Nagehan Alçı: Mesleğimden utandım, yalanlarınız batsın
Ölümü medya dünyasına bomba gibi düşün ünlü diyetisyen Yelda Kahvecioğlu ile ilgili çıkan haberlere Nagehan Alçı'den sert tepki geldi.
Milliyet Gazetesi yazarı
Nagehan Alçı, geçen hafta ünlü diyetisyen Yelda Kahvecioğlu'nun
ölümüyle ilgili çıkan haberlere isyan etti. Nagehan Alçı, yapılan
yorumlar için "mesleğimden utandım, tiksindim"
dedi.
İşte Nagehan Alçı'nın o yazısı:
Çok bakımlı, çok güzel, çok genç ve hayat dolu bir insandı Yelda Kahvecioğlu. Onu geçen pazardan itibaren 'Ünlü diyetisyen evinde ölü bulundu' haberleriyle tanıdı bütün Türkiye. Alımlı bir kadın fotoğrafı ve bir ölüm. Aniden. Evinde, yatağında bulunan cansız bir beden. Basının üzerine atlayacağı türden bir haber.
Atladı da... Neler yazılmadı ki Yelda'nın ardından. Utanmadan 'Aşk krizi mi, kalp krizi mi' manşeti atanları mı istersiniz, 'Şok diyet' diyenleri mi... İntihardan bahsedenleri mi, Twitter mesajlarına bakarak senaryo yazanları mı... Uyuşturucu iddialarını mı, kolunda enjeksiyon izi bulundu yalanını mı, ağzında kırmızı leke vardı safsatasını mı...
Her türden çirkinlik yaşandı gencecik bir insanın cansız bedeninin üzerinden.
Mesleğimden utandım.
Klavyenin ucunun bir insana, onun ailesine, bıraktığı mirasa dokunacağını düşünmeyen o makineleşme halinden utandım.
İnsan olmaktan utandım.
Yelda'nın cenaze namazı kılınırken arkamda büyük bir iştahla ölümü hakkında çeşitli senaryolar üreten kadınlardan, öldüğü günün ertesinde ofisini arayarak 'Yelda Hanım olmadığına göre biz bundan sonra nasıl devam edeceğiz' diye soranlardan, 'ödemeyi toplu yapmıştık, bize borcunuz var, ne zaman ödeyeceksiniz?' diyebilenlerden, yakınlarına gidip 'uyuşturucu mu kullanıyordu?' sorusunu yöneltenlerden, bu trajediden bir 'Schadenfreude' çıkarma isteğinden...
Utandım, tiksindim!
İşte Nagehan Alçı'nın o yazısı:
Çok bakımlı, çok güzel, çok genç ve hayat dolu bir insandı Yelda Kahvecioğlu. Onu geçen pazardan itibaren 'Ünlü diyetisyen evinde ölü bulundu' haberleriyle tanıdı bütün Türkiye. Alımlı bir kadın fotoğrafı ve bir ölüm. Aniden. Evinde, yatağında bulunan cansız bir beden. Basının üzerine atlayacağı türden bir haber.
Atladı da... Neler yazılmadı ki Yelda'nın ardından. Utanmadan 'Aşk krizi mi, kalp krizi mi' manşeti atanları mı istersiniz, 'Şok diyet' diyenleri mi... İntihardan bahsedenleri mi, Twitter mesajlarına bakarak senaryo yazanları mı... Uyuşturucu iddialarını mı, kolunda enjeksiyon izi bulundu yalanını mı, ağzında kırmızı leke vardı safsatasını mı...
Her türden çirkinlik yaşandı gencecik bir insanın cansız bedeninin üzerinden.
Mesleğimden utandım.
Klavyenin ucunun bir insana, onun ailesine, bıraktığı mirasa dokunacağını düşünmeyen o makineleşme halinden utandım.
İnsan olmaktan utandım.
Yelda'nın cenaze namazı kılınırken arkamda büyük bir iştahla ölümü hakkında çeşitli senaryolar üreten kadınlardan, öldüğü günün ertesinde ofisini arayarak 'Yelda Hanım olmadığına göre biz bundan sonra nasıl devam edeceğiz' diye soranlardan, 'ödemeyi toplu yapmıştık, bize borcunuz var, ne zaman ödeyeceksiniz?' diyebilenlerden, yakınlarına gidip 'uyuşturucu mu kullanıyordu?' sorusunu yöneltenlerden, bu trajediden bir 'Schadenfreude' çıkarma isteğinden...
Utandım, tiksindim!