Murat Menteş'ten Y kuşağının Z raporu!

Hürriyet'ten Ayşe Arman'a konuşan Murat Menteş günün bir diğer röportajı'nı da Radikal'e verirken Y kuşağının Z raporunu sundu...

GAZETECİLER.COM
Ayşe Arman'dan sonra günün bir diğer Murat Menteş röportajı da Radikal'den geldi. Ayça Örer'in Radikal yazarı Koray Çalışkan ve Yeni Şafak yazarı Murat Menteş'le biraraya gelerek gerçekleştirdiği röportajın gündemi Gezi ve Y kuşağı

İşte Murat Menteş ve Koray Çalışkan'ın açısından Gezi eylemleri ve Y kuşağı:

Murat Menteş-
Sigara içmiyor musunuz?
Koray Çalışkan- Ben oruçlu insanların yanında çay, sigara içmem, rahat edemiyorum. Elimde tutamam bile. Rahatsız olurum.

Menteş- Enteresanmış?
Çalışkan- Nasıl açlık grevinde birinin yanında bir şey yemiyorsun, burada da yapamam.

Sürecin başından itibaren Y kuşağı kavramı tartışılıyor, siz de yazılarınız da bu kuşağı anlattınız. Sizce kim bu çocuklar?

Menteş: Artık “gençlik çağı”nda yaşıyoruz. “Ajda Pekkan yaşlı” diyemezsin, “Tayyip Erdoğan yaşlı” diyemezsin, dersen pot kırmış olursun. Hepimiz genç olmalı, genç kalmalı, genç gibi davranmalıyız. Fakat tabii ki 70 yaşındaki gençler ile 17 yaşındakiler arasında fark oluyor. Bence Türkiye evlatlarının mürüvvetini görmek istemeyen bir ülke. Evlatlarıyla tatlı konuşmayı bilmeyen, onların haklarını teslim etmekten geri duran bir toplum. Gençler Türkiye’den gitmek istiyor. Burası, gençlerin yetişmesi için verimli bir arazi değil sanki. Umut vermiyor, doğru düzgün bir eğitim vermiyor, sokakta el ele tutuşsan kızıyor, dindarsan karışıyor... Her yere kimlikle girilebiliyor. Dolayısıyla iltimas, torpil, kayırılma... Her yerde psikolojik duvarlar, hayali bariyerler var. Gökdelene başörtüyle girmeye çekinirsin. Sözgelimi, Ferhan Şensoy’un tiyatrosuna gidemezsin başörtülüysen. Uzun saçlı bir genç adam camiden içeri adım atmakta zorlanır. Çok hazin durumlar bunlar. Gezi eylemlerinin, en önemli yönü, bence bu psikolojik duvarları sarsmasıdır. Gezi eylemlerinde ön plana çıkan şey mizahtı. Bu bizim siyasette, medyada, edebiyatta bile pek alışık olmadığımız bir şey. Mizah, merhametin akrabasıdır. Mizah, yumuşatır. Y kuşağı sadece adalet, özgürlük, şeffaflık değil; bence merhamet, şefkat, güleçlik de talep ve teklif ediyor. 90’lardan önce doğanların bu talepleri karşılanmadı. O yüzden, “gençliklerini yaşayamadılar” filan da diyorlar. Y kuşağı; katı yürekliliğe, oradan da deliliğe varan türdeki ciddiyeti haklı olarak hafife alıyor. “Dindar Y kuşağı” bahsini ben açtım. Fakat aslında Y kuşağı bir bütündür bölünemez. Yani “Dindar” Y kuşağı diye bir söz söylememiz lazım.

Çalışkan: Bu pop sosyologların peydahladığı bir kavram. Pop sosyoloji devrinde yaşıyoruz. Pop sosyoloji bir durumu yanlış tasvir ederken gerçekliği de değiştiriyor. Tasvir insanın tabiatının parçası da olabiliyor. Y kuşağını İslamî, başı açık, Kürt olarak bölmekten ziyade o çağda büyüyüp serpilen gençlerin ortak yanları olduğunu söyleyebiliriz. Bu çocuklar ne olurlarsa olsunlar kendilerini vitrine koyma dünyasında yaşıyorlar. Facebook’a fotoğraf çektirme, kendini sunma kültürü içinden yetişiyorlar. “Ben ben” deyip duruyorlar. Fakat kendisinden bu kadar bahseden bu kuşak politikakonusunda çok duyarlı. Ama çevreyi kendi hakkı olarak mı görüyor, yoksa konforuna yönelik bir tehdit gibi mi? Bana ikincisi gibi geliyor. AVM’de büyüyen kuşak AVM’ye karşı ayaklandı, bilgisayardan ayrılamayan çocuklar bilgisayarlarını bıraktı, -Twitter, Facebook dışında; AVM’lere girişler yüzde 30 azaldı, Burger King, McDonals satışları düştü. Ne oluyor? Hani bu kuşak apolitikti? Bir özellikleri daha var. Daha yumuşak insanlar. 90’larda “Faşizme karşı omuz omuza” diye slogan atarken 90’larda yanımızda iki gey ya da trans “Faşizme karşı bacak omuza” deseydi, ben de sinirlenirdim. Şimdi o sloganlar beraber atılıyor. Y kuşağı Gezi’de Z raporu aldı. Biz de ona bakıp öğreniyoruz. 

80’lerde 90’larda büyüyen kuşak kendilerinden öncekilerin siyasi mirası yüzünden bu kadar sertleşti. Devletin ceberrut yüzünü bu çocuklar nasıl karşılayacak?

Menteş: Benim üç tane çocuğum var.
Çalışkan: Sen kurtulmuşsun, benim acilen bir tane daha yapmam lazım.
Menteş: Fakat ortanca çocuğum yok. Çünkü ilk çocuklarım ikiz. Z kuşağına mensuplar. Yani 2000’lerde doğdular. Z kuşağıyla aynı evde yaşıyorum. Sosyal psikologların öngörülerine bakılırsa, Z kuşağı çok duygusal olacakmış. Dünya , duygusal insanların hayatta kalabileceği bir yer olacak mı acaba? Y kuşağına dönelim: Bence Y kuşağı bizden daha zeki. Bizden çok daha güzel işler yapacaklar. Milletçe çok denedik, çok yanıldık. Bu süreçte çeşitli gerilimler, keder ve şiddet hakimdi. 60’larda, 70’lerde doğanlar bu şiddet mirasını bir sonraki nesle olduğu gibi aktarmadılar. 90’larda bizim gençliğimiz Ahmet Kaya klibi gibi geçti. Düşünceliydik. Fakat kendi çocuklarımızı biraz olsun şımartmayı başardık. Şimdi, o çocuklar, ailelerinde gördükleri düzgün muameleyi devletten ve toplumdan da bekliyorlar. 
Çalışkan: Ben üniversitede devrimciydim, şimdikinden daha çok şey bildiğimi sanıyordum. Korkuyorduk ama poz yapıyorduk daha ziyade. Bu çocuklar dil biliyorlar, dünyaya bağlılar. İstanbul Türkiye’nin yaratıcı potansiyelinin beslendiği, nefes aldığı yer. En önemli konser salonu dört yıldır kapalı. Emek Sineması yıkıldı, üzerine AVM yapıldı. Kongre merkezimizde nişan sünnet düğün yapılıyor. Ak Parti muhafazakârlığı toplumun üzerine bir örtü örtmeye başladı. İki yıl önce olsaydı insanlar Anıtkabir’de alırdı soluğu. Erdoğan resmen Atatürk’e ayyaş diyor, yine de insanlar gidip Anıtkabir’e şikayet etmediler. Galatasaray’dan İstiklal’e kadar iftar sofrası kurdular, Müslümanların çağrısıyla iftara oturdular. Ak Parti silahşörü, uçağa binmeye hevesli bazı aydın kadın ve erkekler “Orucumuzu bölüyorsunuz” dedi. Sen kimsin? Sevinmen lazım. Ulusalcılar da değişiyor. Gezi’nin önemli yanı oydu, eylemler değiştirdi. İslamî ritüellerin bir siyaset ya da bir zihniyetle anılmayacağı bir Türkiye’ye doğru Gezi Parkı’yla evrildiğimizi düşünüyorum. Darbe olasılığı Gezi’den sonra kalmamıştır.

Devletin başa çıkma araçları aynıyken, bu kuşak onu da dönüştürebilir mi?

Menteş: Ben bu gençleri, David Morrell’ın romanından uyarlanan First Blood filmindeki Rambo’ya benziyorum. Serinin ilk filminde, Gezi gençliğini temsil ediliyor John Rambo. Kasabaya gelir, arkadaşı ölmüştür, üzgündür, bir polis gelir “Bu kasabada görünme” diye kasabanın dışına atar. Sonra Rambo “Bir çorba içecektim” diye geri döner. Bu sefer tutuklanır, üzerinden bıçak çıkar, bir yerden sonra polisin orantısız şiddeti yüzünden işler büyür. Çorba yerine ağacı koy. Bu hikaye, Gezi şablonuyla aynıdır. Rambo da kamu malına çok zarar verdi. Gezi’de, en çok farklı kesimlerin bir araya gelmesini önemsiyorum. Miraç Kandili kutlaması, iftar sofraları, resitaller, şarkılar, Gezi kitaplığı… Cumhuriyet tarihinin en güzel fotoğraf albümlerinden birini oluşturdu. Hükümetin bu sivil, espritüel ve sevinç verici sürece iştirak etmesini beklerdim. Gezi’deki mizaha, parlamento uyum sağlayabilirdi.
Çalışkan: İyi de, Tayyip Erdoğan en son ne zaman şaka yaptı? Bak mesela Kılıçdaroğlu“Yedirmeyiz” diyenlere, “Başbakan çubuk kraker mi?” dedi, bu insanların arasını yumuşattı. Ak Parti Gezi sürecini tamamen eski Türkiye’nin korkularıyla okuyor. Bu korku, şiddet bu çocukları bastırabilir. 
Menteş: Türkiye, çocuklarıyla işte şimdi tanışıyor. Dedeler ve nineler ile torunlar doğal müttefiktir. Y kuşağını, en iyi, yaşça en büyüklerin anlayabileceğini düşünüyorum. 
Çalışkan: Solun demokratikleşme mücadelesi göğsünü siper etmekle eşit. Sağda özellikle Ak Parti ve Cemaatte sabır, takiye, aslında ne istediğini söylememe ve söylemedikçe de unutma hali var. 90'larda İslamî entellektüellerde bir iddia, entelektüel hırs vardı. Şimdi o heyecanı görmüyorum. O kadar dağıldılar ki şu son süreçte Kemalistlerden bile pespaye durumdalar. Kemalistler başörtülü kadınların zekasının nasıl küçümsüyorlarsa onlar da Gezi'ye gidenleri aşağıladı. Yeni ulusalcılar İslamcılar...

Röportajın devamı için