Muhtar’dan Yıldırım’a hayat dersi...
Hayat şimdi değer kazanacak Aziz Yıldırım için... Değer katlanacak... Belki o bir yıl orada yaşanmasaydı, ‘sonsuz özgürlükler ve sınırsız kudretin eşliğinde geçmiş yıllar gibi’ gücü
ADNAN BERK
OKAN
Doğru olduğuna inandığım;
Ya da şöyle söyleyeyim:
Doğru olmasını arzuladığım tarihi
olayları rivayet diliyle yazmayı
sevmiyorum…
Sanki doğruluklarındaki “sihir” kaçacakmış gibi
geliyor bana…
İzninizle sanki olayın canlı tanığıymış gibi aktaracağım…
M.Ö. 335…
Pers
Kralı Darius her gün;
“dünyanın en güçlü ve en mutlu kralı benim”
diyordu çevresindekilere…
Bir gün bir konuk geldi Karadeniz
kıyılarından…
Kral Darius alışıldık repliğini akşam yemeğinde o
konuğun yanında da tekrarladı…
Karadeniz’den gelen konuk, büyük
bir özgüvenle çatalını bıçağını tabağının kenarlarına bıraktı…
Dudaklarının üzerini ve kenarlarını peçete ile yumuşakça sildi…
Gövdesini ve başını dikleştirdi;
“Sinop’ta fıçı içinde yaşayan yaşlı ve bilge bir adam
var” diye başladı konuşmasına…
Bakışlarını Kral Darius’un gözlerinin içine dikip
devam etti;
“O yaşlı adam şöyle diyor; ‘dünyada mutlak güç, mutlak
mutluluk yok… Her şey anlıktır, geçicidir… Kalıcılık son nefeste
belli olur’ ”…
Darius elindeki bıçak ve çatalı öfkeyle masanın üzerine
fırlattı…
“Bu benim gücüme ve mutluluğuma karşı yapılmış en büyük
hakarettir”…
Konuk oralı bile olmadı…
Az önce bıraktığı çatal ile bıçağı eline alıp yemeğine devam
etti…
Ertesi sabah Darius büyük bir orduyla sefere
çıktı…
Karadeniz kıyısındaki Sinop’a
varıp fıçı içinde yaşayan o yaşlı adamı buldu… Konuğunun
söylediklerini aktarıp sordu:
“Sen kimsin ki benim gibi mutlak güce ve mutluluğa sahip
bir kralın yalan söylediğini savunursun?”
İhtiyar
başını bile kaldırmadan verdi cevabını:
“Ben Diyojen; yine de aynı şeyleri söylüyorum… Dünyada
mutlak güç, mutlak mutluluk yok… Her şey anlıktır, geçicidir…
Kalıcılık son nefeste belli olur”…
Darius küstah bir kahkaha atıp Diyojen’in
yanından hızlı adımlarla uzaklaştı…
Ve o Sinop hüsranından sadece bir yıl sonra,
M.Ö. 334’te Kral Darius;
Makedonyalı, henüz otuz yaşında bir kral olan
İskender’in ordularına tacını, tahtını
kaybetti…
O da yetmezmiş gibi hem karısı hem
de kızı İskender’e kadınlık yaptılar…
Darius son nefesinde Sinop’ta fıçı içinde
yaşayan Diyojen’i bulmalarını ve kendisi adına
özür dilenmesini istedi ve ekledi:
“Haklıymış ihtiyar… Mutlak güç ve mutluluk son nefeste
belli olurmuş…”
Ve öldü Darius…
Güçsüz, mutsuz, yenik, ezik bir Kral olarak verdi son
nefesini…
Kendinizi ilah
sanmadan... Yargı "felsefe" yapmaz... |
Reha Muhtar’ın dünkü VATAN’da (03.07.2012) "Hoş geldi özgürlük Aziz Yıldırım için" başlığı altında yayımlanan makalesini okuduktan sonra hatırladım bu tarihi olayı...
Reha Muhtar, Aziz Yıldırım'ın
tahliyesini ve tutukluluk öncesini de hatırlatarak bir yorum
yapıyordu…
Daha doğrusu bir insanlık dersi veriyor, bir trajedi
aktarıyordu…
Tabii ki yorumun bütünü ilgilendirdi beni ama en çok da sonu
etkiledi...
Bakın ne diyordu Reha Muhtar:
"..... Hayat şimdi değer kazanacak Aziz
Yıldırım için...
Değer katlanacak...
Belki o bir yıl orada yaşanmasaydı, ‘sonsuz özgürlükler ve sınırsız
kudretin eşliğinde geçmiş yıllar gibi’ gücü hissederek,
gücü kutsallaştırarak,
güce tapanların arasında kendisini ilah sanarak yaşayacak ve
geçecekti...
Şimdi çilekeş geçen bir yıl, önümüzdeki yıllar için mutluluk ve
dinginlik vaat ediyor...”
Reha birkaç cümlede insanı
anlatıyor…
Kimi uzun, kimi kısa, kimi orta karar hayatı tarif ediyor…
Darius’un hiç yaşamadığı;
Aklının ucundan bile geçirmediği “felâket” diye
tanımlanacak günlerin aslında ne kadar da
“değerli” olduğunu hatırlatıyor…
Bu hatırlatmanın içinde arayan için "pişmanlıklar"
var…
Ve...
Bu birkaç cümle, “iyi insan olmanın gerekliliği"
isimli bir derste anlatılacak kadar değerli...
Ve...
Aziz Yıldırım, Reha Muhtar'ın bu makalesini; ille
de şu son yazdıklarını duvara asmalı; hayatının bundan sonrasında
atacağı her adımda; kuracağı her insani ilişkide kendine
"rehber" edinmeli...
Pardon…
Sadece Aziz Yıldırım değil…
Büyüklük duygusu ve kibir yükü altından ezildiğini fark
etmeyen herkes…