Nedim Şener'den depremin ardından yalan ve algıya başvurana en güzel cevap
Elazığ depreminin ardından acıları fırsata çeviren ünlü ünsüz kişilerin sosyal medyada yaptıkları ve yazdıklarının insanları yaraladığını söyleyen Hürriyet yazarı Nedim Şener, "Eleştiri de anlaşılır, peki yalan ve algı yaratmak neden?" diye sordu ve yazılanları hatırlattı.
Elazığ depreminin ardından sosyal medyada yalan ve algı operasyonu için harekete geçenlere Hürriyet yazarı Nedim Şener de tepki gösterdi.İsimlerinin kim olduğunun fark etmediğini belirten Şener bu kişiler için soruşturma açılmasının gereksiz olduğunu söyledi ve "Kimi ruh sağlığı bozuk bu kişileri, bu kadar ciddiye almaya gerek bile yok. Onları düştükleri seviyede bırakmak gerek. Yalanlara, algılara cevap vermek boşuna." diye yazdı. Şener onlar için yapılacak tek şey olduğunu söyledi:
"Enkazın üzerinde kurtarma çalışmalarına katılan görevli gibi işaret parmağınızı iki dudağın ortasına getirip, “Susun” işareti yapmak..."
Sussssss!
ELAZIĞ merkezli depremde yıkılan binanın enkazı üzerinde arama
kurtarma ekibinden bir kişi işaret parmağını iki dudağının üzerine
götürmüş, etrafta olan herkese “Susun” işareti yapıyordu.
Bunu 17 Ağustos 1999 Gölcük depreminde de yaşamıştık,
etrafındakilerin gürültüsü enkazın altında olanların yaşama
umuduyla çıkardıkları sesleri duyulmaz hale getirirdi.
Hassas dinleme yapan arama-kurtarma ekipleri, çöken binanın altındaki sesleri duymak için çevreye hep aynı işareti yapardı. Diğer depremlerde olduğu gibi Elazığ depreminde aynı kareyi gördük.
O fotoğrafa bakarken benim aklıma yalnız Gölcük’te yaşananlar değil, o gün hayatımızda olmayan ama bugün bir felakete dönüşmüş sosyal medyada depremle ilgili yazılanlar geldi.
Çoğunluk ne yapabiliriz diye uğraşırken, “azınlık” diyebileceğimiz bir kesim yalan ve algı operasyonuna girişti.
Sahte hesaplar üzerinden yapılanlara hiç girmiyorum.
Ama insanlar henüz enkaz altında kendilerine uzanacak bir el beklerken, bir anne sarıldığı bebeği donmasın diye nefesiyle ısıtmaya çalışırken, kimi aileler beton yığını altında kalmış canlarına ulaşmak için çırpınırken acıları fırsata çeviren, siyasetçisinden oyuncusuna, gazetecisinden kendine “muhalif” diyen ünlü ünsüz kişilerin sosyal medyada yaptıkları, yazdıkları insanları yaraladı. Adlarını ve yaptıklarını burada yazıp o isimleri hatırlatmak istemiyorum.
ELEŞTİRİYE ‘EVET’ YALANA ‘HAYIR’
Kimse kimseye “Eleştiri yapmayın, yol gösterici katkıda bulunmayın” diyemez.
Ama insanlar eksi 15 derece gecenin soğuğunda can pazarlığındayken
bu acele niye? “İmdat” feryatları yükselirken ilk anda akla gelen
bunlar mı olmalı?
Eminim aralarında vicdan sahibi olanlar, kendi özeleştirilerini yapacaklardır.
Aslında eleştiriye de aceleye de bir şey diyen yok; eleştiri de anlaşılır, peki yalan ve algı yaratmak neden?
Memleketin en büyük muhalefet partisinin en önemli koltuklarından birisinde oturan kişi, başka bir ilde tadilatta olan hastanenin görüntülerini paylaşıp Elazığ’daki hastanenin de hasar aldığını yazabiliyor.
Kimi yıllardır ortağı olduğu iktidarı, dışlandığı için ihmalle suçluyor.
Kimi Kızılay’ın yardım kampanyasını eleştiriyor, kimi ilk anda deprem vergilerini soruyor. Kimi de 6.8 büyüklüğündeki depremin şiddetinin 6.5’e düşürüldüğünü, bunu da vergi muafiyeti tanımamak için yapıldığını söylüyor.
AYRIMCILIK YALANI
Hatta kimileri Malatya’da depremde hasar gören bazı köylerin
Aleviler yaşadığı için ayrımcılığa uğradığını ve yardım
ulaştırılmadığını, Elazığ’ın toplumsal yapısını anlatarak
dolayısıyla bu felaketi hak ettiğini yazacak kadar seviyeyi aşağıya
çekebiliyor.
İsimleri şu olmuş bu olmuş, fark etmiyor. Artık herkes bunların hangi olay karşısında nasıl tepki vereceğini biliyor. Bazılarına soruşturma açılmış, bence gereksiz. Kimi ruh sağlığı bozuk bu kişileri, bu kadar ciddiye almaya gerek bile yok. Onları düştükleri seviyede bırakmak gerek. Yalanlara, algılara cevap vermek boşuna.
O yüzden belki de yapılabilecek tek bir şey var, enkazın üzerinde kurtarma çalışmalarına katılan görevli gibi işaret parmağınızı iki dudağın ortasına getirip, “Susun” işareti yapmak...