Muhsin Kızılkaya görevine 'ölmek, öldürmek'le başladı...

Eli kanlı katilin samimi olduğunu, olabileceğini ise aklımın köşesine bile getirip de yerleştirmem...

ADNAN BERK OKAN

Sevgili Muhsin Kızılkaya; "akıllı adam" kabul edilip görevlendirildin ama görevine daha başlar başlamaz; "Diyelim ki vatan bölündü. O zaman gel hesabını benden sor. Vurmak istiyorsan boynumu uzatırım. Öldürmek istiyorsan da gel öldür" diyerek başladın...



Çok çok fena!..

MHP'li kimi kafatasçılar
ın bu ülkeye ve barışın geleceğine nasıl da zarar verdiklerini hep birlikte gördük...
İşte o "zalim, vahşi, barbar" ve hatta "yamyam" zihniyetin meydanlarda haykırdığı; "Vur de vuralım, öl de ölelim" naraları; 
asla barıştan yana olmayan; 
tek hedefleri, bu ülkede yaşayan sadece bir etnik gurubun "soyluluğunu"kabul ettirmek olanların elini güçlendirdi...
"aptalca" çığlıklar bugün nasıl da istismar ediliyor.… 
Kim tarafından?..
Meselâ, Akıllı(!) adamlığını sadece Kürtlerden yana kullanan; sadece Kürtlerin hassasiyetini gözeten; 
Türklere ise "zalim düşman" gözüyle bakan Muhsin Kızılkaya tarafından...
"Akıllı İnsan" seçilen Muhsin Kızılkaya; bu ülkenin ana muhalefet partisine"tavşan boku" diyor, diyebiliyorsa hangi barış?..
Hangi uzlaşma?..
Ana muhalefet partisini "tavşan boku"na benzeten "Bu akıllı(!) adam" barış için değil; daha çok kin, daha çok nefret, daha çok öfke için halay çekiyor adeta...
Çok fena!..
Hem de çok çok fena!..
 
 



Hayret bir şeysin be Muhsin kardeş!..
Geçekten "hayret" bir şeysin...
Ne yani;
her sorunun çözümünü mutlaka ölmek veya öldürmekte arayan senin bu zihniyetin mi barış yapacak?..
Kendi düşüncelerine "kutsallık" atfeden ama belki de inanmadığı halde salt muhalefet yapmış olmak için "sürece karşı gibi" duran ana mulalefet partisine "şu CHP tavşan boku gibi... Ne kokar ne bulaşır" diyerek mi kuracaksınız bu barışı?.. 
CHP'ye (haliyle bütün CHP'lilere) "hakaret" etmek yerine neden "yanlış" düşündüğünü ve yanlışlarının neler olduğunu söylemek varken niye bu şiddet?..
Niçin bu celâl?..

Sevgili Muhsin kardeş;
Sen muhalefetin "samimiyetsiz" olduğuna inananlardansın...
Oysa;
"Samimiyet Barometreliği" yapacağına keşke gerçek bir akıllı adam gibi "yanlışlık barometreliği" yapsan...
Keşke CHP sözcülerinin yanlışlarının neler olduğunu bütün kamuoyunu ikna ederek gösterebilsen...
Hem;
de ki muhalefet savunmalarında samimi...
De ki sonunda ülke gerçekten de bölündü (ki bendeniz bölünme olacağına asla inanmayanlardanım);
İyi de Muhsin;
seni öldürünce bölünmüşlük sona erip yeniden bir ve bütün mü olacağız?..
"Hayret bir şeysin" derken işte bunu söylemek istedim...
Her sorunun çözümünü ölmek veya öldürmekte arayışını eleştirmek için...


Cenaze levazımatçısı

Yahu kardeş;
Senden istenen; Erkan Yolaç'ın "evet-hayır" oyununda olduğu gibi; "ölmek, öldürmek" kelimelerini hiç kullanmadan insanları barışa doğru teşvik etmendir...
Ama sen daha ilk gün, "ölmek" ve "öldürmek" fiilleriyle başladın işine...
Red Kit'teki cenaze levazımatçısı gibi olduğunun farkında değil misin?..

Ve sevgili Muhsin kardeş...
Şunu da sen söylüyorsun:

"Birileri diyor ki ben silah bırakıp ülke dışına çıkacağım. Ateş de etmeyeceğim. Ülke de bölünmeyecek. Talepde bulunmuyorum diyen bir taraf var. Yapılacak tek şey bunun samimiyetine inanmaktır." 


Olabilecekler!..

Taraf 
gazetesi manşet haberde şöyle diyor:

“Çekilme silahsız… Tarih 1 Mayıs”…

Kalıcı barışı en çok isteyenlerin başında gelsem de, 8 yıl önce bugünleri romanlaştırsam da bir konudaki fikrim değişmedi, 
değişmez…
8 Yıl önce yazdığım romanda 2012 yılı Kasım ayını anlatırken; şehit analarının barışa nasıl ikna edildiklerini, Öcalan’ın kalıcı barışa katkısını anlatıyordum ki romanda geçen Öcalan açıklaması geçenlerde okunan mektubunda yer alan cümle ile aynı idi:
"Bir ve bütün Türkiye cumhuriyetinde eşit haklara sahip yurttaşlar olmaktan başka bir şey istemiyoruz"
Ve aynı romanımda bu açıklamadan sonra terörist gurupların kaçmalarına göz yumulmuyor; dışarıdakiler dâhil 
hepsi gelip teslim oluyorlardı…
Ama…
Bu arada hükümet parlamentoyu asla devre dışı bırakmıyor, bütün her şey kanunlarla düzenleniyordu…
Bugün; bu sürecin kanunsuz yapılmasına elbette göz yumamam…
Oysa;
Taraf’ın manşeti açıkça; eline Mehmetçiğin kanı (sıradan birinin de olabilirdi) bulaşmış binlerce “katilin, caninin, vahşinin” ellerini kollarını sağlayarak “kaçmalarına göz yumulacağını” ilân ediyor…
Bu bir
 suç duyurusudur…
Eğer devletin resmi görevlileri bu kaçışa göz yumarlarsa bu bir felâket olur…
Ya da;
Bütün cezaevlerinin demir kapıları açılmalı herkes af kanununa gerek görülmeden özgür bırakılmalıdır…
İlle de paşalar…
Bir an önce, saniye vakit kaybetmeden özgürlüklerine kavuşturulmalıdır…
Aksi halde olacakları düşünmek bile istemiyorum… 


Hayır kardeşim hayır...
Ben sadece ve sadece "hukukun üstünlüğü" ilkesine inanırım...
Eli kanlı katilin samimi olduğunu, olabileceğini ise aklımın köşesine bile getirip de yerleştirmem...
Ben, her şeyin hukuka uygun olmasını isterim...
Silahını da bıraksa bir katilin, bir zalimin, bir suçlunun elini kolunu sallayarak kanundan kaçmasına göz yumamam...
Yumabilecek kadar mezhebi geniş olsaydım son beş yıldır en çok da; bu ülkeye gerçekten hizmet etmiş, tek kişinin bile burnunu kanatmamış ama darbe yapmaya niyetlenmiş paşalar için "ey Devlet şu paşalara göz yumun da kaçsınlar!" diye yazardım her gün...
Ama yazmadım...
"Yargılanacaklar, madem iddiaları pekiştiren kimi somut deliller var; yargılanmalılar" dedim durdum...
"Ama, adil yargılanmalılar"...

İşte bu hukukun üstünlüğü ilkesine duyduğum sadakatimdir ki günlerdir Parlamentoyu yeni bir "infaz kanunu" hazırlaması için göreve davet ediyorum...
Çünkü...
Bugün; bütün düyanın gözleri önünde silahlarını bırakarak da olsa yargılanmaktan bizzat devletin istihbarat teşkilâtı tarafından kurtarılanlar gelecekte "kötü örnek" olacaklardır...
Bu bir içtihattır...
Yarın eli kanlı her katil, "Kürt katillere uygulanan bana da uygulansın" derse ne olacak?..
Ne yani?..
"Biz sadece Mehmetçikleri öldürenlere karşı hoşgörülüyüz; hasmını öldürenlere değil" mi diyeceksiniz?..


Kan ve gözyaşı...

Sevgili kardeşim;
Bu ülkede "ben Kürt'üm, elimdeki silahı bırakacağım ama ey devlet sen de bana göz yum; ben gidiyorum" deme hakkı sadece Kürtlere verilecekse "eşitlik" bunun neresinde?..
Ve sen hani "Kürtler de en az Türkler kadar eşit" olsun diyenlerdendin..
O halde buyur!..
"Mehmetçikleri katleden Kürt gençlerinin nasıl ki herhangi bir kanun çıkarmadan kaçmalarına göz yumuyorsanız; 'Türküm' diyen her katil için aynı hoşgörüyü gösterin" de...
Diyebilir misin?..
Tabii ki diyemezsin...
O halde Mehmetçiği şehit edenler için böyle bir kanunsuzluğu nasıl isteyebiliyorsun?..

Sevgili Muhsin kardeş;
Barış iki taraf arasında yapılır...
Barış taraflardan birini yüceltir, diğerini ise cüceltir ise; onun adına "barış" değil; "savaş tohumu ekimi" denir...
Hasatı ise "kan ve gözyaşı" olarak yapılır...
Bilmiyorsan öğren...
Daha doğrusu, gerçekten de "Akıllı adam" isen bilmen lâzım...
Gözlerinden öperim

Adnan...



Benden hatırlatması...

Ben, "parlamentoyu dışlamayın; kamuoyunu, devletin ırkları 'Kürt' olduğu için kimi katillerin kaçışlarına göz yuman bir kurum olduğu fikrine alıştırmayın" dedikçe itirazlar geliyor...
Neymiş; Türkiye’de "örtülü operasyon" yapma yetkisi sadece MİT’e veriliyormuş...
Yahu bunun adı "örtülü operasyon" değil ki...
Operasyon, "suç örgütlerine karşı" yapılır...
Burada ise suç örgütlerinin operasyonlarına göz yumuluyor...
Çünkü "geri çekilme" terör örgütüne operasyon değil, terör örgütünün operasyonudur...
Yani;
"gizli operasyon yapma yetkisi olduğu için geri çekilmede genelkurmay ve emniyet değil MİT kullanıldı" demek kanuna karşı hile yapmaktır...
Hilekârları suçlu olmaktan kurtarmaz...
Benden hatırlatması...

Not:
Eğer bir suç örgütünün kaçış operasyonu MİT'in gözetiminde olduğunda "suç" sayılmıyorsa o halde emekli/muvazzaf paşalar ve subaylar da MİT gözetiminde "sıvışsınlar"... 
 

adnanberkokan@gmail.com