Muhalif gazeteciler Kabataş tuzağına mı düşüyor?

Gezi olayları sırasında Kabataş'ta yaşanan taciz olayını yalanlamak için seçilen yöntem akla mantığa sığmıyor

Gezi olayları, Türkiye'nin karşılaştığı en ciddi akıl tutulmalarından biri olarak tarihte yerini aldı. Ne yazık ki, Beyoğlu Belediyesi ile çevreci sivil toplum örgütlerinin arasında kalması ve karşılıklı diyalogla çözülmesi gereken basit bir çevre eylemi öyle büyütüldü ki uluslararası haber kanallarından tüm dünyaya 'Türkiye yanıyor! Türk Baharı başladı. Sokaklarda insanlar birbirini kesiyor!" türevi uydurma haberlerle duyurulunca, Türkiye'nin uzun yıllar sonunda zar zor elde ettiği ekonomik güvenli liman imajı da yerle bir edildi.

Hadisenin, "bu parktaki ağaçlar kesilmesin" gibi basit bir çevreci istekten, hükumet istifa etsin, başbakan görevden çekilsin, havalanı yapılmasın, liman yapılmasın gibi, ancak savaş sonrasındaki ateşkes süreçlerinde ülke liderleri arasında söz konusu olabilecek dev pazarlıklara çekilmek istenmesi de, Gezi Olayları ile ülkenin iç savaşa sokulmak istenmesinin ispatı gibi bugün karşımızda duruyor.

Gezi'ye destek veren gazetecilerin, "Ben Kabataş'ta gezi protestocuları tarafından tacize uğradım,"  iddiasındaki bir kadını sorgusuz sualsiz yalancı ilan etmeleri ve protesto eylemleri için orada bulunan on binlerce insanın her birine tek tek kefil olmaları, aklın ve mantığın kabul edemediği bir çıkış olarak bugünün gazetelerin en önemli köşelerinde önümüzde duruyor.

Kabataş Tacizi tartışmaları ne zaman alevlense, o gün orada bile olmayan, orada olsalar bile meydanlardaki binlerce insanın her birinin her an ne yaptığını kontrol etme şansı olmayan gazetecilerin, sokaktaki herkese tek tek kefil olması, halk arasında büyük tepki topluyor.

CHP'nin ve CHP seçmeninin ceza yasasındaki varlığına hiç itiraz etmediği ve kadınlara karşı pozitif ayrımcılık olduğu için canla başla savunduğu, "tacize uğradığını iddia eden kadın, sorgusuz sualsiz haklıdır," hükmünü bile görmezden gelen bu tavır ve 'Kabataş Tacizi bir yalandır, oradaki insanlar böyle bir şey yapmaz, onların hepsi iyi çocuklar,' söylemi, adalate büyük önem veren Türk insanının vicdanında büyük bir adaletsizlik örneği olarak hüküm giyiyor. 

Muhalif köşe yazarları, Erdoğan'a vurmak için 'Kabataş Tacizi bir yalandır,' diye çıkış yaptıkça, insanlarımız 'Nasıl bu kadar emin oluyorsunuz?' sorusuna sarılıyorlar ve cevap da alamıyorlar.

Dolayısıyla, sokaklara çıkıp sloganlar atarak İslami söyleme sahip siyasi bir hareketi devirmeye çalışan ve o hareketin siyasetçilerinin istifa etmesini isteyen kızgın kalabalıkların elinde bebeğiyle aralarından geçip evine gitmeye çalışan türbanlı bir kadına sataşmaları, bu sırada da İslami söylemlere sahip siyasetçilere olan öfkelerini bu kadından çıkarmaya çalışmaları halkın gözünde hiç de olanaksız görünmüyor. 

Oysa, köşe yazarlarının iktidarı yalancı çıkarmak için bu akıl ve mantık dışı yönteme sırtlarını dayayarak Gezi Olayları'na katılan her protestocu'ya tek tek kefil olmaya kalkışmak yerine,"her kitlenin içinde kendine hakim olamayan, yanlış yapan, öfkeyle hareket edip haklıyken haksız duruma düşebilecek insanlar çıkabilir. Oradan geçip evine gitmeye çalışan bir kadına, türbanlı olduğu için saldırıda bulunulmuş, sözle taciz edilmiş, hakaret edilmişse bunu tasvip etmek, onaylamak mümkün değil, Gezi Ruhu ile bir araya gelen tüm o insanlara bu suçlamayı yöneltmek haksızlıktır," argümanı ile çıkış yapması çok daha tutarlı, çok daha mantıklı ve üstelik Türkiye toplumunun vicdanında daha doğru bir tutum olacaktır. Ancak ne yazık ki, köşe yazarlarının tartışmalarında bu duruşa rastlamak mümkün olmuyor.

Tarafların birbirini sürekli yalancılıkla suçladığı, iki seneye yaklaşan bu tartışmanın artık halkın mantığı ve vicdanı ile alay etmeyen, adil bir düzleme girmesini umuyoruz.