Hürriyet gazetesi yazarı Murat Yetkin, "Zor zamanlarda
gazetecilik yapmak"ı yazdı...
Dünya genelinde habercilik yapmanın daha da zorlaştığı zamanlar
yaşadığımızı belirten Murat Yetkin, EFE Türkiye Temsilcisi Doğan
Tılıç'ın aday gösterildiği gazetecilik ödülünden yola çıkarak
tutuklu gazetecilere getirdi sözü...
"Gazeteciler, gazetecilikten yargılanmıyor ki demeçleri, ifade
özgürlüğünün zedeleniyor olmasını temize çekmiyor" diyen Murat
Yetkin şöyle devam etti:
"Yapılanlar doğru değil. Ülke için de insanları için de doğru
değil; bu yanlış düzeltilmeli."
İşte Murat Yetkin'in o yazısı:
ZOR ZAMANLARDA GAZETECİLİK
YAPMAK!
Habercilik yapmanın giderek zorlaştığı, giderek daha tehlikeli
bir hal aldığı bir dünyada yaşıyoruz ne yazık ki.
O kadar ki artık zor koşullarda habercilik yapmak ödüle layık
görülmeye başladı gazetecilik örgütleri tarafından.
Doğan Tılıç deneyimli bir meslektaşımız. Yıllardır İspanyol
Haber Ajansının (EFE) Türkiye’deki temsilciliğini yapar. EFE’yi
belki çoğunuz tanımazsınız ama dünyanın en yaygın ilk beş haber
ajansından birisidir; güney ve artık kuzey Amerika ile güneydoğu
Asya, Afrika’da İspanyolca konuşulan ülkelerde çok sayıda abonesi
vardır.
Bir yandan akademik çalışmalarını devam ettiren, Başkent
Üniversitesi İletişim Fakültesi profesörlerinden olan Tılıç,
gazetecilik örgütlerindeki aktif çalışmasının da payıyla 2016’da
UNESCO’nun Basın Özgürlüğü ödülüne de layık görülmüştü.
Bu yıl da İspanya’nın (bizdeki Sedat Simavi ödülü benzeri)
itibarlı gazetecilik ödüllerinden Cirilo Rodriguez ödülünün üç
finalistinden biri olarak ilan edildi; İstanbul’daki EFE muhabiri
İlya Topper ile birlikte.
Diğer finalistler, İspanyol televizyonu TVE’nin daha önce
Rusya’da zor koşullarda çalışan Washington muhabiri Carlos
Frangillo ve Rusya, İsrail, Irak, Suriye ve Tayland’da kadın savaş
muhabiri olarak çalışan, El Mundo gazetesinden Garcia Prieto.
Ödül sıralaması 26-27 Mayıs’ta İspanya Kraliçesi Letizia’nın
himayesinde bir törenle açıklanacakmış.
Aynı zamanda Birgün gazetesinde makale yazarlığı da yapan Tılıç
ödüle yaklaşık 30 yıldır sadece Türkiye değil, (iç savaşla bölünme
sürecinde) eski Yugoslavya, Afganistan, Irak ve Azerbaycan gibi
ülkelerden geçtiği haberlerle aday gösterilmiş.
Zorlaşan koşullardan söz etmiştik.
2017 yılının daha başında sayılırız ve şimdiden 13 gazeteci
işlerini yaparken öldürüldü, Gazetecileri Koruma Örgütü (CPJ)
verilerine göre.
2016’da bu sayı 46 idi. İkisi Türkiye’den: Azadiya Welat
gazetesi muhabiri Rohat Aktaş’ın Cizre’deki çatışmaları izlerken
kolundan yaralanması ardından öldüğü, Suriyeli gazeteci Zaher
el-Şurkat’ın ise Gaziantep’te (daha sonra IŞİD tarafından
üstlenilen) bir suikasta kurban gittiği girmiş kayıtlara.
2015’te 72 gazeteci öldürülmüş; 8’i Fransa’da El Kaide’nin
Charlie Hebdo baskını sırasında. 2015’te de Türkiye’de üç Suriyeli
gazetecinin öldürülmüş olduğu CPJ kayırlarına girmiş.
Türkiye’nin kayıtlarda öne çıktığı alan gazeteci cinayetlerinden
çok hapisteki gazeteci (ve yazarlar) daha çok.
2016’da dünyada hapse koyulan (CPJ verilerine göre) 259
gazeteciden 81’i Türkiye’de. Türkiye’yi 38 gazeteci-yazar ile Çin
izliyor, Mısır 25 ile üçüncü sırada. Bölgemizden başka komşular da
var bu durumda, örneğin İran’da 8, İsrail’de 7, Azerbaycan’da 5,
Rusya’da 2 gazeteci içeride.
Hani bizde hükümet “Gazetecilikten hapiste olan kimse yok, hepsi
terörizm zanlısı” diyor ya. İşte gazetecileri, yazarları
yazdıkları, söyledikleri, yayınladıkları nedeniyle hapse atan bütün
ülkelerde benzer durum var. Oralarda da gazeteciler ya terörist, ya
bölücü, ya da casus olmakla suçlanıyorlar. Yani zaten “Ben bu
kişileri işime gelmeyen yayınları nedeniyle hapsettim,
yargılıyorum” diyen yok.
Üyesi olduğum Türkiye Gazeteciler Cemiyetinin (TGC) verilerine
göre halen 157 “gazeteci ve medya çalışanı” cezaevinde.
Bunların arasında örneğin (üyesi olduğum) Uluslararası basın
Enstitüsünün (IPI) Türkiye kolu başkanı Kadri Gürsel de var. Meslek
hayatı boyunca terörizme karşı durmuş, son olarak çalıştığı
Cumhuriyet’te de özgürlükçü çizgide yazmış olan Gürsel, şimdi “PKK
ve FETÖ terör örgütlerine” destek olmaktan yargılanıyor; hem de
ikisine birden, aynı anda, Cumhuriyet’ten 10 meslektaşımız ile
birlikte. Sedat Ergin Hürriyet’te yazıp duruyor iddianamelerdeki
tutarsızlıkları birer birer.
Zor zamanlarda akıl dışılık sınır tanımıyor.
Bir başka örneği de Ahmet Şık.
Fethullah Gülen ve yasadışı örgütlenmesi hakkında kitap yazdığı
için, henüz kitabı yayınlanmamış olduğu halde tutuklanıp iki yıl
içeride tutulan Ahmet Şık, şimdi FETÖ, PKK ve aynı zamanda DHKP-C
suçlarından içeriye atılmış durumda. Şık ve (Nedim Şener’i) o dönem
içeri tıkan kumpasın, o dönemin muktedir savcısı, şimdi
“FETÖcülükten” kaçak durunda olan, Zekeriya Öz’ün talimatıyla
kurulduğu şimdilerde öne sürülüyor.
Gürsel’i, Şık’ı söyledikleri ve yazdıkları nedeniyle içeride
olan diğer meslektaşlarımızın kimlerin, ne tür kumpaslarıyla içeri
atıldığını mı “hayretle” okuyacak bundan birkaç yıl sonraki
okurlar?
Medya çalışanı deyince mesela Barbaros Muratoğlu’nun durumu da
var. Hürriyet’in de bir parçası olduğu Doğan Holding’in Ankara
Temsilcisi Muratoğlu, gizli Gülen örgütüyle bağı bulunmadığını
gören savcıların üst üste iki kez tahliye talebine karşın aylardır
tutuklu bulunuyor. Bu aykırı durum, kararın hukuki mi, siyasi mi
olduğu sorusuna yol açıyor.
Türk asıllı Alman gazeteci, Die Welt İstanbul muhabiri Deniz
Yücel’in tutuklanması uluslararası bir tartışmaya dönüştü malum.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan Yücel’in “terör örgütü (PKK) casusu”
olmakla suçlarken, Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier
“derhal serbest bırakılmasını” talep ediyor. Her iki lider de
aslında kendilerini yargı yerine koyuyor. Öte yandan yargının
durumu da ortada.
Hiç kimsenin suç işleme ayrıcalığı yoktur, ne gazetecinin, ne
askerin, ne istihbaratçının ve ne de siyasetçinin.
Suç işleyen yargılanmalıdır, ama adil yargılanmalıdır; kanıt
göstermeden uydurulmuş suçlamalarla, zorlama uzatılan, kendisi
cezaya dönüşen davalarla değil.
Gazeteciler, gazetecilikten yargılanmıyor ki demeçleri, ifade
özgürlüğünün zedeleniyor olmasını temize çekmiyor.
Yapılanlar doğru değil. Ülke için de insanları için de doğru
değil; bu yanlış düzeltilmeli.
Doğan Tılıç’a verilecek ödülden çıktık, nerelere geldik. Ve
buradan kim bilir nerelere gideceğiz daha…