Nedim Şener'i değil eşini cezalandırmak...
Arkasında yeni ameliyat olmuş (hem de kalp ameliyatı) bir eş bırakmanın bir insan için ne demek olduğunu...
ADNAN BERK
OKAN
Siz hiç hapis yattınız mı?..
Yattıysanız bilirsiniz acısını...
Yatmadıysanız bekâra eş boşamak gibi bir şeydir cezaevi...
*
Mapusluk çekenlerin bedenleri değil, ruhları muazzeb olur...
Efendim...
Tabii ki "masum" olduğuna inanıp da hapis yatanlar için geçerlidir bu kural...
Diğerleri için cezaevi "özlenen" mekândır...
*
Yok yok...
Ne Balyoz var bu yazıda Ergenekon...
Ben şu anda Nedim Şener'in başına gelenlere ve gelmesi muhtemel çilelere üzülüyorum...
Çünkü Nedim'in gözaltına alınmış olması sürecinde geçecek olan zamanın bir yıldan uzun geleceğini biliyorum...
Çünkü arkasında yeni ameliyat olmuş (hem de kalp ameliyatı) bir eş bırakmanın bir insan için ne demek olduğunu bizzat yaşayarak öğrendim...
Büyük ihtimalle karısını ilâçlarla avutacaklar...
Ama ya Nedim'i?..
Nedim'i nasıl uyutacaklar?..
*
Savcı soracak ama Nedim eşini ve çocuğunu düşünecek..
Savcı "Bilmem kimle neden görüştün?" diyecek...
Nedim karısının kalp atışlarının sağlıklı olup olmadığını merak edecek...
"Falanca kitabı yazarken amacın neydi?" sorusuna o, "çocuğumuz üşütmüştü acaba öksürüyor mu?" diye karşı soruyla cevap verecek...
*
Bir okur posta atmış...
İnternethaber'de aylar önce yayımlanan bir makalemi hatırlatıyor...
Yazımda o günlerde yapılan tutuklamaların aslında Ak Parti Hükümeti tarafından desteklenmediğini aksine Ak Parti Hükümeti'ni yıkmak için yapıldığını anlatıyordum...
28 Şubat nasıl ki yarattığı mağdurları iktidar ettiyse...
Balyoz ve Ergenekon tutuklamalarının da 28 Şubatçıların iktidara taşıdığı mağdurları mağrur göstereceğini ve yıkabileceğini anlatıyordum...
*
Şu anda gidiş o gidiş...
Çünkü siyaset dışı her Müslüman ve her insanî vicdan "neler oluyor böyle?" sorularına bulduğu cevabın sevimsizliği karşısında kahroluyor...
Acaba Fehmi Koru'nun anlatmak istediği ve Ak Parti'nin oylarında düşüş olabileceğini ima ettiği "gelişim" bunlar mıydı?..
Allah sonumuzu hayreylesin...
Engin Ardıç'ı yeni mi tanıyorsunuız?..
Engin Ardıç bu ülke medyasının "gerçeği"...
İthal etmedik...
Bir ülkeden "ödünç" almadık...
Biz yarattık...
Gazete patronları yarattı...
Daha doğrusu gazete yöneticileri önerdi, gazete patronları yıldızlaştırdı...
Küfürlü, hakaretli makale okumaktan büyük zevk alan okurun bir bölümü de "aslansın" dedi...
"Fikri" var mı?..
"Derinlikli mi? Sığ mı?" sorgulayan olmadı...
Fikrî dönek mi?..
Yoksa karakter dönüşümü yaşayan bir piri fani mi?..
Hiç kimse bu iki soruya cevap aramadı...
Madem patronlar tutuyor, on binlerce dolar aylık maaş ödüyor; vardı bir bilecekleri...
*
Engin Ardıç, başörtüsü taktığı için milletvekilliği iptal edilen Merve Kavcakçı'nın CV'sindeki muhteşemliği ve kişiliğindeki dirayeti öveceğine; namazında, niyazında abdestinde dedelerin Merve'nin inançlarına saygı duymadıklarını, onun çıplak ayaklarını tahayyül ettiklerini bile yazdı...
Peki, Merve Kavakçı'yı elinden tutup başörtüsüyle Meclis Genel Kurul Salonu'na götüren Nazlı Ilıcak ne yaptı?..
Engin Ardıç'a iki çift lâf etti mi?..
Hayır!..
Aynı gazetenin iki dost yazarı olarak gül gibi geçinip gidiyorlar...
Kadınlar için yazdığı son "hakaret" yazısına da "destek veren" tek kadın yazar oldu Nazlı Ilıcak...
*
Ve değerli dostlarım...
Kimileri bu Engin Ardıç'ın yaptıklarının "Libarellik" olduğunu idda etti...
Yutturdu da...
*
Aylardır Engin Ardıç'ın "Liberal" olmadığını, olamayacağını yazdım durdum...
Kadınlara bakış açısındaki ırkçılığa dikkat çektim...
Yazdıklarının "fikrî özgürlük" olmadığını çünkü kendisi gibi düşünmeyen herkese "hakaret" ettiğiğini, küfürlerinin poşetlik olduğunu anlattım ama inanan kim?..
*
Efendim?..
"Senin yazdıklarını okumuyorlar" demeyin lütfen...
Sağ olsunlar, okuyorlar...
"En çok okunan" köşelerden (bütün medya için geçerli) birinin bu sütunlar olduğu konusunda mütevazılık yapmayacağım...
Övünmeyeceğim de...
Çünkü...
Bugün "en çok okunan" köşelerden biri olurum, yarın kimse yüzüme bakmaz...
Biz yazarların kaderi budur...
Esas olan bu gerçeği bilerek "dik durabilmek"tir...
"Fikir değiştirmek" tabi olabilir ve asla "döneklik" değildir...
Ama "inanç" öyle kolay değişir mi?..
*
Peki...
Başörtüsü ( ya da türban) konusunda en kökten laikçiden daha kökten laikçi olan Engin Ardıç nasıl oldu da birden değiştiriverdi o inancını...
"İnancını" diyorum dikkat ederseniz; "fikrini" değil...
*
"İnanç" ve "fikir" ayrımını bir örnekle anlatayım...
Bir futbol maçında fikriniz sorulduğunda "ofsayt" dediğiniz bir pozisyon için maçtan sonra TV'de izlediğinizde "ofsayt değil" derseniz inancınızı değil, fikrinizi değiştirirsiniz...
Maç sırasında yanlış görmüş olabilirsiniz...
Bir kez daha izleyince doğrusunun ne olduğunu anlar ve fikriniz değişir...
Yani...
Ofsayt kuraldır, inançlarınızı temsil eder...
Pozisyon ise fikirdir...
Sosyalist düşünce de "fikir"dir...
Bazı gelişmeler karşısında değiştirilebilir...
Nitekim yıllar öncesinin Sosyalist'i Engin Ardıç fikrini değiştirmiş; Kapitalist (başında Liberal yok) görüşe geçmiştir...
Ama...
Giyim, kuşam ve yaşam biçimi ise "inançtır"...
Değişmesi, değiştirilmesi çok zordur...
Eleştirilmesi özgürlük anlayışıyşla da "Liberel felsefe" ile de bağdaşmaz...
Engin Ardıç Merve Kavakçı'nın fikirlerini değil inançlarını aşağılamıştı...
*
Hâsılı...
Engin Ardıç'ın, Emre Aköz'e yumurta atan kızlara yönelik ayıbını ilk eleştiren olarak bazı meslektaşlarımla (hemen hepsi kadın) aynı görüşte olmak tabii ki sevindirdi beni...
Ama erkek meslektaşlarımız nerede?..
Onların kadına bakışı Engin Ardıç gibi mi yoksa?..
Meselâ "su testisinin su yolunda kırıldığına inanan" Hıncal Uluç, Ardıç'a hak mı veriyor?..
Yoksa "saçmalamış" mı diyor?..
Hani merak ediyorum da...
adnanberkokan@gmail.com
Siz hiç hapis yattınız mı?..
Yattıysanız bilirsiniz acısını...
Yatmadıysanız bekâra eş boşamak gibi bir şeydir cezaevi...
*
Mapusluk çekenlerin bedenleri değil, ruhları muazzeb olur...
Efendim...
Tabii ki "masum" olduğuna inanıp da hapis yatanlar için geçerlidir bu kural...
Diğerleri için cezaevi "özlenen" mekândır...
*
Yok yok...
Ne Balyoz var bu yazıda Ergenekon...
Ben şu anda Nedim Şener'in başına gelenlere ve gelmesi muhtemel çilelere üzülüyorum...
Çünkü Nedim'in gözaltına alınmış olması sürecinde geçecek olan zamanın bir yıldan uzun geleceğini biliyorum...
Çünkü arkasında yeni ameliyat olmuş (hem de kalp ameliyatı) bir eş bırakmanın bir insan için ne demek olduğunu bizzat yaşayarak öğrendim...
Büyük ihtimalle karısını ilâçlarla avutacaklar...
Ama ya Nedim'i?..
Nedim'i nasıl uyutacaklar?..
*
Savcı soracak ama Nedim eşini ve çocuğunu düşünecek..
Savcı "Bilmem kimle neden görüştün?" diyecek...
Nedim karısının kalp atışlarının sağlıklı olup olmadığını merak edecek...
"Falanca kitabı yazarken amacın neydi?" sorusuna o, "çocuğumuz üşütmüştü acaba öksürüyor mu?" diye karşı soruyla cevap verecek...
*
Bir okur posta atmış...
İnternethaber'de aylar önce yayımlanan bir makalemi hatırlatıyor...
Yazımda o günlerde yapılan tutuklamaların aslında Ak Parti Hükümeti tarafından desteklenmediğini aksine Ak Parti Hükümeti'ni yıkmak için yapıldığını anlatıyordum...
28 Şubat nasıl ki yarattığı mağdurları iktidar ettiyse...
Balyoz ve Ergenekon tutuklamalarının da 28 Şubatçıların iktidara taşıdığı mağdurları mağrur göstereceğini ve yıkabileceğini anlatıyordum...
*
Şu anda gidiş o gidiş...
Çünkü siyaset dışı her Müslüman ve her insanî vicdan "neler oluyor böyle?" sorularına bulduğu cevabın sevimsizliği karşısında kahroluyor...
Acaba Fehmi Koru'nun anlatmak istediği ve Ak Parti'nin oylarında düşüş olabileceğini ima ettiği "gelişim" bunlar mıydı?..
Allah sonumuzu hayreylesin...
Engin Ardıç'ı yeni mi tanıyorsunuız?..
Engin Ardıç bu ülke medyasının "gerçeği"...
İthal etmedik...
Bir ülkeden "ödünç" almadık...
Biz yarattık...
Gazete patronları yarattı...
Daha doğrusu gazete yöneticileri önerdi, gazete patronları yıldızlaştırdı...
Küfürlü, hakaretli makale okumaktan büyük zevk alan okurun bir bölümü de "aslansın" dedi...
"Fikri" var mı?..
"Derinlikli mi? Sığ mı?" sorgulayan olmadı...
Fikrî dönek mi?..
Yoksa karakter dönüşümü yaşayan bir piri fani mi?..
Hiç kimse bu iki soruya cevap aramadı...
Madem patronlar tutuyor, on binlerce dolar aylık maaş ödüyor; vardı bir bilecekleri...
*
Engin Ardıç, başörtüsü taktığı için milletvekilliği iptal edilen Merve Kavcakçı'nın CV'sindeki muhteşemliği ve kişiliğindeki dirayeti öveceğine; namazında, niyazında abdestinde dedelerin Merve'nin inançlarına saygı duymadıklarını, onun çıplak ayaklarını tahayyül ettiklerini bile yazdı...
Peki, Merve Kavakçı'yı elinden tutup başörtüsüyle Meclis Genel Kurul Salonu'na götüren Nazlı Ilıcak ne yaptı?..
Engin Ardıç'a iki çift lâf etti mi?..
Hayır!..
Aynı gazetenin iki dost yazarı olarak gül gibi geçinip gidiyorlar...
Kadınlar için yazdığı son "hakaret" yazısına da "destek veren" tek kadın yazar oldu Nazlı Ilıcak...
*
Ve değerli dostlarım...
Kimileri bu Engin Ardıç'ın yaptıklarının "Libarellik" olduğunu idda etti...
Yutturdu da...
*
Aylardır Engin Ardıç'ın "Liberal" olmadığını, olamayacağını yazdım durdum...
Kadınlara bakış açısındaki ırkçılığa dikkat çektim...
Yazdıklarının "fikrî özgürlük" olmadığını çünkü kendisi gibi düşünmeyen herkese "hakaret" ettiğiğini, küfürlerinin poşetlik olduğunu anlattım ama inanan kim?..
*
Efendim?..
"Senin yazdıklarını okumuyorlar" demeyin lütfen...
Sağ olsunlar, okuyorlar...
"En çok okunan" köşelerden (bütün medya için geçerli) birinin bu sütunlar olduğu konusunda mütevazılık yapmayacağım...
Övünmeyeceğim de...
Çünkü...
Bugün "en çok okunan" köşelerden biri olurum, yarın kimse yüzüme bakmaz...
Biz yazarların kaderi budur...
Esas olan bu gerçeği bilerek "dik durabilmek"tir...
"Fikir değiştirmek" tabi olabilir ve asla "döneklik" değildir...
Ama "inanç" öyle kolay değişir mi?..
*
Peki...
Başörtüsü ( ya da türban) konusunda en kökten laikçiden daha kökten laikçi olan Engin Ardıç nasıl oldu da birden değiştiriverdi o inancını...
"İnancını" diyorum dikkat ederseniz; "fikrini" değil...
*
"İnanç" ve "fikir" ayrımını bir örnekle anlatayım...
Bir futbol maçında fikriniz sorulduğunda "ofsayt" dediğiniz bir pozisyon için maçtan sonra TV'de izlediğinizde "ofsayt değil" derseniz inancınızı değil, fikrinizi değiştirirsiniz...
Maç sırasında yanlış görmüş olabilirsiniz...
Bir kez daha izleyince doğrusunun ne olduğunu anlar ve fikriniz değişir...
Yani...
Ofsayt kuraldır, inançlarınızı temsil eder...
Pozisyon ise fikirdir...
Sosyalist düşünce de "fikir"dir...
Bazı gelişmeler karşısında değiştirilebilir...
Nitekim yıllar öncesinin Sosyalist'i Engin Ardıç fikrini değiştirmiş; Kapitalist (başında Liberal yok) görüşe geçmiştir...
Ama...
Giyim, kuşam ve yaşam biçimi ise "inançtır"...
Değişmesi, değiştirilmesi çok zordur...
Eleştirilmesi özgürlük anlayışıyşla da "Liberel felsefe" ile de bağdaşmaz...
Engin Ardıç Merve Kavakçı'nın fikirlerini değil inançlarını aşağılamıştı...
*
Hâsılı...
Engin Ardıç'ın, Emre Aköz'e yumurta atan kızlara yönelik ayıbını ilk eleştiren olarak bazı meslektaşlarımla (hemen hepsi kadın) aynı görüşte olmak tabii ki sevindirdi beni...
Ama erkek meslektaşlarımız nerede?..
Onların kadına bakışı Engin Ardıç gibi mi yoksa?..
Meselâ "su testisinin su yolunda kırıldığına inanan" Hıncal Uluç, Ardıç'a hak mı veriyor?..
Yoksa "saçmalamış" mı diyor?..
Hani merak ediyorum da...
adnanberkokan@gmail.com