Murat Yetkin'den Kılıçdaroğlu'na arka çıkan yazı
Kendi sitesindeki yazılarıyla zaman zaman adından söz ettiren Murat Yetkin, bugünkü yazısının başlığını "'Kılıçdaroğlu’nun suçu" şeklinde atsa da CHP liderine arka çıktı. Yetkin, Kılıçdaroğlu'nun son tartışmalarda bir algıya kurban edildiğini ifade ediyor.
Murat Yetkin, köşe yazısında Rahmi Turan ve Talat Atilla ile başlayan tartışmalarda Kılıçdaroğlu'nun hedefe alındığını iddia etti.
Yetkin'e göre yaşanan süreç ve ard arda meydana gelen olaylar tesadüf değil. Kılıçdaroğlu'nun yaptığı açıklama sonrası Erdoğan'ın Cumhurbaşkanlığını ortaya koyması ve Muharrem İnce'nin konuşması, Kılıçdaroğlu'nun hedef alındığını gösteriyor.
Yetkin, Kılıçdaroğlu'nun suçunun CHP ile sınırlı küçük bir muhalefet bloğunu istememesi ve muhalif bloğu genişletmesi olduğunu söyledi.
İşte Yetkin'in yazısı:
Ancak Kılıçdaroğlu konuşmadı. Ona sorulan bir şey de olmamıştı
zaten.
Ertesi sabah, 21 Kasım’da Fox TV’de İsmail Küçükkaya sordu, o da
şunları söyledi:
• “Ben şaşırmadım efendim, okuduğumda ‘Doğrudur’ dedim. Erdoğan,
CHP’yi dağıtmak için elinden geleni yapıyor. Devletin en kilit
noktasındaki isimleri devreye soktuğunu biliyorum. ‘CHP kendi
içinde kavgalıdır devleti yönetemez’ diye bir algı yaratmak istiyor
ama herkes biliyor; devleti bilen herkes anlar. İsim vermek
istemiyorum.“
Bu sözler anında Kılıçdaroğlu’nun Rahmi Turan’ı doğruladığı ve
giden ismi vermek istemediği şeklinde yorumlandı, Erdoğan’ın
devletin kilit noktasındaki hangi isimleri devreye soktuğunu
söylemek istemediği şeklinde yorumlanmadı. Kılıçdaroğlu, 17
Kasım’da “CHP’yi yönetmek, devleti yönetmekten kolay” demişti ve
aslında “Doğrudur” demesi, kendi partisi içinde bunu yapabilecek
kişilerin bulunabileceğine duyduğu güvensizliği yansıtıyordu.
Burada bir durak verelim: demokrasilerde muhalif bir siyasetçinin
cumhurbaşkanını ziyaret etmesinde bir sorun yoktur; sorun
Erdoğan’ın aynı zamanda iktidar partisinin genel başkanı olması
nedeniyledir.
“Kim söyledi?” tartışması
Kılıçdaroğlu aynı yayında, “Erdoğan’a açık ve net soruyorum: bu
haber doğru mudur, yanlış mıdır kardeşim? Söyle” dedi.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, aynı gün
açıklama yaptı: haber tamamen gerçek dışıydı, ne Külliye, ne bir
başka yerde böyle bir görüşme olmuştu.
Bu açıklamayla tartışmanın bitmesi beklenirdi. Bitmedi. 22 Kasım’da
İzmir’de konuşan Erdoğan, adeta iddiayı ortaya atan Kılıçdaroğlu
olmuş gibi, “İspat edersen ben Cumhurbaşkanlığımı ortaya koyuyorum”
dedi; acaba ispat edemezse Kılıçdaroğlu da CHP genel başkanlığını
ortaya koyuyor muydu?
Muharrem İnce de konuşmaya başlamıştı. Kılıçdaroğlu’nu, adeta
Kılıçdaroğlu iddiayı doğrulamış gibi kameralar karşısına birlikte
çıkarak yalanlamaya, CHP’ye birlikte sahip çıkmaya çağırdı.
O aşamada kamuoyu, Cumhurbaşkanının yalanladığı haberin kaynağının
kim olduğunu tartışmaya başlamıştı. Londra’da tedavi görmekte olan
Rahmi Turan, “Saray’a yakın” dediği haber kaynağının, o sırada
kaynağın kendisi olduğunu yalanlamış olan gazeteci Talat Atilla
olduğunu açıkladı. Ankaralı gazetecilerin yakından tanıdığı Atilla,
iki internet haber sitesinin sahibi ve yöneticisiydi.
Atilla’nın haberi Kılıçdaroğlu’dan doğrulattığını söylemesi,
Kılıçdaroğlu tarafından yalanlanınca, CHP’liler ve değişik
çevrelerden doğrulattığını ve daha sonra da kaynağın bir CHP’li
olduğunu söyledi.
O arada Fahrettin Altun, Beştepe’ye girdiği ve çıktığı iddia edilen
araç plakalarının da trafik kaydında var olmadığını açıklamıştı;
yani o da yalandı.
Burada bir durak daha verelim. Habercilik bakımından bu noktada
sorulması gereken iki soru var:
1- Bir gazeteciye böyle bir duyum geldiğinde, adı geçen ve sorulan
her soruya cevap veren Muharrem İnce’ye sormuş mu?
2- Kendisine gazeteci diyen bir kişi böyle bir haberi neden
doğrulatıp kendisi yayınlamak yerine Sözcü gazetesindeki abilerine
servis edip onlara yazdırmaya çalışır?
Atilla’nın Twitter hesabında verdiği yanıt, kendilerinden bahseden
abilerine “haber jesti yapmak” şeklinde oldu; “Elliye yakın ödülüm
var” diyen Atilla haberini aslında kendisinin yazması gerektiğini
sonradan fark etmişti.
Gelin bir hesap yapalım
Şimdi alt alta toplayacağımız birkaç nokta var.
Haydi, Erdoğan’ın konuyu canlandırmasını saymayalım.
Ama Erdoğan’ın 22 Kasım konuşmasından hemen sonra MHP lideri Devlet
Bahçeli, daha önce PKK dahil defalarca suikast girişimine,
saldırıya hedef olan Kılıçdaroğlu’nun “Milli güvenliğe tehdit”
olduğunu söyledi
Cumhurbaşkanlığı adaylığı sırasında seçim konuşmalarını canlı
yayınlamaktan kaçınan hükümet çizgisindeki kanallar, Muharrem
İnce’nin Yalova’daki köyünde yaptığı basın toplantısını canlı
yayınladı. İnce, kumpasın kendisine karşı kurulduğunu, kuranın ise
Beştepe değil, CHP yönetimindeki bir “çete” olduğunu söyledi.
AK Parti sözcüsü Ömer Çelik, “CHP’li siyasetçi, kumpasın CHP Genel
merkezinde üretildiğini söylüyor” diye basın toplantısı düzenledi,
Kılıçdaroğlu’nun “Hesap vermesi” gerektiğini söyledi.
AK Parti ve Pelikan Grubuna yakınlığıyla tanınan gazeteci Nagehan
Alçı, “İnce’ye sinsi bir kumpas kurulduğunu söyleyen Alçı, “Sonuna
kadar Muharrem İnce’nin yanındayım” dedi.
Kılıçdaroğlu’nun Genel Başkan Yardımcısı yaptığı ama daha sonra
İnce’ye karşı bağımsız cumhurbaşkanı adayı olmak üzere CHP’den
ayrılan eski Musul Başkonsolosu Öztürk Yılmaz, zamanında
Kılıçdaroğlu’na CHP’yi FETÖ’cülerden temizlemesi gerektiğini
söyleyerek haber oldu.
Talat Atilla, Kılıçdaroğlu’na verdiği sürenin dolmasıyla yeni
ifşaatta bulunacağını açıkladı.
Bu toplamdan sizce ne çıkıyor? Basın üzerinden siyasi yönlendirme
operasyonuna benziyor diyenler el kaldırsın.
Gelelim Kılıçdaroğlu’nun suçlarına
Kılıçdaroğlu, CHP’nin onlarca yıldır izlediği “Küçük olsun, benim
olsun” siyasetini bırakıp Erdoğan’ı, özellikle de yüzde 50+1
kuralından sonra alt etmenin yolunu geniş cephe politikasında
gördü.
MHP ve AK Parti’nin seçime sokmamaya çalıştığı Meral Akşener ve İYİ
Parti’ye 15 milletvekili “ödünç vererek” Meclis’te bir muhalif grup
daha oluşmasını sağladı.
İYİ Parti ile seçim ittifakına girerek, Saadet parti ile iyi
ilişkiler kurup, HDP ile düşmanlık politikası gütmeyerek cepheyi
genişletti.
Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş dâhil seçtiği isimler ve bu cephe
politikasıyla 2019 yerel seçimlerinde İstanbul ve Ankara dâhil çoğu
büyükşehrin AK Parti’den alınmasında (Akşener’in desteğiyle)
başrolü oynadı.
Yıllardan sonra ilk defa muhalif kesimlerde Erdoğan ve AK
Parti’nin, MHP desteği ile de olsa, tamamen demokratik yollarla alt
edilebileceği umudunu yeşertti.
Bunlar, AK Parti ve MHP bakımından muhalefet cephesinin ilk seçimde
yüzde 50+1’e ulaşma ihtimali, CHP içindeki muhalifleri tarafından
da yükselen dalgayı Kılıçdaroğlu’na yar etmeme fırsatı olarak
görülmüş, onun hesabına suç olarak yazılmış olabilir.
Şimdi tam da Kılıçdaroğlu CHP tabanında yıllardan sonra ilk kez
tadılan galibiyet hisleriyle Kurultay sürecindeyken sadece
dışarıdan değil, içeriden de hedefe konulmuş görünüyor.