Muhafazakâr değil, Tutucu...
Türkiye’de “Muhafazakâr medya” yok… Bir zamanlar Kemal ılıcak’ın Tercüman gazetesi “Muhafazakâr”dı…
B. Ahmet Yavuz kardeşimiz yazılarına ara verdi ama iki ay kadar önce ortaya
attığı “Muhafazakâr gazeteler neden başaramaz?” sorusu ve tezi hâlâ
tartışılıyor…
Bugün de dalmış
tartışmaya…
Albayrak işi taaa cumhuriyetin kuruluş dönemine taşımış…
Şu tespitte bulunmuş:
“Muhafazakâr kesim iktidardan,
iktidarın getirdiği nitelikli yaşam tarzından, yaşamını sürdürecek
asgari şartlar dışındaki her türlü lüksten, itinayla uzak
tutulmuştur.”
Ben burada hemen bir itirazda
bulunmak istiyorum...
Türkiye’de
“Muhafazakâr” kelimesi, “tutucu” kelimesi ile
karıştırılıyor…
Türkiye’de “Muhafazakâr medya”
yok…
Bir zamanlar Kemal ılıcak’ın
Tercüman gazetesi “Muhafazakâr”dı…
O da çöküp gittikten sonra
muhafazakâr medya kalmadı…
Şimdi SABAH, Tercüman’ın
yıldızının en parlak olduğu dönemlerin Tercüman’ı olma yolunda
çabalıyor…
Öyle; arka sayfa güzeli ayaklarına
yatmadan kadından, sinemadan, tiyatrodan, müzikten hâsılı, sanatın
her türünden bilgi veriyor okurlarına…
Siyasette “çok
sesli”…
Milliyetçi Muhafazakâr
da var, Müslüman Demokrat da…
Halen sol ideoloji olabileceğini
iddia eden de var; Liberal felsefelerin sınırsız özgürlük olduğunu
savunan da…
Eğer idari yönetim, gazete
yönetimini rahat bırakırsa Türkiye’nin gerçek manada “Muhafazakâr”
gazetesi SABAH olacaktır…
Ama “bırakılırsa”…
Peki…
“Kendilerini Muhafazakâr diye
tanımlayanlar hangi türe giriyor?” diye
sorarsanız söyleyeyim: “Tutucu”…
Sıkıntı işte orada
başlıyor…
Gerçek manada “Muhafazakâr” bir
yayıncılık olmadığı, “Muhafazakâr” olduklarını açıklayanlar ise hem
“Tutucu” ve hem de az satan oldukları için durum
karıştırılıyor…
Halkın % 75’inin “Muhafazakâr”
olduğu bir ülkede; onun istediği "Gerçek
Muhafazakâr" gazete sayısı 1 (Bir)…
O da 400 bin barajını uzun bir
aradan sonra daha yeni aştı…
“Muhafazakâr” gazete olmadığı için Türkiye’de yazılı basının okuru çok
az…
İngiltere’nin “Efsane” başbakanı Bayan Margaret Thatcher, “Demir
Lady’nin anıları” adlı kitabının 12. sayfasında şöyle
diyor:
“İnsan önerir ve kararı Tanrı
verir”.
Muhafazakâr felsefe
işte budur…
Hem Protestan ama hem de
inançlı…
Hem çağın gereklerine uygun
sekuler bir yaşam…
Hem kadere iman…
Mevlâna da
Mesnevi’sinin bir yerinde şöyle anlatır:
“İki parmağını iki gözünün üstüne
koyarsan bir şey görebilir misin?..
İnsaf et!..
Sen görmüyorsun diye dünya yok
değildir…
Kaldır parmaklarını gözlerinin
üstünden…
Ne istiyorsan gör…”
“Tutuculuk” iki parmağını gözünün üstüne koyup olan biteni görememekten
şikâyet etmektir…
Muhafazakârlık ise gözleri açık tutmak, dünya şartlarına uyum sağlayarak
“iman” etmektir…
Onun için İngiltere’deki
“Muhafazakâr Parti”, hiçbir zaman eski “İşçi Partisi” kadar
“Tutucu” olamamıştır…
Onun için İngiltere’deki
“Muhafazakâr Medya”, “Tutucu Sol Medya”nın hep önünde
gitmiştir…
Sıkıntımız İngiltere tarzında
Muhafazakâr olamamaktır…
Medyamızın sıkıntısı da
buradadır…
Siyasetin sıkıntısı da
buradadır…
Ak Parti gerçekten Muhafazakâr
Demokrat bir parti olma niteliğini kanıtladığı gün oyları % 60 a
yaklaşacaktır…
Bilmem anlatabildim
mi?..
Not: SABAH'ın "Gerçek
Muhafazakar Demokrat" gazete olduğunu (Ekrem Dumanlı'nın
yönettiği ZAMAN'ın neden "Tutucu" olduğunu da) o kadar güzel
anlatıyor ki...
adnanberkokan@gmail.com