Müjde Ar reytingin sırrını açıkladı!
Bu sezon NTV'de Önder Açıkbaş’la birlikte “Güzel Haberler” programını yapın Müjde Ar, Pazar Vatan'da Elif Ergu'ya konuştu...
Bu sezon NTV'de Önder Açıkbaş’la birlikte “Güzel Haberler”
programını yapın Müjde Ar, Pazar Vatan'da Elif Ergu'ya
konuştu...
Elif Ergu/PAZAR VATAN
Beş yaşındayken oyunculuğa başladım
Müjde Ar’la buluşmak üzere evine doğru gidiyorum. Aklıma “Anne
ben de Müjde Ar’ın kırmızı bikinisinden istiyorum” dediğim günler
geliyor. Arabanın camını açıyorum, orman havasını içime çekiyorum.
Gözümün önüne küçüklüğüm geliyor; daha sonra Ah Belinda, Teyzem,
Asiye Nasıl Kurtulur, Dağınık Yatak v.s... Evlerde videolu
günler... Müjde Ar’ın filmlerinde hep kadın olmaya dair mesajlar...
Benim çıkardığım sonuç şu o yıllarda; asla ama asla erkeklere
güvenme ve mutlaka kendine güven, ayaklarının üzerinde dur, kimseye
ezdirme kendini. Yıllar önceydi, Ankara’da gazetecilik yaptığım
dönemde Hilton Oteli’nde tanışmıştım Müjde Ar’la. O zaman beni çok
şaşırtmıştı, anlattıkları hâlâ aklımda. “Chat yapıyorum” demişti, o
yıllarda Sabah Gazetesi’nde internet bağlantısı yoktu. Müjde Ar her
dönem yeni ve farklı bir şeyler yaptı. Şimdilerde NTV’de Önder
Açıkbaş’la birlikte yaptığı “Güzel Haberler” adlı yeni programıyla
her hafta izleyicilerini şaşırtıyor. Evini elimle koymuş gibi
buluyorum. Bahçe kapısından içeri giriyorum, mis gibi bir kek
kokusu burnuma geliyor. Matrak, muhalif, hoş sohbet, cesur,
yenilikçi ve anaç bir kadın Müjde Ar benim gözümde. Çay saati
buluşmasında daldan dala atlayarak konuşuyoruz.
Uzaklaştınız bir dönem televizyon ekranından. Daha sonra kadınlar
kulübü içinde karşımıza çıktınız. Ve yine ekrandasınız. Bu kez bir
erkek partneriniz var. Sizi ne motive etti TV’de program
yapmaya?
NTV motive etti. Cem Aydın, Ömer Özgüner ve Çiğdem Anad motive
etti. Ben uzun zaman ekranlardan uzak kaldım. Dizi de yapmadım.
Yaptıklarım da hatır gönül işleri oldu çoğunlukla... Buna rağmen
kırgınlıklar da yaşadım.
* Ne gibi?
Dizi ortamında insan ilişkileri daha süratli, keskin ve kibarlıktan
uzak. Ben de pek çok insanı tanımıyorum. Ben zaten bu dizilerin
popüler olmaya başladığı ilk dönemde “Aman ben bu olaydan uzak
durayım” dedim. NTV ortamı ise ilk girdiğim andan itibaren bana
farklı geldi.
Cinsel konular tabu, hâlâ töre cinayetleri var
* Oyuncu olmanın avantajları var değil mi?
Var. Sahneden ve tiyatroculuktan gelen de bir rahatlığım var.
4,3,2,1 dendiğinde de müthiş rahatlıyorum, o ışıkların altında
değilim de sanki evimdeyim. Kendini evindeymiş gibi hissetmezsen
program akmaz.
* “Türkiye derya, her gün farklı bir olay, her gün ayrı bir
hareketlilik var. Bu açıdan baktığımızda da konu bulmakta zorluk
çekmiyoruz” mu dersiniz, yoksa “Yıllardır birçok şey de değişmiyor,
hep aynı şeyleri konuşuyoruz” mu?
30 senelik sinemacılığım var; 55 yaşındayım, bir tecrübem de var.
Toplumda bu işlere dikkat etmeye başladığımdan beri değişmeyen
onlarca olay var. Mıh gibi çakılı kalıyor bazı şeyler. Erkeğin
kadına bakışı değişmiyor. Cinsel konular hâlâ tabu, hâlâ töre
cinayetleri var, hâlâ sokakta “Karıma baktın” diye çekip vuruyorlar
adamı... Diğer yandan da Türkiye’de konu eksilmiyor. Aç gazetelere
bak, rutin işler var, kadınlar hakarete uğruyor, dayak yiyor,
resimler çok değişmiyor. Ben hayata ironik bakmayı seviyorum. İşin
matrak yanını görmek istiyorum. Yoksa hayat zaten çekilmez.
Okan’ın reyting sırrını bilmem benimki siyaset, cinsellik, para
* Geçen hafta bizim ekte Okan Bayülgen’le bir röportaj vardı. Okan
Bey o röportajda “Biri seksi, biri çok akıllı, biri saygıdeğer,
biri saygı duyulmayan ve biri aptal 5 konuğu karşıma oturtuyorum”
demiş. Dalga mı geçti artık bilmiyorum. Reyting sırrını böyle
açıklamış. Var mı sizin de böyle bir sırrınız?
Bence böyle bir matematiği yok. İyi bir talk şovcu konuksuz da
program yapabilir. Ben herhangi bir obje üzerine 2 saat
konuşabilirim. Konuklu programlarda izleyici beklentisi oluyor,
izleyici “Bugün kimler gelmiş” diyerek konuğa bakıyor. Bazen çok
iyi bir konukla program iyi olmuyor, bazı isimlerle de
beklemediğiniz kadar eğlenceli programlar yapıyorsunuz. “Ben iyi
bir talk şovcu çıkar izleyiciyi alıp götürür” derim. Burada “Okan
kötüdür” asla demiyorum, aksine bu işi en iyi yapan kişi Okan...
Onun belki kendine ait böyle bir yolu var bilemiyorum. Ancak iyi
konuk-kötü konuk diye bir şey var.
* Türk izleyicisini hangi konular yakalıyor?
Dünyanın her yerinde insanlar aşağı yukarı aynı şeyleri konuşuyor.
Evlilik, siyaset, cinsellik, para... Şu anda Amerika’da Obama ile
ilgili çok program var.
12 Eylül’den sonra mizah inişe geçti Özal döneminde sertlik
geldi
* Türkiye’de siyasi figürlere dokunulamıyor. Başbakan mizahtan pek
hoşlanmıyor...
Türkiye’de 12 Eylül sonrasında mizah inişe geçti. Eskiden gazino
şovlarında yapılan her şey siyasiydi. Ben Demirel’le ilgili
yüzlerce şov izledim. Özal döneminde sertlik geldiğini biliyorum.
Belli şeylerle dalga geçilebiliyordu. Bu yaz Amerika’da Obama ile
ilgili onlarca şov izledim, yani anlatamayacağım kadar farklı
şeyler konuşuluyor.
Angelina Jolie’nin evlatlık aldığı çocukları için “S....mış en kötü
b..k rengi” diyorlar. Bunları söylüyorlar. Bu ırkçılık. Ben duyunca
buz gibi oldum.
* Sizce bu aralar neden diziler bu kadar popüler?
Tutan dizinin reklam geliri aşağı yukarı bir dizinin haftalık
maliyetinin 4-5 katı. Sektör olarak bakınca bu çok iyi bir gelir.
Özel televizyonlara bakınca dönem dönem bazı şeyler moda oluyor.
Bir ara yarışmalar vardı. Ben önümüzdeki dönemde eğlence
programlarının artacağını düşünüyorum. Dizilerin sayısı çok arttı,
kimsenin zamanı yok, bazı iyi işler de arada kaynıyor.
Annemin sayesinde farklı ortamlarda büyüdüm, matrak yanım hep
vardı
* Siz kaç yaşında oyunculukla yoğrulmaya başladınız? Bir
röportajınızda annenizin sizi daha 5 yaşındayken taklit yapmaya
teşvik ettiğini okumuştum.
Doğru. Annem gardırobun aynasını açıp bana “Ağla” derdi, ağlamaya
başlardım aynaya bakarak. 5 dakika sonra “Kahkahalarla güleceksin”
derdi, gülerdim. Bizim gözyaşlarımıza güvenilmez.
* Sizin matrak bir yanınız var. Bu sanırım genlerinizden
geliyor...
Evet, annem de öyleydi. Ben annemin sayesinde farklı ortamda
büyüdüm. Matrak yanım hep vardı. Evimizin müdavimleri Müjdat Gezen,
rahmetli Savaş Dinçel, Mustafa Alabora, Suna Selen’di. Ben 5-6
yaşlarındayım. İki soba vardı evde, sobaların etrafında gırgır
şamata olurdu. Öyle bir ortam içindeydik. 13 yaşımdayken kaşlarımı
almıyordum, bir beden eğitimi öğretmenimiz vardı, tutturdu “Sen
kaşlarını alıyorsun” diye. Sabahları beni kapıda büyüteçle
beklerdi, kaşlarıma bakardı. Bir gün annemin koltuk altlarını
aldığı şeyle kaşlarımı kazıyıp okula gittim. Böyle bir tiptim.
Dizi izlemeyi kendi adıma kayıp olarak görüyorum
* Siz liseyi birincilikle mi bitirdiniz?
Evet, Hacettepe Üniversitesi’ni kazandım ama parasızlıktan
üniversiyete gidemedim. Bu arada evde de acayip bir ortam vardı. O
sırada annem evli, üvey babam var. Sürekli kavga ediyorlar. Sobanın
üzerinden makarna tenceresi havaya uçuyor, makarnalar benim tarih
kitabıma yapışıyor filan... Tiyatrocu çocuğuyum, parasızız. Sanırım
bir an önce paçayı kurtarayım isteğiyle dersleri çalışıyordum.
* Aşk-ı Memnu dizisi yayınlanmaya başladığında sizden görüş almak
istemişler, “İzlemiyorum” demişsiniz. Dizileri izlemiyor
musunuz?
Dizi izlemeyi kendi adıma kayıp görüyorum. Elimin altında kitaplar
var. O dizilerden izleyip de çıkaracağım bir sonuç yok. Dramatik
yapıları bildiğim için sıkılıyorum. Bir dizi çekiyorduk 6’ncı
bölümde hâlâ kadın aynı lafı ediyor. “Bu kadın bu lafı neden
sürekli ediyor?” diye sordum, “Yeni izlemeye başlayanlar için...”
dediler. “Ben bu lafı iki bölüm daha söylersem deliririm” dedim.
Ama işin mantığı böyle... Farklı dizilerde de aynı laflar ediliyor.
Ben yalnızca Nip Tuck’u izliyorum. O da bir senaryo şahaseri... Bir
de Two and Half Men’i izliyorum.
Nurgül Yeşilçay’da star ışığı var, filmi götürecek parlaklıkta
* Bu benim yorumum. Sizden sonra Türk sinemasında aklıma tek gelen
isim Hülya Avşar. Star ışığı taşımak anlamında... Daha sonra çok
sayıda genç isim hem dizilerde hem de sinema filmlerinde yol aldı,
onlarda star ışığı görüyor musunuz?
Hülya ile ilgili söylediğin doğru... Bir dönem TV yoktu, her şey
sinemadaydı. O yüzden de çok farklıydı. Televizyondan star
olunmuyor. Amerika’da da olunmuyor. Biz biraz karıştırıyoruz. Bir
sinema filmini götürecek parlaklıkta olmak başka bir şeydir. Bu
yalnızca bence Nurgül Yeşilçay’da var. Star ışığına sahip olmak
başka bir şey. Dizi oyuncularını sinemada izlediğimde sanki
ekrandan filme misafir gelmişler diye bakıyorum. O peliküle Nurgül
giriyor.
* Ya yeni sinema filmleri onları nasıl buluyorsunuz?
Film izlemeye bile vaktim yok. Ancak İki Dil Bir Bavul, Kıskanmak
ve Bornova Bornova’yı izleyeceğim. Beni heyecanlandıran bir şey
olunca izliyorum. Her çıkan filmi izlemek için sinemaya
koşmuyorum.
Sevişme soruları hep sorulurdu önemli olan bence sonuç
* Siz yeni bir filmde oynamayı istemiyor musunuz?
Şu anda sinema filmi çekmekle ilgili isteğim de yok. Bir furya var
bu dönemde, gişe yapan film yapma telaşı var herkeste. Hak
veriyorum yapımcılara. Şu anda sinema izleyicisi de
yönlendiriliyor. İyi bir film yapsan bile çok nefes tüketmen lazım,
bunun iyi film olduğunu anlatmak için çok nefes lazım. Birkaç film
senaryosu geldi, belki birinde oynayacağım onun da senaryosunu
düzeltiyorlar. Eskiden film çekmediğimde mutsuz olurdum, ama şimdi
öyle değilim. Geçen sene 3-4 film izledim. Çok sıkıldım.
Baygınlıklar gelerek filmin sonunu zor getirdim.
* Siz de çok sevişme sahnesi çektiniz, size de zamanında “Nasıl
çektiniz bu sahneleri” diye sorarlar mıydı?
Sorarlardı. Bu hep vardı. Burada medyayla bir alışveriş var. Ama
bence bunlara takılmamak lazım.
* “Takoz, yastık var mıydı” diye soruyorlar mıydı?
Hep sorulurdu sevişme soruları. Önemli olan bence sonuç... İşe
benzer bir şey çıkıyor mu çıkmıyor mu? Ben son yıllarda neredeyse
her İran filmini büyük hayranlıkla izliyorum. Güney Kore filmlerini
de... Bunlarda bir dil var ve insanı içine çekiyor. Bence Türk
sinemasında da bu olacak. “Biz film yaparız bundan da dünyanın
haberi olmaz” düşüncesi de beni hiç ilgilendirmiyor.
“Kilo aldım iyi sevişemiyorum” desem...
* TV programınızda yaptığınız şakalar anlaşılıyor mu? Bir
programınızda “Kasiyer memelerimi beğendi, çıkardım gösterdim”
demişsiniz.
Artık her hafta söylüyorum “Bunlar şaka” diye. Daha ne diyeyim?
Kendim için de Nataşa dedim. “Siz bunlara Nataşa diyorsunuz ama
bunların çoğu eğitimli... Mühendisler, mimarlar, doktorlar...
Bunlara bundan sonra Nataşa değil Müjde deyin” dedim. Her programın
bir algılanma süresi var. Program izleniyor, içinden haber çıkarmak
isteyenler oluyor, anlaşılmaz bir şekilde bunun içinden ciddi haber
çıkarmaya çalışıyorlar. “Kocamın üç tüy saçını yolacağım” derken
bunu ciddi söylemiyorum. Bak Elifcim bu hafta da “Zayıf kadınlar
iyi sevişir, kilo alınca yatakta insanın performansı düşebilir,
benimki düşer” desem, bak neler olacak?
* Sezen Aksu ve Ajda Pekkan ilgili söyledikleriniz onlarla aranızı
bozdu mu?
Hiç alakası yok. Onlar bunları ciddiye alacak insanlar mı? İnanılır
gibi değil. “Konuttan Kevin Costner çıktı” diyorum. Bunu ciddiye
alıyorlar, bu da şaka gibi...
Tek kişilik kanal olmak istiyorum
* Yıllar önce “Chatleşiyorum” demiştiniz bana. O dönemde Sabah
Gazete- si’ndeydim. Bizim gazetenin teknik olanakları içinde bu
yoktu. Bu arada diğer gazetelerde de yoktu internet bağlantısı. Siz
teknolojiyi hep yakından takip ediyorsunuz değil mi?
Evet. O yıllarda ben bunun için gittim, İngilizce öğrendim. Amerika
üzerinden bağlanıyordum internete. Ben gidip bunu Ercan Arıklı’ya
söyledim. “Gel internet üzerinden yayın yapalım” dedim, bana
“Yavrucum hep bu acayip şeyleri sen bulursun, bırak bu işleri”
dedi. Hatta bir gün gazeteye yanına gittim, “Bak ileride herkes
bankacılık işlerini bile internetten yapacak diyorlar” dedim,
“Türkiye o noktaya 2050’de gelir” dedi. Ercan Bey’i çok severdim,
Ercan Bey’in teknolojiyle arası hiç yoktu. Bu arada ben o dönemde
Atilla Özdemiroğlu’yla birlikteydim. Anadolu Net diye bir iş kurduk
ve battık. Hep bir işi ilk yapanlar batar ya, çok erken
davranmışız.
* Ya şimdi var mı internet üzerinden bir planınız?
Doğrusu içimden hep şu geçiyor. Tek kişilik kanal olmak istiyorum.
Evde geçeyim kameranın karşısına, gelen giden olsun. Bugün sen
geldin seninle sohbet edelim, isteyen izlesin. Teknolojiye çok
düşkünüm, daha doğrusu yeniliklere düşkünüm, meraklıyım. Yoksa
hayat çok çekilmez olurdu. Hep dünyada ne oluyor diye bakmak,
bilmek istiyorum.
İfademi değiştiren müdahaleye izin vermedim
* Yıllar önce sizinle röportaj yaptığımda “Estetik ameliyat olur
musunuz?” diye sormuştum. Bana “Asla gözümle kaşımla oynatmam”
demiştiniz. Bir operasyon geçirdiniz, ne yaptırdınız?
Gerçekten de gözümün çevresini, kaşlarımı elletmedim. Benim
ameliyatın burnumun altında... Küçük izler var kulak altımda.
İfademi değiştirecek müdahale yaptırmam. Şanslıyım gözümün altı
torba olmuyor, yüzüm yağlı.
* Alnınız yapılmış gibi...
Yok yaptırmadım. Şanslıyım yağlı cildim olduğu için orada
kırışıklığım yok. Ameliyatım yarım oldu. Çene altını ve gıdıyı
toparlattığınızda yüzünüz gençleşiyor. Dolgu maddeleri kötü yapıyor
suratı, ifadesi hoşuma gitmiyor. Botoks da yanlış biliniyor. Bir
madde var kırışıklıkları gidermek için her yere sıktırıyorlar.
Dudağa sıktırdıkları şey de dudakları öne çıkarıyor, uzuyor
dudaklar. İyi bir boyun ve çene ameliyatı insanı gençleştirmeye
yetiyor. Şeker hastası olduğum için kendime çok dikkat ediyorum.
Uzun zamandır güneşe de çıkmıyorum. Kızarmış şey yemiyorum. Ama
inan her şeyden öte insanın içini iyi tutması lazım. Bu insanın
yüzüne yansıyor.
* Hayatınıza giren erkeklerle sizi Sezen Aksu mu tanıştırdı?
Hep payı vardır. Bir gün evde oturuyorum, sabahın kör vakti Sezen
telefonda, “Hemen bana gel” diyor. Atilla Özdemiroğlu o sırada
ayrılmış, Sezen’le dertleşmeye gelmiş, sabahlamışlar. Sezen de ona
“Tamam sana birini buldum” demiş, telefona sarılmış. Sabah 07.00
gibi... Kalktım gittim, bunlar hiç uyumamış. Orada tanıştık. Yine
yıllar sonra Ankara’dayız. Program yapıyoruz. Ercan (Karakaş) da
izlemeye gelmiş bizi. Sezen inanılmaz iyi bir gözlemcidir, hiçbir
şeyi kaçırmaz. Ercan (Karakaş) için “Bu adam seni izlerken su bile
içmedi, sana sırılsıklam aşık” dedi. O günlerde tanıştık Ercan’la
da... Ben başta politikacı diye hiç istemedim. Hayata bakışım
değişti Ercan’la, evlendik. 14 yıl oldu
* Nasıl değişti?
Benim kendimi taze tutmam Ercan’la ilgili... Hiç umudunu
kaybetmeyen, her şeye güler yüzle ve umutla bakabilen biri Ercan.
Ben tanıştığımızda öyle değildim. Pesimisttim. Birlikte olduğun
insan çok önemli... Ercan hiçbir koşulda moralini bozmayan biri...
Benim son 10 gündür çok ciddi sağlık sorunlarım var. Ben herhalde
evde tek başına olsam sokağa çıkamam, son 15 gündür sürekli
hastanedeyim. Tansiyonum 20’ye 12. Ercan’la hastaneye gidiyoruz
geliyoruz.
Sabah bakıyorum Ercan sanki eczaneye ilaç almaya gitmişiz gibi...
Bu beni çok rahatlatıyor.
İktidar Kürt Açılımı’na hazırlanmadı
* Siz zamanında Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ne gittiniz gezdiniz,
Batman’da kütüphane açtınız. Şimdilerde Demokratik Açılım
konuşuluyor. Bir anda makasla kesilir gibi durduruldu. Ne
düşünüyorsunuz?
30 yıl süren savaş dağdan 40 kişi gelince bitecek değil. Şimdi
benim ilgimi çeken konulardan biri şu: Niye siyasi partilerin
psikoloji danışma kurulları yok? Hepsinin ihtiyacı var. Namık
Volkan’ın kitabını okuyorum(Namık Volkan Amerika’da yaşayan ünlü
bir psikanalist). Kitabın adı “Kimlik Adına Öldürmek.” Bu konularda
araştırma yapanlar, bu konulara kafa yoranlar, işin uzmanları var.
Neden bu insanlardan yararlanılmaz? Bu süreç nasıl tıkanır? Ben
görebiliyorum. Birçok insan da görebiliyor. Analitik düşünen bir
toplum da olmadığımız için hızla karşı karşıya geliyoruz. Her
meselede olduğu gibi çok geniş düşünmediğimiz için bu işlere emek
vermiş insanları dahil etmeden yol almaya çalıştığımız için
tıkanıyoruz. Hep günlük siyaset yapılıyor. Bu çok yanlış...
Neticede bu iş mutlaka çözülmeli. Çok geç bile kalındı. “Kimlik
Adına Öldürmek” çok güzel kitap... “Niye dağdan öyle inilmiyor,
neden böyle konuşuluyor?” İnan bu kitapta var. Ayrıca bu tip
konularda olası olayları sürecin nasıl işleyebileceğini öngören bir
bilim var. Bu mesele yalnız bizim meselemiz değil. Ben yeterince
hazırlanmadıklarını düşünüyorum. Mademki iktidar buna talip oldu, o
zaman hazırlanmalıydı. “Başladım yarın dururum” tazrıyla sorunlar
çözülemez.