Murat Bardakçı'dan çarpıcı 'Emine Erdoğan' yazısı: Cumhuriyet tarihimizde bir ilk
Habertürk gazetesi yazarı Murat Bardakçı, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın eşi Emine Erdoğan'ın girişimini, "Cumhuriyet tarihimizde bir first lady, böyle insanî bir konuda ilk defa önayak oldu ve Meclis’te bekleyen teklif gündeme geldi" sözleriyle değerlendirdi.
Habertürk yazarı Murat Bardakçı, "Merhametin partisi ve ideolojisi olmaz. Emine Erdoğan’ın girişimini böyle değerlendirin!" başlığıyla yayımlanan yazısında "Cumhuriyet tarihimizde bir first lady’nin böyle insanî bir konuda ilk defa önayak olduğu ve Meclis’te bekleyen teklifin gündeme geldiği bugünlerde Diyanet İşleri Başkanlığı’na da bir vazife düşüyor." diye yazdı. Bardakçı, "Emine Erdoğan’ın ismi geçtiğinde hatırına artık sadece 'çanta' tartışması gelen basınımız bu ve diğer tweetlere hiç mi hiç alâka göstermedi; haber sayfalarda ufacık, ekranlarda da birkaç saniyeliğine yeraldı, o kadar..." sözleriyle tepki gösterdi.
Bardakçı'nın çok konuşulan yazısı şöyle:
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Erdoğan, geçtiğimiz günlerde önemli bir girişim başlattı ama bu girişim siyaset ve pandemi haricinde pek birşeye dönüp bakmaz hâle gelen basınımızda lâyık olduğu şekilde maalesef yer bulmadı...
Konu, hayvanseverlik idi... Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’nin inşaat, ağaç budama ve peyzaj atıkları gönüllü külliye personeli tarafından geri dönüştürülüp sokak hayvanları için kulübe hâline getirilmişti. Emine Hanım, atıklardan yapılıp külliyenin bünyesindeki Cumhurbaşkanlığı Millet Kütüphanesi’nin bahçesine yerleştirilen hayvan kulübelerini Emniyet Müdürlüğü bünyesinde geçen Temmuz’da kurulan “Çevre, Doğa ve Hayvanları Koruma Şube Müdürlüğü” ekiplerine teslim etti.
Kulübeler, sokak hayvanları için kurulan besleme noktalarında kullanılacak, Emniyet başlattığı “Haydi” isimli mobil uygulama ile de hayvanlara karşı işlenen suçlarla mücadele edecek ve hayvanlar için vatandaşlardan gelecek ihtiyaç talepleri karşılanacak.
Bundan dört ay önce İstanbul’daki Yedikule Hayvan Barınağı’nda “Leblebi” isimli engelli bir köpeği sahiplenen Emine Erdoğan, hayvanseverlik konusunda birkaç da tweet attı ve “Barınaklar, onlara yuva verecek ya da koruyucu aile olabilecek insanları bekleyen dostlarımızla dolu. Lütfen evcil hayvanları satın almayalım, sahiplenelim. Etrafımızdaki hayvanlara bir kap su, bir kap mama vererek yaşamlarına yardımcı olalım” dedi ve “#dünya ortak evimiz” etiketiyle gönderdiği başka tweetlerinde de aynı çağrılara devam etti...
Ama, Emine Erdoğan’ın ismi geçtiğinde hatırına artık sadece
“çanta” tartışması gelen basınımız bu ve diğer tweetlere hiç mi hiç
alâka göstermedi; haber sayfalarda ufacık, ekranlarda da birkaç
saniyeliğine yeraldı, o kadar...
First Lady seviyesinde ilk girişim
Hayvan hakları ve hayvan sevgisi konusunda girişimler yapıp böyle güzel temennilerde bulunan kişinin Türkiye’nin first lady’si olduğuna ve hayvan hakları meselesinin “first lady” seviyesinde ilk defa gündeme getirildiğine dikkat edin!
Emine Hanım’ın bu teşebbüslerinin yanında, hayvan hakları konusunda bir başka hazırlık daha var: Habertürk’te geçen perşembe Ayşe Özek de bahsetmişti; Hayvan haklarını konu alan ve Meclis’te on seneden buyana bekleyen kanun teklifi, çok geç de olsa Genel Kurul’un gündemine gelmek üzere...
Teklif, hayvanları bir “mal” yahut “eşya” olmaktan çıkartıp “canlı” olarak ele alıyor, hayvana karşı yapılan eziyetler ve işlenen cinayetler “kabahat” kapsamından çıkartılıp “suç” kabul ediliyor...
Hayvanları katleden yahut onlara hunharca davranan ruh hastaları işledikleri cürümlerden artık birkaç kuruş para cezası ile sıyrılamayacaklar; böylelerine altı aydan dört seneye kadar hapis cezası verilecek!
Bu hazırlık, hayvanlara merhamet konusunda dünyayı kıskandırabilecek bir geçmişi olan ama sonraları bu merhametin yerini kısmen de olsa zulmün aldığı memleketimizde çok önemli bir gelişmedir...
İmparatorluk zamanında, özellikle de 1800’lerin sonlarına kadar Türkiye’ye gelen yabancıların kaleme aldıkları seyahatnameler, hayvanlara karşı gösterdiğimiz şefkate duyulan hayranlık ve şaşkınlık ifadeleri ile doludur. Camilerin dış cephelerine “kuş evleri”, sokaklara da kediler için yuvalar yaptırılması; sokak hayvanlarını beslemek için maaşlı görevliler istihdam edilmesi, hattâ beygirler için haftanın bir gününün tatil ilân edilmesi Avrupalılar’ı hayrete düşürmektedir.
Meselâ, Üçüncü Murad, 15 Şubat 1587’e İstanbul Kadısı’na eşya taşıyan hayvanlara tâkatlerinden fazla yük konmasını ve hayvanların cuma günleri çalıştırılmalarını yasaklayan bir ferman göndermiş; bundan üç asır sonra, 2 Ekim 1856’da Üçüncü Murad’ın fermanının hâlâ yürürlükte olduğunu hatırlatılmış ve halkın yasaklara uymaları istemişti!
Hayvanlara karşı vaktiyle böylesine merhametli olan devlet sonraları nedense huy ve âdet değiştirdi, merhametin yerini zulüm aldı!
Bu zulmün en acı örnekleri 1827’de ve 1910’da İstanbul’un sokak köpeklerine karşı girişilen toplu katliamlardır ve inanırsınız yahut inanmazsınız ama bütün bu rezaletlerin ardından memleket büyük felâketler yaşamış, ilk katliamın ardından Navarin, ikincisinden hemen sonra da Balkan bozgunu gelmiştir!
Merhamet ve zulüm bir arada
Türkiye’de, özellikle de büyük şehirlerde son senelerde sokak hayvanlarına karşı yoğun bir alâka başladı. Duvar diplerine yerleştirilen mama kapları boş kalmıyor, su ihtiyaçları karşılanıyor, yollardan gelip geçenlerden bazıları çantalarında torba içerisinde taşıdıkları kuru mamalar ile kapları dolduruyorlar...
Ama, hayvanlara karşı muhabbet ile beraber zulüm de eski devirlere göre daha fazla artmış gibi görünüyor. Arada bir kedi, köpek, eşek, keçi, hattâ kazların bile tecavüze uğradıkları hakkında haberler geliyor; pati kesme, yakma, zehirleme, boğma yahut akla ve hayâle gelmeyecek başka işkencelerle can almalar işitiliyor... Çocuk “Evde hayvan isterim, isterim de isterim” diye tutturunca petshoplardan eğlendirme vasıtası niyetine kedi yahut köpek alınıyor ama velet birkaç gün sonra bıkıyor ve zavallı hayvan yallah, sokağa, yani açlığa ve ölüme!
Cumhuriyet tarihimizde bir first lady’nin böyle insanî bir konuda ilk defa önayak olduğu ve Meclis’te bekleyen teklifin gündeme geldiği bugünlerde, Diyanet İşleri Başkanlığı’na da bir vazife düşüyor.
Birkaç hafta önce hayvan haklarından bahsedilen Cuma hutbelerinde ısrarla hayvanların da yaşama haklarının bulunduğunun, onlara kol-kanat germenin sevabının, zulmün günah olduğunun, sadece insana değil, hayvana yapılan kötü muamelenin hesabının da öbür tarafta sorulacağının vurgulanması gerekiyor.
Hayvan seven, evinde hayvan besleyen ve çevresindeki hayvanlara şefkat gösterenlerden çekinmeyin, onlara yakın olun, zira böyle insanlardan kimseye bir zarar gelmez, üstelik merhametin partisi ve ideolojisi de yoktur!