Muhterem Nur, Müslüm Gürses'e özlemini anlattı
5 yıl önce hayatını kaybeden Türk müziğinin efsane ismi Müslüm Gürses'in hayat arkadaşı Muhterem Nur açıklamalarıyla duygulandırdı.
Müslüm Gürses'in hayat arkadaşı, sahnenin ve sinemanın
eski yıldızlarından Muhterem Nur, usta sanatçının mezarı başında
Posta'dan Oya Çınar ile buluştu. Nur içini döktü, samimi
açıklamalar yaptı.
İşte o açıklamalardan satır başları:
Kendimi yarım hissediyorum. Onun gibi muhteşem bir insanla
rüyalarımda bile göremeyeceğim kadar mutlu bir hayat sürdüm ama
şimdi burada, bu çukurun içinde yatıyor. Onu çok seviyorum. Müslüm
bedenen öldü ama benim içimde hâlâ yaşıyor. Kocaları öldükten sonra
evlenen kadınları hiç anlayamıyorum. Nasıl yapıyorlar? Bazen
diyorum ki; Allahım, keşke onu tamamen alacağına başka bir kadını
sevip ona gitseydi, içim bu kadar yanmazdı.
KİMSENİN ULAŞAMADIĞI ADAMIN
KARISI OLDUM
Hiç değilse hayatta olurdu. Onu görebilirdim. Bu kadar acı
çekmezdim belki. Çünkü Müslüm en güzel zamanlarımızda gitti. Tam
bütün zorlukları aştık, artık hayatın sefasını süreceğiz derken
gitti. Evimizden gülerek çıktı, hastaneye gülerek girdik ve dört ay
içinde kayboldu, buharlaştı gitti. Tek tesellim herkesin hayran
olduğu o adamla yıllarımı geçirmiş olmam. Kimsenin ulaşamadığı
adamın karısı oldum. Ve ölünce yanına gömüleceğim.
Müslüm’süz bir hayat daha korkutucu. Ben ölümden korkmam.
Düşünmedim de değil. Günahtan korkmasam intihar ederim. Burada, şu
gördüğünüz çiçeklerin altında onunla uyurum. Yalnızlığım,
onsuzluğum daha kötü. O benim en değerli varlığımdı...
KEŞKE ONU HASTANEYE
GÖTÜRMESEYDİM
Keşke onu hastaneye götürmeseydim de evde, yanımda ölseydi.
Mezarına gelince, “Madem gidecektin, beni neden yanına almadın?”
diyorum her seferinde. Sanki beni duyuyor, görüyor gibi... Yanına
gelirken muhakkak süsleniyorum. “Bizi ancak ölüm ayırır” diyorduk.
Öyle de oldu. Ama hep kalbimde. Evim yine onun evi. Her an kapıyı
açıp içeri girecek gibi. Ruhumu onunla aldatıyorum. Bazen
rüyalarımda görüyorum, fotoğraflarıyla konuşuyorum. Sonra
takdiriilahi deyip kavuşacağımız günü bekliyorum. Ne
yapayım...
Müslüm ayık kafayla beni hiç üzmedi. Tanışmamız da film gibi.
Bir turne için Malatya’daydık. Şarkılarını severek dinliyordum ama
yüzünü görmemiştim. Kısa boylu zannederdim. Karşımda uzun boylu,
esmer, gencecik birini görünce bayıldım. Kendim sarışın olduğum
için hasta olurdum esmerlere. O gün yemekte benimle çok ilgilendi.
Ama ben tedbirliydim. “Ay bu şimdi bana yapışırsa ne yaparım?”
dedim. Çünkü aleyhinde çok sözler duymuştum.
YÜZÜME BİR TOKAT
İNDİRDİ
Sahne aldığımız gün ben ‘Bir Garip Yolcuyum Hayat Yolunda’
şarkısını okudum. Meğer kadrodan başka bir hanımefendi o şarkıyı
çok seviyormuş. Gitmiş Müslüm’e “Bir daha bu şarkıyı okumasın, ben
okuyacağım” demiş. Müslüm de geldi bana “Bu şarkıyı bir daha okuma”
dedi. “Seni ne alakadar eder? dedim. “Okumayacaksın diyorum lan!”
deyip yüzüme bir tokat indirdi. Ama nasıl bir tokat, tedavi görmeme
rağmen hala sol kulağım ağır duyar. Onurum kırılmıştı. Özür
dilemesini istedim ama herkes, “Muhterem Hanım, o kimseden özür
dilemez” diyordu.
Ertesi gün odama çıkarken onun odasının kapısının açık
olduğunu gördüm. Bağlamayla ‘Urfa’nın Etrafı Dumanlı Dağlar’
türküsünü okuyordu. Açık kapıya vurdum. Kafasını kaldırmadan “Gir
içeri” dedi. Girdim ama bir yandan da korkuyorum. Kapıyı kapatmadım
ki yine bağırırsa kaçarım diye. Türküsünü bitirdi, bağlamasını
bıraktı. “Dün akşam sizi kırdım, özür dilerim” dedi. Şaşırdım, hiç
beklemiyordum. Koşarak aşağı indim, “Özür diledi” diye
bağırıyorum... Herkes hayretler içinde. Meğer zaten çocukluktan
bana zaafı varmış.