocukluğumdan beri vejeteryanım. Etin tadını falan bilmiyorum yani. Sebzelerle ne istesen yaparım. Yani şöyle aşçıyım böyle şefim iddiam yok ama kendimce yemek yapıp sevdiğim insanlarla yemeyi çok severim, paylaşmayı, sofralarda uzun sohbetleri severim. Eğlenceli şey yemek yapmak, sonra da yaptığını paylaşmak.
Pazara gitmeyi de seviyorum hakikaten. Geçen Alaçatı pazarına gittim. Bamyalara aklım çıktı, İstanbul’a taşıyamam diye alamadım aklım kaldı vallahi.
ACABA BU SEKTÖRDEKİ MAAŞLARI NASIL SANIYORLAR?
Gazeteci olmasaydınız ne yapabilirdiniz ‘para edecek’ bir yeteneğiniz var mı?
Ben de bunu zaman zaman düşünüyorum. Valla bulurum bir şey. Çalışana iş var, bulurum bir şey. Hayat hakikaten böyle bir şey, uzun maraton gibi. Yokuşu var inişi var, sakatlığı var, başarısı var. Hiçbir şey dünyanın sonu değil. Annemin karnından haberci doğmadım, başka işi de gerektiği zaman öğrenirim ben buna inanıyorum. Hep son dönemde arkadaşlar böyle üstten tweetler atıyorlarla ya nobran nobran: ‘Gazeteci simit sat onurlu yaşa’ diye.
Acaba bu sektördeki maaşları falan nasıl sanıyor insanlar! Yahu kardeşim dalga mı geçiyorsun, ben başka iş yapsam zaten daha çok para kazanırım. Bu işi sevdiğimizden saygı duyduğumuzdan elimizden geldiğince en iyi şekilde yapmaya çalışıyoruz, durum budur.
İş ahlakı olan insan her sektörde ekmeğini kazanır, bir şey olmaz. Yarın öbür gün, vay ya beni işten çıkarırlarsa korkum yok yani, ‘Ne yapalım kısmet’ der devam ederim.
İstanbul’un neresinde vakit geçirmeyi seviyorsunuz? Favori semtiniz hangisi?
Nişantaşı. Nokta (Gülüyor)
SENİ BİR GÜN İZMİR’LE ALDATACAĞIM ANKARA
Ankara’yı benim kadar az görüp benim kadar çok seven yoktur herhalde. Siz koşan insanların şehri İstanbul’dan yürüyen insanların şehri Ankara’ya ilk aşkınıza ne söylemek istersiniz? Yıllardır yaşamıyorum tabi Ankara’da. Artık her ziyaretimde biraz daha yabancı geliyor. Doğal herhalde böyle olması. Üzgünüm seni bir gün İzmir’le aldatacağım Ankara derim sanırım.
AŞK DEYİNCE AKLIMA LOR PEYNİRİ GELİYOR!
İlk aşk deyince aklınıza ne geliyor?
Çok saçma olacak ama beyaz peynir. Ezine, yanında buzlu rakı
Şimdiki zamanda aşk deyince…
Lor peyniri ve şarap. Evet saçma bu cevaplar farkındayım ama öyle.
Meslek hayatınızın en çok hangi döneminde keyif aldınız?
Tahran’da. Tarihi bir ana tanıklık ettim. Benden başka eden de pek gazeteci yoktu.
TÜRKİYE İRAN’IN BAŞÖRTÜSÜZÜ
Bizdeki en büyük klişelerden biridir İran’a benzemek. İranlılar benzememesi gereken insanlar mı?
E Türkiye İran’a benziyor zaten. Hep benziyordu. Hatta ileriye gideyim biri başörtülüsü idi biri başörtüsüzü. Bir Türk gazeteci Tahran’da birinci ayın sonunda bütün siyasi dengeleri kavrar. Frenk meslektaşlar için bu süre bir yılı bulur. Bizim gayet yakın, tanıdığımız bildiğimiz bir şey.
Türkler fazla önyargılı bakıyor İran’a. Hatta bakmıyor, bilmiyor. İşte ancak İran’a benzeyeceğiz tartışması yürütüyor altı son derece boş bir şekilde. Şimdi iki ülke de değişiyor. Tarih boyunca iki ülke birbirine benzemiş, değişimleri eşzamanlı paralel olmuş, yine öyle oluyor.
IŞİD, Irak, Suriye, Gazze. Haritanın sağ tarafı gene karmakarışık… Bombaların ve karmaşanın biraz solunda doğmuş olmak kendimizi ‘şanslı’ hissetmemize yeter mi? Ya da bir başka ifadeyle kendimiz orta Doğu’nun dışında saymamız gerçekçi mi?
Orta Doğu o kadar geniş bir kavram ki, ta tutuyorsun Mağrip’ten, Körfez içine alıp, Doğu Avrupa’ya kadar getiriyorsun. Bu sınırı oryantalistler çizmişti hatırlarsan. Bence günümüzde nasıl ki Avrupa dersen sen bana ben sana hangi Avrupa derim, Kuzey mi Güney mi; Doğu mu, Batı mı? Bence Mağrip başka bir yer, Körfez bambaşka; İran Türkiye bu bölgelerin siyasi ve kültür olarak daha uzağında.
Hiçbir ülke bir diğerinin bir replikası falan değil, Irak Suriye değil, Suriye İran değil, Mısır Lübnan değil. Almanya ile Fransa aynı şey mi? Hatta Danimarka ile İsveç aynı şey mi? Artık bu eski yüzyıl kalıplarından çıkıp düşünmeye başlamak lazım.
Akşam haberleri için sizi sabahtan burada görüyoruz. Yarım saat öce gelip haber sunmak mümkün mü?
Yok canım olur mu öyle şey. Bak adı üstünde sunmak. Bir hizmet sunuyoruz biz kamuoyuna, konken oynamıyoruz ki. Şaka değil ki bu ciddi bir iş. Verilen yanlış bir bilgi milyonlarca insanın yanlış bilgilenmesi anlamına gelir. Sorumsuzca verilmiş bir haber, yazılmış bir metin, kitleleri üzebilir, kızdırabilir. Şimdi bu bir türlü anlaşılamıyor kamuoyunda yahu habercilik avukatlık gibi doktorluk gibi bir profesyon, bir uzmanlık alanı.
Hangi haberi nasıl şekillendireceğiz, hangi habere hangi manşeti atacağız, hangi konunun üzerine gideceğiz; editör arkadaşlarla hep beraber aldığımız kararlar bunlar.
Sizin bir de şu meşhur yayında kızgın olma durumunuz var. İş arkadaşlarınızla aranız nasıl?
Kızgın falan değilim aslında. Belki heyecan duyuyor olabilirim. Heyecan duymasam bu işi neden yapayım ki zaten, ezası cefası, sefasından kat kat fazla, sevdiğim ve heyecan duyduğum için yapıyorum.
İş arkadaşlarıma sormanız lazım tabi sorunun ikinci kısmını. Ama şahsen ben, samimi söylüyorum çalıştığım kurum ve iş arkadaşlarımdan son derece memnunum.
Sinemayla aranız nasıl? Nuri Bilge filmlerinden sıkılanlardan mısınız?
Aksine. Bir zamanlar Anadolu’da’ya bayılmıştım. Kış Uykusu'nda da bazı detayları çok sevdim.
Sinemada öyle her filme gitmem, iş olsun diye gitmem yani, seçip gidiyorum filmlere. Macera, aksiyon tarzı hiç bana göre değil. Şöyle söyleyeyim James Bond’un son serisinden sinemada uyuyakalmış bir insanım ben. ‘İstanbul Film Festivali’nde Bethlehem’i izledim Kış uykusundan önce beğendim. Bu sezon favori filmim de Osage County oldu tartışmasız.
Fatih Sultan Mehmet İstanbul’a gelse CNN Türk binasını bulabilir miydi, bu AVM’lere ne derdi?
(Gülüyor) Bizim binayı bulmak zor cidden. Kent estetiği bu kentin sadece birkaç semtinde var, gerisi gerçekten bambaşka bir dünya . İstanbul’a bayılıyorum diyenlerle bir gün bir İstanbul turu yaptırmak istiyorum, içinde ‘Boğaz’ olmayan bir tur ama.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olsaydınız ilk icraatınız ne olurdu?
Bilmem. İnceleme yapıp yanıt vermek lazım bu soruya, belediyenin bütçe dengesini falan görmek lazım. Şimdi iş olsun diye “ay AVM’leri yıkar ağaçlar dikerim” yanıtı da verebilirim ama çok popülist ve samimiyetsiz olur.
Vatandaş olarak şunu söyleyebilirim, sokaklarda sefil olmakta olan Suriye vatandaşlarına valilik ve belediye koordinasyonunda acil bir eylem planı geliştirilmesi lazım gibi görünüyor. Savaştan kaçmış insanlar aç biilaç sokaklarda yaşam mücadelesi veriyor çünkü çok yazık.
Bu jenerasyon, tek zenginliği olan, ‘umudu’ yitirdi! demiştiniz fikriniz değişti mi. Fikriniz değişti mi o günden bu güne?
Evet değişti sanırım. Bütün dünya sanki köklü bir değişim arefesinde gibi değil mi sanki, ya da işte tam da o değişim sürecindeyiz. 5 yıl öncesinden çok farklı bir hissiyat hâkim.
İşte Mengü’nün Bağcılar- Nişantaşı hattındaki macerasından anekdotlar…
Haber sunumunuz nevi şahsına münhasır bulunuyor. Siz izliyor musunuz kendi haberlerinizi siz kendinizi ve memleketteki haberciliği nasıl buluyorsunuz?
Televizyon haberciliği aslında yaratıcılık işi, tabir yerindeyse uçma işi. Beyin fırtınası yapmak, yaratmak, uçmak lazım. Bazen uçlara gitmek lazım. Tersten bakmak, kimsenin soramadığını sormak lazım. Bak öyle yapılabildiğinde çok keyifli iş. Ama böyle bir durum yok tabi bizim memlekette.
Habercilikte bir ‘muhafazakârlık’tan bahsedebilir miyiz?
Bence artık biz Türkiye habercileri fazla muhafazakârız. Çarpıcı başlık atmaya çekiniyoruz, haberin yan unsurlarının üzerinde tepinmeyi atlıyoruz. Bazen iki saniyelik bir görüntü üzerine öyle bir çalışıp, işleyebilirsin ki, bir film kadar çok şey anlatabilirsin. Bu yanları öldü Türkiye’de televizyonculuğun.
Neden peki?
Neden dersen çok nedeni var. Birincisi artık bütçeler çok dar. Haber merkezleri küçük. Çalışan sayısı az. Yaratıcılık için zaman yok. Zihin yapıları da artık bu yeni duruma göre şekillendi. Miskin davranıyoruz hep beraber, heyecanlanmıyoruz yeterince. Bir yandan da politik olarak yanlış anlaşılma kaygımız çok yüksek. E durumda böyle olunca bir şey söyleyemiyoruz. Anlatabildim mi, öylesine değil kuvvetli bir şekilde bir şey söylemekten bahsediyorum.
HÜKÜMETE DÜŞMANLIK OLSUN DİYE HABERCİLİK OLMAZ!
Türkiye’de herkes birbirini yandaş olmakla suçluyor. O kargaşadan sıyrılıp bakmaya çalışırsak Türkiye’de basının durum vaziyeti nasıl?
Herkes, her bir izleyici, tam kendi düşündüğü gibi yayın yapılsın istiyor. Kendi ne diyorsa aynısı TV ekranında söylenmeli diye düşünüyor. Farklı bir şey söylersen, geliyor hakaretler; yok alo Nevşin, yok penguen, bilmem ne. Sevgili izleyici durum, senin kendi önyargıların ve yarım bilginle zihninde şekillendirdiğinden çok farklı olabilir. Haber neyse ben onu gösteririm. Muhaliflik olsun diye haber yapılmaz. Hükümete düşmanlık olsun diye habercilik olmaz. Tam olarak şudur TV haberciliği: ‘Birilerinin görülmesini istemediği şeyleri göstermektir!’ İktidar da kızabilir, muhalefet de kızabilir ama haber neyse odur. Haberi aman birileri kızmasın diye şekillendirmek yalan söylemek olur, manipülasyon olur.
Yandaşlık candaşlık, taraflılık, bunlar sorunun bir kısmı. Asıl mesele az önce anlattığım. Habercilerin kafasında bitti habercilik. Böyle bir dönem yaşanıyor. Bakalım göreceğiz.
İDDİAYA GİRERİM CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ İLK TURDA BİTER
Cumhurbaşkanlığı seçimine gidiyoruz. Çok sık seçim denk gelmedi mi şu ara, biraz fazla seçmiyor muyuz?
Bu işler böyle. (Gülüyor)
Bir seçim toto oynasak! Ne dersiniz ilk turda biter mi bu işler? Biter, çok net. İddiaya girelim istersen. Yerel seçimde de iki yemek kazandım. Hala ısmarlamadılar gerçi canları sağolsun.
Başbakanı Erdoğan olan Türkiye’den ne farkı olur Cumhurbaşkanı Erdoğan olan bir ülkenin?
Bir farkı olmaz. Ak Parti kulislerine çok hâkim değilim. Parti içinde nasıl bir süreç yaşanır bilemem Erdoğan’dan sonra yeni genel başkanla. Ama, şunu söyleyebilirim, sanırım her devletin bir DNA’sı var, zaman içinde insanın değişmesi gibi devletler de değişiyor, ama DNA’sı aynı kalıyor. Recep Tayyip Erdoğan bence artık o DNA yapısının bir parçası. Sisteme karşı kürek çeken, bir yapı değil artık hükümet. Dolayısıyla fazla bir şey değişmez.
YAKIN GELECEKTE BAŞKA BİR İKTİDARDAN ZİYADE FARKLI BİR ANAMUHALEFE HAZIRLANMALIYIZ
Selahattin Demirtaş’ın ‘tanıtım’ performansıyla diğerler adaylardan sıyrıldığını düşünüyorum. Anamuhalefet hedefi yakın vadede gerçekçi bir hedef mi HDP için?
Kesinlikle katılıyorum. Demirtaş son dönemde çok parlayan bir isim. HDP’nin doğal oy oranından daha fazlasını alabilecek gibi görünüyor. Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra CHP içinde neler yaşanacağına bağlı dediğin biraz da. Ama galiba yakın gelecekte başka bir iktidardan ziyade farklı bir anamuhalefete hazırlanmakta fayda var.
EKMELEDDİN YÜZDE 40'A YAKLAŞSA BİLE BAŞARIDIR
Son olarak Ekmeleddin İhsanoğlu’nu sormak istiyorum. Muhalefet için ‘doğru’ bir aday mıdır?
(Gülüyor) Sandıkta göreceğiz. Doğru mu değil mi? Yüzde 40’a yaklaşırsa, bak 40 olursa demiyorum yaklaşırsa diyorum, ben olsam, muhalefetin açısından başarı sayarım. Hem de çok büyük başarı. Neyse bakalım hayırlısı.
Bir cumartesi röportajında bile havadan sudan konuşmayı namümkün kılan bir memleketteyiz. Havanın ve suyun bu kadar politize olması iyi bir şey mi?
E insan politik hayvandır şekerim. Ne yesek ne içsek üzerine konuşsak da politika konuşuyor olacağız aslında. Yeme içme meselesi dediğin zaman bile, hükümetin GDO politikası, tarım politikası, su politikası. Hizmet sektörüne konan vergiler, yerli şarap üreticilerinin sıkıntıları falan bunlardan bahsediyor olacağız aslında.
KENDİ HAYATIYLA İLGİLİ KARARLARI TREN BAKAR GİBİ İZLEYEN VATANDAŞ OLUR MU?
Bizde biraz bizim işimiz değilmiş gibi mi görünüyor politika?
Bizim ülkede de politika konuşmakla ilgili bir kompleks var. Konuşalım kardeşim ne konuşacağız başka. Emin ol okumuş, orta, orta üst sınıf bir ABD’li ya da İngiliz, eğitimli diyorum ama bak dikkat -Antalya’ya tatile gelen Alman düzeyinden bahsetmiyorum- senden benden çok politika konuşuyor günlük hayatta. Yahu kendi hayatıyla ilgili alınan kararları boş boş, trene bakar gibi izleyen vatandaş mı olur Allah aşkına. Bir zahmet bizim orta sınıf da az zahmet etsin de kafa yoruversin politikaya. Vatandaş olmak böyle bir şey.
‘Sade vatandaş’ gündemi takip etmek zorunda mı?
En anlayamadığım insan tipi “Ay ben hiç haber izlemiyorum, gazetelere bakmıyorum” diyen insan tipi. Ya kardeşim deli misin sen. Neye bakıyorsun o zaman. Bakınca içleri kararıyormuş. Böyle insanlarla karşılaştıkça bu ülkede üniversitelerin, üniversite olmanın yanından geçmediğini anlıyor insan.
Dört sene okumuş, master yapmış adam ya da kadın, sadece magazin ekine bakıyor ve haber izlemiyorsa o ülkede ciddi bir sorun vardır demek ki. Burjuvalaşma, kentlileşme sorunu herhalde. Burjuva bilinci yok, olması gereken sınıfta. Sosyologlar daha doğru analiz eder.
Peki ben mevzuyu değiştirip mutfağa doğru gidiyorum. Pazardan alışveriş yaptığınızı okumuştum bir röportajınızda. Yapmakta en iddialı olduğunuz yemek hangisi?
Ya ben çocukluğumdan beri vejeteryanım. Etin tadını falan bilmiyorum yani. Sebzelerle ne istesen yaparım. Yani şöyle aşçıyım böyle şefim iddiam yok ama kendimce yemek yapıp sevdiğim insanlarla yemeyi çok severim, paylaşmayı, sofralarda uzun sohbetleri severim. Eğlenceli şey yemek yapmak, sonra da yaptığını paylaşmak.
Pazara gitmeyi de seviyorum hakikaten. Geçen Alaçatı pazarına gittim. Bamyalara aklım çıktı, İstanbul’a taşıyamam diye alamadım aklım kaldı vallahi.
ACABA BU SEKTÖRDEKİ MAAŞLARI NASIL SANIYORLAR?
Gazeteci olmasaydınız ne yapabilirdiniz ‘para edecek’ bir yeteneğiniz var mı?
Ben de bunu zaman zaman düşünüyorum. Valla bulurum bir şey. Çalışana iş var, bulurum bir şey. Hayat hakikaten böyle bir şey, uzun maraton gibi. Yokuşu var inişi var, sakatlığı var, başarısı var. Hiçbir şey dünyanın sonu değil. Annemin karnından haberci doğmadım, başka işi de gerektiği zaman öğrenirim ben buna inanıyorum. Hep son dönemde arkadaşlar böyle üstten tweetler atıyorlarla ya nobran nobran: ‘Gazeteci simit sat onurlu yaşa’ diye.
Acaba bu sektördeki maaşları falan nasıl sanıyor insanlar! Yahu kardeşim dalga mı geçiyorsun, ben başka iş yapsam zaten daha çok para kazanırım. Bu işi sevdiğimizden saygı duyduğumuzdan elimizden geldiğince en iyi şekilde yapmaya çalışıyoruz, durum budur.
İş ahlakı olan insan her sektörde ekmeğini kazanır, bir şey olmaz. Yarın öbür gün, vay ya beni işten çıkarırlarsa korkum yok yani, ‘Ne yapalım kısmet’ der devam ederim.
İstanbul’un neresinde vakit geçirmeyi seviyorsunuz? Favori semtiniz hangisi?
Nişantaşı. Nokta (Gülüyor)
SENİ BİR GÜN İZMİR’LE ALDATACAĞIM ANKARA
Ankara’yı benim kadar az görüp benim kadar çok seven yoktur herhalde. Siz koşan insanların şehri İstanbul’dan yürüyen insanların şehri Ankara’ya ilk aşkınıza ne söylemek istersiniz? Yıllardır yaşamıyorum tabi Ankara’da. Artık her ziyaretimde biraz daha yabancı geliyor. Doğal herhalde böyle olması. Üzgünüm seni bir gün İzmir’le aldatacağım Ankara derim sanırım.
AŞK DEYİNCE AKLIMA LOR PEYNİRİ GELİYOR!
İlk aşk deyince aklınıza ne geliyor?
Çok saçma olacak ama beyaz peynir. Ezine, yanında buzlu rakı
Şimdiki zamanda aşk deyince…
Lor peyniri ve şarap. Evet saçma bu cevaplar farkındayım ama öyle.
Meslek hayatınızın en çok hangi döneminde keyif aldınız?
Tahran’da. Tarihi bir ana tanıklık ettim. Benden başka eden de pek gazeteci yoktu.
TÜRKİYE İRAN’IN BAŞÖRTÜSÜZÜ
Bizdeki en büyük klişelerden biridir İran’a benzemek. İranlılar benzememesi gereken insanlar mı?
E Türkiye İran’a benziyor zaten. Hep benziyordu. Hatta ileriye gideyim biri başörtülüsü idi biri başörtüsüzü. Bir Türk gazeteci Tahran’da birinci ayın sonunda bütün siyasi dengeleri kavrar. Frenk meslektaşlar için bu süre bir yılı bulur. Bizim gayet yakın, tanıdığımız bildiğimiz bir şey.
Türkler fazla önyargılı bakıyor İran’a. Hatta bakmıyor, bilmiyor. İşte ancak İran’a benzeyeceğiz tartışması yürütüyor altı son derece boş bir şekilde. Şimdi iki ülke de değişiyor. Tarih boyunca iki ülke birbirine benzemiş, değişimleri eşzamanlı paralel olmuş, yine öyle oluyor.
IŞİD, Irak, Suriye, Gazze. Haritanın sağ tarafı gene karmakarışık… Bombaların ve karmaşanın biraz solunda doğmuş olmak kendimizi ‘şanslı’ hissetmemize yeter mi? Ya da bir başka ifadeyle kendimiz orta Doğu’nun dışında saymamız gerçekçi mi?
Orta Doğu o kadar geniş bir kavram ki, ta tutuyorsun Mağrip’ten, Körfez içine alıp, Doğu Avrupa’ya kadar getiriyorsun. Bu sınırı oryantalistler çizmişti hatırlarsan. Bence günümüzde nasıl ki Avrupa dersen sen bana ben sana hangi Avrupa derim, Kuzey mi Güney mi; Doğu mu, Batı mı? Bence Mağrip başka bir yer, Körfez bambaşka; İran Türkiye bu bölgelerin siyasi ve kültür olarak daha uzağında.
Hiçbir ülke bir diğerinin bir replikası falan değil, Irak Suriye değil, Suriye İran değil, Mısır Lübnan değil. Almanya ile Fransa aynı şey mi? Hatta Danimarka ile İsveç aynı şey mi? Artık bu eski yüzyıl kalıplarından çıkıp düşünmeye başlamak lazım.
Akşam haberleri için sizi sabahtan burada görüyoruz. Yarım saat öce gelip haber sunmak mümkün mü?
Yok canım olur mu öyle şey. Bak adı üstünde sunmak. Bir hizmet sunuyoruz biz kamuoyuna, konken oynamıyoruz ki. Şaka değil ki bu ciddi bir iş. Verilen yanlış bir bilgi milyonlarca insanın yanlış bilgilenmesi anlamına gelir. Sorumsuzca verilmiş bir haber, yazılmış bir metin, kitleleri üzebilir, kızdırabilir. Şimdi bu bir türlü anlaşılamıyor kamuoyunda yahu habercilik avukatlık gibi doktorluk gibi bir profesyon, bir uzmanlık alanı.
Hangi haberi nasıl şekillendireceğiz, hangi habere hangi manşeti atacağız, hangi konunun üzerine gideceğiz; editör arkadaşlarla hep beraber aldığımız kararlar bunlar.
Sizin bir de şu meşhur yayında kızgın olma durumunuz var. İş arkadaşlarınızla aranız nasıl?
Kızgın falan değilim aslında. Belki heyecan duyuyor olabilirim. Heyecan duymasam bu işi neden yapayım ki zaten, ezası cefası, sefasından kat kat fazla, sevdiğim ve heyecan duyduğum için yapıyorum.
İş arkadaşlarıma sormanız lazım tabi sorunun ikinci kısmını. Ama şahsen ben, samimi söylüyorum çalıştığım kurum ve iş arkadaşlarımdan son derece memnunum.
Sinemayla aranız nasıl? Nuri Bilge filmlerinden sıkılanlardan mısınız?
Aksine. Bir zamanlar Anadolu’da’ya bayılmıştım. Kış Uykusu'nda da bazı detayları çok sevdim.
Sinemada öyle her filme gitmem, iş olsun diye gitmem yani, seçip gidiyorum filmlere. Macera, aksiyon tarzı hiç bana göre değil. Şöyle söyleyeyim James Bond’un son serisinden sinemada uyuyakalmış bir insanım ben. ‘İstanbul Film Festivali’nde Bethlehem’i izledim Kış uykusundan önce beğendim. Bu sezon favori filmim de Osage County oldu tartışmasız.
Fatih Sultan Mehmet İstanbul’a gelse CNN Türk binasını bulabilir miydi, bu AVM’lere ne derdi?
(Gülüyor) Bizim binayı bulmak zor cidden. Kent estetiği bu kentin sadece birkaç semtinde var, gerisi gerçekten bambaşka bir dünya . İstanbul’a bayılıyorum diyenlerle bir gün bir İstanbul turu yaptırmak istiyorum, içinde ‘Boğaz’ olmayan bir tur ama.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olsaydınız ilk icraatınız ne olurdu?
Bilmem. İnceleme yapıp yanıt vermek lazım bu soruya, belediyenin bütçe dengesini falan görmek lazım. Şimdi iş olsun diye “ay AVM’leri yıkar ağaçlar dikerim” yanıtı da verebilirim ama çok popülist ve samimiyetsiz olur.
Vatandaş olarak şunu söyleyebilirim, sokaklarda sefil olmakta olan Suriye vatandaşlarına valilik ve belediye koordinasyonunda acil bir eylem planı geliştirilmesi lazım gibi görünüyor. Savaştan kaçmış insanlar aç biilaç sokaklarda yaşam mücadelesi veriyor çünkü çok yazık.
Bu jenerasyon, tek zenginliği olan, ‘umudu’ yitirdi! demiştiniz fikriniz değişti mi. Fikriniz değişti mi o günden bu güne?
Evet değişti sanırım. Bütün dünya sanki köklü bir değişim arefesinde gibi değil mi sanki, ya da işte tam da o değişim sürecindeyiz. 5 yıl öncesinden çok farklı bir hissiyat hâkim.