Mümtazer Türköne'den 'Arınç Cemaat'ten özür dileyecek' iddiası
Zaman gazetesi yazarı Mümtaz'er Türköne, Bülent Arınç'ın Gülen Cemaati'nden özür dileyeceğini yazdı.
Kimse Yok Mu derneğinin
yardım toplama yetkisinin Bakanlar Kurulu'nda kaldırıldığını
yalanlayan ama daha sonra kararın altında imzası olduğu ortaya
çıkan Bülenç Arınç'a Gülen Cemaati'nin tepkisi dinmiyor.
Zaman gazetesi yazarı Mümtaz'er Türköne, Bülent
Arınç'ın, hâlâ saygı duyduğu bir isim olduğunu belirterek,
"Politikada rol-model arayan gençlere örnek gösterilecek az
sayıda kişiden biri. İnanıyorum ki ileride, havadaki fırtına
bulutları dağıldığı zaman nedametini bizlerle paylaşacak ve
söyledikleri için özür dileyecek cesareti de
gösterecektir" diye yazdı.
Mümtaz'er Türköne'nin 'Arınç’ın bize anlattıkları' başlıklı bugünkü
yazısı şöyle:
ARINÇ'IN HAŞİN SÖZLERİNİN
NEDENİ NE?
Kimi küçük, kimi büyük; ama neticede konuştuğu zaman dikkat kesildiğimiz herkes
tarihe not düşüyor. Yıllar, yıllar sonra bugünleri merak eden
birinin zihnini “Bülent Arınç kim?” sorusu meşgul ederse, Selçuk
Gültaşlı’nın dünkü yazısını okuması yeterli olacak.
Gültaşlı’nın çizdiği portre eksiksiz ve dengeli. Siyasette hep aynı
istikameti gösteren vicdan pusulası olarak saygı ve kabul gören bir
politikacının dünden bugüne düştüğü yaman çelişkiyi özetliyor.
Çelişki ayrıntıda değil, yaşadığımız hayatın anlamına kadar uzanan,
yaptığımız işlerde bulunma sebebimize dair. Bu başarılı portre
çalışmasının yine de bir eksiği var: “Neden?” sorusuna cevap
vermiyor. Arınç’ın haşin ve kırıcı sözlerinin nedeni ne? Bir
politikacı kendi kendini nakzederek, neden sevenlerini incitecek
laflar eder?
KENDİ İMZASINI ÖNEMSİZ
GÖSTERDİ
Dikkat ederseniz Arınç polemiği kendisiyle yapıyor, kendi sözlerine kızıyor ve kendisini ikna etmeye çalışıyor. Bugün gazetemizde yer alan sözlerinin hacmi bile, aslında meseleyi ne kadar önemsediğini anlamak için yeterli. Bir politikacının imzasını önemsiz göstermesi, kendisini savunabileceği en son sığınaktır. Hiç kimse gözden kaçırmadı, ilk yalanlamasında “olmaz öyle şey, ‘yetkiyi niye verdin niye geri alıyorsun’ diye sorarlar” demişti. Kendi sorusunun cevabını hâlâ veren yok. Gerçekten verdiğiniz hak doğuran bir yetkiyi geri alıyorsanız, mutlaka yargı kararına dayanan bir gerekçeniz olmalı.
Bülent Arınç, yine de benim hâlâ saygı duyduğum bir isim.
Politikada rol-model arayan gençlere örnek gösterilecek az sayıda
kişiden biri. İnanıyorum ki ileride, havadaki fırtına bulutları
dağıldığı zaman
nedametini bizlerle paylaşacak ve söyledikleri için özür dileyecek
cesareti de gösterecektir. Şu var ki, bizim aradığımız “neden?”
sorusunun cevabı kişilerde veya kişiliklerde değil, siyasetin
tabiatında saklı. Öyleyse eğilmemiz gereken siyasetin tabiatında
yer alan çarpıklık.
17 ARALIK'TAN BERİ SÜREN
KAPIŞMANIN TEZAHÜRÜ
Kimse Yok mu’ya verilen ceza, sivil toplum ile siyasal toplumun
ezeli rekabetinin çarpıcı bir numunesi. Aslında 17 Aralık’tan beri
derinlerde süren bir kapışmanın tezahürü. Erdoğan kendi
otokrasisini, sivil toplumu parça parça yok ederek kurmaya girişti;
çünkü güçlü sivil toplum yapıları, keyfi yönetimlere engel
oluşturur. Kendine yeten, kendi arasında dayanışmaya girerek kendi
sorunlarını çözebilen bir toplumu tiranlar hiçbir zaman sevmezler. 2011’den
bu yana başlayan ve topluma uzanan tartışmaların tamamı, sivil
toplumun nefes alıp verdiği alanlarda sürdü. Dershane tartışması
neden durup dururken ve eğitime dair bir icap yokken çıktı? Daha
veciz ifade edelim. Sivil toplumun güçlü olduğu bir ülkede devlet
rantı o kadar kolay hiç edilemez, yeşile, tabiata sahip çıkanlar
adamın midesine oturtturur. Devlet rantı bu kadar kolay
paylaştırılamayınca, lideri tirana dönüştürerek sağa sola saldıran
ve liderin etrafında koruma duvarı işlevi gören bir oligarşiyi
besleyip büyütemezsiniz. Kendi kendine ayakta duran, yardımlaşma ve
dayanışma duygusu ile sağlıklı bir şekilde kendi işini gören bir
toplum, devlet rantını sülük gibi emen bir oligarşiyi neden
sırtında taşısın?
SİVİL TOPLUMU İMHA
ÇABASI
Topluma sahip çıkmak mı? Ne gerek var? Devlet size yardım elini mutlaka uzatacaktır. Sivil yardım kuruluşu mu? Kaynakları ve doğal olarak talimatları oligarşiden alan hükümet emrindeki sivil örgütler bağış toplayıp yardım edecektir. Çocuklarınızın dindar yetişmesini mi istiyorsunuz? Kendi aranızda teşkilatlanıp eğitim kurumları oluşturmaya ne gerek var? Devlet din dersleri ile ve imam hatiplerle en iyisini yapacaktır. Sivil gücünüzü ayağa kaldırıp, her yere okul açıp küresel bir güce mi dönüşeceksiniz? İçeride aslan, dışarıda süt dökmüş kediye dönen Otokratınız’ı herkese rezil mi edeceksiniz? İlla gerekiyorsa TİKA’nız, Yunus Emre merkezleriniz neye yetmiyor?
Mesele basit bir mesele değil. Kimse Yok mu hadisesi, siyasal iktidarın geniş kapsamlı sivil toplumu imha çabasının bir merhalesi. Bir ülkenin altı, siyasetçisi eliyle işte böyle oyulur. Bülent Arınç’ın suçu, siyasetin günahından hissesine düşenden ibaret; çünkü o hükmeden bir politikacı.