Mümtazer Türköne

Mümtazer Türköne, HaberTürk TV’de yayımlanan ve Didem Arslan Yılmaz’ın yönettiği “Türkiye'nin Nabzı” isimli tartışma programında, Ak Partinin kapatılması gerektiğini savununca ense kökümden omuriliğime bir kova sıcak cıva dökülmüş gibi oldum…

“Vaaauuvvvvv yani” dedim dublaj film Türkçesiyle…

 Birçok siyasi konuda görüşlerine (İlle de demokratikleşme, hukukun üstünlüğü ve insan hakları) destek verdiğim ancak…

Son günlerde Hükümet’e olan öfkesi değil Gülen’e olan bağlılığı nedeniyle tamamen duygularının esiri olduğunu gözlemlediğim Prof. Mümtazer Türköne artık tamamen ipin ucunu kaçırmıştı…

Daha önceleri, Ak Parti için açılan kapatılma davasında mücadelesini ve ilkeli tutumunu hayranlıkla izlediğim Türköne bugün kendisine hiç yakıştıramadığım bir çizgiye gelip oturmuştu…

“Ak Parti kapatılmalı” diyordu…

Evet…

Ak Parti Hükümeti’nin Sabah & atv gurubunun bir kısım kamu müteahhidi tarafından ve hiç de ahlaki olmayan bir yöntemle satın alımına yaptığı itirazda haklıydı…

Ama…

Eğer varsa ortada bir suç; kişiseldi…

Ak Parti ise bir tüzel kişilikti…

Kişilerin işlediği suçlardan sorumlu tutulamazdı…

Bu kadar yalın gerçek ortada dururken “AKP kapatılmalı” demek; demokrasinin vazgeçilmezlerinden biri olan, anayasal hiçbir suç işlememiş, on milyondan fazla üyesi, yirmi milyondan fazla seçmeni olan ve halen iktidarda olan bir siyasi partiyi “suçu olmadığı halde cezalandırmak” demekti…

Demokrasiyi rafa kaldırmak demekti…

Dedikodusunun bile istikrara zarar vereceğini bilerek dedikodu yapmak demekti…

Ak Parti ve Hükümet ve Başbakan ve bakanları elbette eleştirilebilir…

Hesap vermeleri talep edilebilir, edilmelidir de…

Ama…

Henüz somut hiçbir gerekçe yokken veya bazı kişisel suç emarelerinden hareketle Ak Parti’nin kapatılmasını istemek “düşünce özgürlüğü” falan da değildir…

Bunu (Ak Parti’nin kapatılmasını) istemek ne adına yapmış olursa olsun ahlâk dışıdır…

Ve…

Ak Parti’nin kapatılmasını isteyen Mümtazer Türköne kaybetmiştir…