Müge Anlı Çankaya'ya çıkacak!
Kendi türünde televizyonda tek… Programı "Tatlı Sert" rakip tanımıyor ve barındırmıyor. Müge Anlı Takvim gazetesinden Arda Uskan'a konuştu...
Kendi türünde televizyonda tek… Programı "Tatlı Sert" rakip
tanımıyor ve barındırmıyor.
Televizyonculuğun ve gazeteciliğin alt yapısından gelen Müge Anlı,
bugünlerde hukuk üzerine yüksek lisans yapıyor. Programının adı
gibi hem tatlı, hem sert…
Anlı, Takvim gazetesinden Arda Uskan'a konuştu...
Tatlı Sert programı hayatını değiştirdi mi?
Ben yirmi yıllık televizyoncuyum.
Ama seni kamuoyu önce Şenay Düdek'le yaptığın magazin ağırlıklı programla tanıdı. Sonra Pakize Suda ile… Oralardan buraya atlamak fikri nasıl gelişti?
Bu 'neden saçların ağardı' diye sormak gibi bir şey. Yaşayan bir organizma, gerçekten çalışıyor ve yaşamaya, hayatı algılamaya devam ediyorsa, hayatının üzerine hep bir tuğla koyar, o tuğlalar da sizi hep bir yerlere götürür.
'İşim, hayatımdır' diyorsun yani…
Ben yaşıyorum, çalışıyorum. İzleyici de beni bu yöne götürdü diyebiliriz. 'Sadece bunu yapacağım' diye bir şey yok. Bundan sonra da aklımda başka başka şeyler var. Yaşadığım sürece üretmeye devam edeceğim. Pek çok kişi bu soruyu soruyor, ama neden sorduklarını aklım almıyor.
Benim aklım alıyor…
Benim almıyor, sorulmaması lazım aslında. Her insanın böyle olması gerekir. Şimdi Hukuk Fakültesi'nde yüksek lisans yapıyorum. Bir sene sonra inşallah doktoraya başlayacağım. Akademik kariyer yapmak istiyorum. Bununla ilgili açıklamak istemediğim başka projelerim var çünkü... Beş altı yıl sonra yine "Neden böyle" diye soracaklar. İşte şimdiden alt yapısını hazırladığım için öyle olacak. Durmuyorum ki sabah 06.00'da kalkıyorum 22.00'a kadar okula gidiyorum. Neden sabah 06.00'da uyanan bir insan programını bitirdikten sonra akşamın 22.30'una kadar okullarda? Çünkü geleceğe dair bir yatırım yapıyor. Bu insana 'neden böyle oldu denince…' Anlatabiliyor muyum?
Bazen da yanlış anlaşılıyorsun. Mesela canlı yayında bir kız çocuğuna acımasızca 'babasının üvey olduğunu' söylenmişsiniz diye eleştirildin. Oysa ben izlemiştim, çocuk bunu üç aydır biliyordu. Suçlayanlara neden cevap vermedin?
Cevap vermeyeceğim de… Bazı insanlar konuşurlar, bazı insanlar konuşulur. Ben konuşulmayı tercih ederim. Çünkü beni izleyenler gerçeği biliyor, onun için içim çok rahat. Ama yanlış yaptığım bir şeyde de çıkıp aslanlar gibi özür dilemesini de bilirim.
Programının bazı bölümlerini -bölümler diyorum gerçekten bazen cinayet dizisi gibi ve heyecanla izliyorum- sen bir dedektif gibi çalışıyorsun. Etik kaygılar nerede başlıyor, nerede bitiyor?
Ben dedektifçilik değil gazetecilik yapıyorum.
Peki nasıl bir yerde durursun? Diyelim ki öyle bir şey geldi ki reytingleri patlatacak, sınırın nedir?
İnsan olmak! Reyting alacak öyle şeyler oldu ki ve özel hayatları dikkate alarak o kadar çok şeyi geri çevirdim ki! Münevver Karabulut olayında bile kimse kusura bakmasın, babasının psikolojisinin bozulduğunu ve artık canlı yayınlara çıkmaması gerektiğini ilk söyleyen benim. O yayına bağlanmak isterken "hayır" diyen bendim ama baba, o sırada bütün ana haberlerdeydi. Benim etik anlayışım bu. Ayrıca şunu da anlamıyorum, oraya gelenler memnun, emniyet memnun, vatandaş memnun, kim memnun değil?
Polisle işbirliği içindesin?
İşbirliği içinde değilim. Sadece gazeteci olarak görevimi yapıyorum. Gelen ihbarları oraya yönlendiriyorum. Buna işbirliği denemez, o başka bir şeydir,
Programa çıkartmayıp da emniyete bildirdiklerin oluyor mu?
Tabii olmaz mı? Önemli olan program değil, oraya gelen insanın işi çözülsün. Onlar içi yanmış, çoğu okuma yazma bile bilmeyen insanlar. Oraya geliyor ve yardım istiyorlar. Bana gelene kadar bütün çarelerini tüketmişler. Hemen hepsiyle aylarca görüşüyorum. Programa çıkarmadığımız halde yardımcı olduğumuz vatandaşlarımız var. Ben her zaman birini kapıdan çevirirsek işimizin ters gideceğine inanmışımdır.
Bu gerçekten zor bir iş. Ekranda dertleri paylaşmak, izleyici ile ilişkiyi sıcak tutmak, güven sağlamak ve çözüme ulaşmak… Bunun için insanın çok donanımlı olması gerekiyor. Senin donanımın nereden geliyor, nasıl bir kızdın mesela, birikimini nasıl sağladın, ideallerin neydi?
Başbakan olacaktım…
Neden vazgeçtin?
8-10 yaşlarındaydım, Türkiye'nin ilk kadın başbakanı olmak istiyordum. Tansu Çiller başbakan olunca hayallerim yıkıldı, bunun üzerine vazgeçtim.
İkincilik de fena değil gibi…
Hayır ikinci olmayı sevmem. Şimdi kadın Cumhurbaşkanımız yok mesela!
Bu durumda hep 'kahkahalar' diye yazarlar ama ben sevmem pek. Bu nedene şu arada çok güldüğümüzü yazmak zorundayım ki şaka olduğu anlaşılsın!
Şaka olduğunu kim söyledi?
Pes diyor ve devam ediyorum. Nasıl bir öğrenciydin?
Çok çalışkan, inek tabir edilen cinsten… Beşinci sınıfı bitirene kadar yerli yabancı okumadığım klasik eser kalmamıştı. Hala sürekli okurum ve hala ders çalışmayı çok severim.
Bu soruyu magazinden gelen birinin rahatlığı ile soruyorum, küçümsediğimi sanma, en son Vatan'ın magazin yönetmeniydin. Bu alana girmen nasıl oldu?
İşini iyi yapan bir magazin gazetecisini zaten kimseye küçümsetmem. Sokakta yürürken gideyim de magazinci olayım demedim. Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi'ni dereceyle bitirdim. Kanal 6' da yönetmen yardımcılığı yaparken Kenan Erçetingöz bir magazin dergisi ve programı hazırlıyordu. Onunla çalışmaya başladım ve magazinle tanışıklığım onun sayesinde oldu. O yıllardan bu yana yazılı ve görsel basındaki çalışmalarımı bir arada yürüttüm. O yıllarda ünlüler dünyasının yaşamıyla ilgili haberler yapıyordum. Şimdi ise daha bizden insanlarla beraberim. En büyük fark yardım edebildiğim noktada yaşadığım duygusal tatmin…
Ekibine karşı nasılsın? Baş öğretmen gibi misin, korkarlar mı senden?
Onu onlara sorun. Hiç sanmıyorum neden korksunlar ki benden?
Benim ödüm koptu da…
Neden? Tarz olarak sert mi buldunuz beni?
Hayır, biraz fazla akıllı…
Teşekkür ederim ama bu bir erkeğin bir kadının yelkenleri suya indirmesi için söylediği sözlerden biri, fakat yemezler…
Keşke yapmasaydın dediğin bir şey oldu mu, yoksa burada da mı mükemmelsin?
Mükemmelliği kabul etmiyorum. Ama hiç olmadı. Keşke şunu yapmasaydım dersem kendime hakaret etmiş olurum. O an öyle gerekiyormuş, öyle davranmışım. Ne yaptımsa kendi irademle yaptım…
Şimdi kimseye hesap da vermezsin!
Kime ne hesap vereceğim ki! Hesabını vereceğim bir Allah var, bir de kendim.