Nazlı Ilıcak'ı kapatmamak için Tercüman'ı kapatmışlar!
12 Eylül döneminde Tercüman gazetesinin yazarı olan gazeteci Nazlı Ilıcak gazetesinin neden kapatıldığını sorunca bakın ne yanıt almış...
İşte Radikal yazarı Oral Çalışlar'ın röportajı ile Nazlı Ilıcak'ın anlattıkları:
Tercüman gazetesinin yazarıydın. Nasıl karşıladınız 12
Eylül'ü?
Ben çok büyük bir üzüntüyle karşıladım. 27 Mayıs travmasını
yaşadığım için darbenin ne demek olduğunu biliyordum. Bitti dedim
memleket. Süleyman Demirel iktidardaydı. 1 sene önce çok büyük bir
çoğunlukla ve çok büyük bir mücadele sonucu gelmişti. Biz de
Süleyman Demirel'i destekliyorduk. Bu kadar yakın zamanda iktidara
gelmiş ve desteklediğimiz Süleyman Demirel'in devrilmesi bizi çok
üzdü.
Gazetede ne oldu? Eşiniz Tercüman'ın sahibi Kemal
Ilıcak'la ne konuştunuz?
Süleyman Demirel'i gözaltına alıp Çanakkale'deki askeri birliğe
Hamzakoy'a götürdüler. Kemal, Hamzakoy'a telefon edebiliyordu. Bu
çok önemliydi, buna çok sevindik. Ben sürekli 12 Eylül'ü 27
Mayıs'la mukayese ediyordum. 27 Mayıs döneminde hiç kimseden haber
alınamamıştı. 12 Eylülcüler bir yandan Süleyman Demirel'in
düşüncelerini öğrenip, bir yandan halkın nabzını tutuyorlardı.
Süleyman Demirel, Kemal'e dedi ki, Turhan Feyzioğlu hükümetin
başına geçmesin, Kaptan-ı Derya Başbakan olsun. Kaptan-ı Derya
dediği bir önceki Deniz Kuvvetleri Komutanı Bülend Ulusu'ydu. Bu
mesaj yerini bulmuş olacak ki, başbakanın tayininde Süleyman
Demirel'in rolü oldu. Çünkü Turhan Feyzioğlu siyasi bir kişilik, o
zaman nerede kaldı tarafsızlık...
Sen yazı yazmaya devam ettin ama...
Tabii. Çok zor şartlarla devam ettik... Gazete yönetiminden dikkat
edin demeye başladılar. Bizim yazı işleri var, yazı oradan da
geçiyor. Onlarda da gazeteyi kapattırmama duygusu vardı. Benim
yazılarıma sansür geliyordu.
O dönemin Danışma Meclisi üyelerinden Profesör Orhan Aldıkaçtı'yla otururken, Ankaragücü'nün Evren'in isteğiyle küme düşmekten kurtulması gündeme geldi. Bunun üzerine Aldıkaçtı bana Kenan Evren'le ilgili "İlk keyfi adımı attı" dedi. Bu benim çok hoşuma gitti. Ben bunu hemen yazayım diye "Evrenspor" diye bir yazı yazdım. Yanlış hatırlıyor onu Burhan Ayeri, o yazı yayımlanmadı. İnan, sadece askerin baskısı altında değildim, kendi çevremin de baskısı altındaydım. Yazılarımı iki kere Kemal Türkiye'de değilken geçirttim. Bir yazı 'Her Gece İki Gündüz Arasındadır' yazısıydı. Süleyman Demirel'in mektuplarında bana naklettiği fikirleri ben de yazılarımda geçiriyordum. Bu yazı da böyle bir yazıydı. Kur'an-ı Kerim'den alarak, dünyadaki başka örneklerden yararlanarak anlatıyordum. Tabii kıyamet koptu ve gazete kapatıldı. İlk kapatılışta 1 haftalığına, sonra 2, sonra süresiz kapattılar 3 hafta sürdü.
Daha önceki 27 Mayıs darbesinde siyasi partiler kapatılmıştı, halbuki bunlar (12 Eylülcüler) "faaliyetine son verildi" deyince, ben de bu durumu öven bir yazı yazdım. Bugün okuyanlar diyorlar ki, amma da yağ çekmişsin. Halbuki göz boyuyorum ben. Hem yazıişlerinin hem okuyanların. Diyordum ki, "Bravo kapatmıyorsunuz, siyasetçiler çok önemlidir, muhalefet de çok önemlidir, demokrasiye geçeceksiniz siz zaten."
12 Eylül destekçisidir deniyor senin yazıların
hakkında?
Aynen. Bunun gibi sebeplerden. Araya bazı cümleler sokup aşırı
alkışlıyorum ki, arada söylemek istediklerimi söyleyebileyim. "Siz
kötü bir darbe değilsiniz, siyasi partilerin faaliyetine ara
verdiniz, oysa 27 Mayıs çok kötüydü, o tam bir darbeydi,
siyasetçiler olmasa demokrasi de olmaz"deyip gözünü boyuyorum.
Bugünün gözüyle okuyunca tuhaf oluyor tabii. O tamamen darbe
döneminin şartlarıydı. Benim 12 Eylül'ü desteklemek için hiçbir
sebebim yok. Bir Süleyman Demirel'i tutuklamışlar, iki baskı
altındayız.
Kemal, Avustralya'dayken ben siyasi partilerin kapatılmasını eleştiren bir yazı yazdım. Yazıişleri bir sürü tarafını kırpmış kırpmış tanıyamadığım bir yazıya dönüştürmüş yayımlarken. Kıyameti koparttım. Eski yazdığım yazıyı yeniden yayımlattım. İkinci yayımlanışında gazete kapatıldı.
Üç kere gazete kapatıldı hatta birisi Özal dönemindeydi. Bunun üzerine ben gittim Evren'den randevu aldım. "Neden kapattınız anlamadım" dedim. "Siz yazınızın başlığında 'Korkunun Ecele Faydası Yok' diyorsunuz, bizden hesap soracak, bizi asacaklar, kesecekler, bizi tehdit ediyorlar diyorsunuz. Biz de sizi kapatmamak için gazeteyi kapatıyoruz" dedi. Çünkü o dönemde bir gazete patronunun karısının hapse girmesi tuhaf olacaktı. Ben dedim ki, "Yok paşam siz gazete yerine beni hapse kapatın. Ben gazetede çeşitli olaylara muhatap oluyorum, inanın böylesi bana çok daha zor oluyor." Ben de hiçbir bedel ödeyemiyorum diye rencide oluyordum. Ben hem yargılanıyordum hem hapse atılmıyordum. Sonra Agâh Oktay Güner'in karısı bana hem Agâh Oktay Güner'in hem Alparslan Türkeş'in teröre karşı yazılarını getirdi, yayımladım. Tak diye yürürlükte olan mahkemeyi etkilemekten dolayı 3 ay mahkûmiyet aldım.
İçeride kuş tüyü yastık beklerken...
Avrupa Konseyi'nden insanlar gelmişti. Evimde resepsiyon vereceğim.
İzin istedim, "Bari Avrupalı misafirler gitsin, beni öyle hapse
atın" dedim. Daveti verdik. O sıralar başka bir davet var.
Komutanlardan biriyle karşılaştım. Yaşım çok genç. "Karşınızda bir
hapishane kaçağı var. Şu gün girmem lazımdı, erteledim" dedim. Pat
ertesi gün karar geldi. Hemen attılar içeriye. Kemal dedi ki,
"Nazlı hiç üzülme, odan beyaza boyanıyor, rahat edeceksin." Beyaz
boyalı güzel bir odaya istirahat etmek üzere, kuş tüyü yastığım,
reçellerim, saç kurutma makinem, bigudilerimle valizimi doldurup
gittim. Cezaevi müdürünün odasına götürdüler. 'Bu ne?' dedi adam
valizimi attı. Çarşaftan bir bohça yaptı. Ağlamaya başladım.
Karizmam çizilmiş vaziyette torbamla yürüyorum. Sema diye bir kız
vardı, cinayetten sanık, beni gardiyan ona teslim etti. Koğuşa
girdim. Aman Allahım, yerde bir sarı kedi, gürültü, pislik. Sürekli
ağlıyordum. Bana seçenek sundular; "Hafif ceza olduğu için ya iki
ay ya üç ay kalacaksın, üç ay kalırsan gece çıkabilirsin."
Gündüzleri eve gittim, geceleri geri döndüm. Sonuna doğru militan
solcularla münakaşa ettim. Beni hiç sevmiyorlardı. Eylem yaptılar
koğuşu ele geçirdiler, gardiyanları içeri almadılar. "Siz nasıl
düzene karşı gelirsiniz, ayıp değil mi" dedim. Onlar bana "Faşist"
ben onlara "Komünist" diye bağırdık. Bunlar kaldığım yerin camını
kırmasın mı? Sema'ya söyledim. Geldi, onlara saldırdı. Bir karton
getirdi, yapıştırdık, soğuktan korunduk. O arada yatağımın altına
bir kedi saklanmış. Şimdi Müyesser kedi istiyor ya, bana da en
korkunç gelen hadise kedi. Bir de güzellik müsabakası yaptık orada.
Sonunda beni çok sevdiler, iki kat koğuş halay çekerek uğurladılar.
Sema'yla sonra yine görüştüm. Rahşan Hanım'ın affıyla çıktı, işe
yerleşti, evlendi.