Ne siz sorun, ne ben söyleyeyim...

GAZETECİLER.COM ve İNTERNETHABER.COM’da birkaç gün yazmadım ya… Bay Kuş’lar hemen tezvirata başlayıverdiler…

ADNAN BERK OKAN

Gani Müjde bir zamanlar Beyazıt’ta, kapısında "judo, karate dersleri verilir" diye yazan bir dairenin zilini çalar…
Açılan küçük bir pencereden ne istediği sorulur:
“Karate öğrenmek istiyorum” der Müjde
Karşısındaki adam azarlar gibi başından savar onu:
"Git işine be kardeşim!"...
Gani Müjde’nin çaldığı o zil, Ülkücülerin “Eğitim” evidir aslında…

                                   ***
Gani bu sevimli anısını anlattıktan sonra; "İyi ki kabul etmemişler belki bambaşka bir hayatım olacaktı" dedi…
“Ne güzel işte, bir mesleğin olurdu”
diye teselli etti Yılmaz Erdoğan dudaklarında alışıldık tebessümü ile…
Bunu söylediği kişi, kendisiyle birlikte Türkiye’nin son yıllarda gündem almış en yetenekli mizah yazarlarından biri…

                                   ***
Ben ulusal gazetelerimizden birinde yazmaya başladığımda yaşı sekseni aşmış bir akrabam, kalp krizi geçirdikten sonra ne iş yaptığımı sormuştu…
“Köşe yazarı oldum” demiştim…
Trakyalılara has o güzelim şivesiyle, “Olsun be yaa olsun, olsun” diyerek kafasını sallamıştı…
Yaptığım işin hiç de iyi bir iş olmadığını bilirmiş gibi teselli etmişti beni…
“Yaptığım işin hiç de iyi bir iş olmadığını bilirmiş” gibi diyorum zira Trakyalılara “cumhurbaşkanı oldum” deseniz onlar yine aynı şekilde tepki verirler:
“Olsun be yaa olsun, olsun…”

                                    ***
Nasrettin Hoca’nın, öldü sanılarak gömülmesinin ardından kendine geldikten üstündeki ölü toprağını atarak ayaklandığını ve koşmaya başladığını hatırladıysanız, o sırada oradan geçmekte olan fincancı katırlarını nasıl ürküttüğünü ve nasıl dayak yediğini de hatırlarsınız…
Ve…
Ertesi gün “gidip geldiğini” zannedenlerin, “Öbür dünyada hayat nasıl?” sorusuna; “Bu dünyanın aynısı… Öbür dünyada da ne yapın edin ama fincancı katırlarını asla ürkütmeyin” deyişini de hatırlayacaksınız…
Bu gün de durum aynı…
Değişeceğe de benzemiyor…

                                   ***

Kendinize “Kandemir Konduk” diye birini tanıyıp tanımadığınızı sorun…
Henüz yirmili yaşlardaysanız büyük ihtimalle tanımayacak; otuzu geçmişseniz burnunuzun direği sızlayacaktır…
Türk mizah edebiyatının en değerli ustalarından biriydi…
“Biriydi” diyorum zira o da fincancı katırlarını ürkütünce başına gelmedik kalmadı…
Yani…
“Medya Eleştirisi” yapan birçokları gibi bitti…
Bitirildi…
“Yaşayan ölü” haline döndürüldü…
Levent Kırca nerede peki?..
Uğur Dündar da olmasa, yaşadığından şüpheye düşeceğiz…
Çünkü o da fincancı katırlarını ürkütenlerden…
“Medyayı” eleştirdiği ve hatta devasa sandığımız bir medya patronunu alaya aldığı için unutturulanlardan…
Gerçi gündemde kalmak için en sıradan soytarının bile yapmayacağını yaparak bazı yarışmalarda “jüri üyesi” rolü kaptı ama olmadı…
Medya “Bittin sen” demişti bir kere…

                                   ***

 GAZETECİLER.COM ve İNTERNETHABER.COM’da birkaç gün yazmadım ya…
Bay Kuş’lar hemen tezvirata başlayıverdiler…
Bana gönderilen bazı elektronik postalarda da aynı şey söyleniyordu:
“Bittin sen!..”

Bu Bay Kuş’lara verdiğim cevabı söyleyeyim:
Yok yaaa…
Bitmedim, bitmem de çünkü benim, bildiğiniz “klâsik medya” ile işim yok…
Ben “inernet dünyası yazarı”yım…
Benim ne sayfam biter, ne klavyemde mürekkep…
Ama bitmemi isteyenlerin bitmek üzere olduklarını görüyorum…
Yok canıımmm!...
Neden üzüleyim?..
Onlar beni bitirmek için 12 yıldır uğraşırken hiç üzüldüler mi ki şimdi ben onların hallerine üzüleyim…

                            ***

 Peki, neredeydim 3-4 gündür?..
Boş verin…
Agahta Cristie’nin “Kayıp Günleri” gibi, altmışlık bir delikanlının o kayıp günlerinde ne yaptığını ne siz sorun, ne ben anlatayım…
Nasıl olsa birileri peşimden koşturup, nefes alışımı bile dinliyor…
“Onlar nasıl olsa anlatırlar” diyeceğim ama…
Onu da diyemiyorum zira adım başka platformda geçmesin diye (inşallah) son birkaç gündür yaşadıklarımı da bire bin katarak bile olsa yazmazlar…