Mısır Darbesi için Türk medyası ne diyor?
Mısır'daki askeri darbe Türkiye medyasında da en çok konuşulan konulardan biri. 10 gazeteden 17 köşe yazarı gündem için ne dedi?
GAZETECİLER.COM
- 10 gazeteden 17 köşe yazarı gündem hakkında
yazdı, Mısır'da ordunun hükümete el koymasının Türkiye ve Dünya'ya
yansımalarını değerlendirdi.
İşte bugün yazılan köşe yazılarından yapılmış bir Mısır Darbesi derlemesi:
İşte bugün yazılan köşe yazılarından yapılmış bir Mısır Darbesi derlemesi:
Ali Bayramoğlu – Yeni Şafak
Mısır’ın 27 Mayıs’ı…
Mısır açısından en büyük talihsizlik, Arap Baharı'nın siyasi
performans eksikliği değildir, yeniden askeri darbedir, yeniden
asker meselesidir.
Türkiye'yle karşılaştırmak gerekirse manzara akla 27 Mayıs'ı
getiriyor. 'İktidar başarısız ve demokratik değil çığlıklarıyla'
karşı siyaseti değil darbeyi çağıran, alkışlayan kesimler,
akademisyenler, gazeteciler, siyasiler ve olana bugün Mısır
örneğinde olduğu gibi darbe demeye dili varmayan Batı…
Mısır Genelkurmay Başkanı Sisi'nin 'Halkın orduyu göreve davet
ettiğini hissettik…' sözleri ile 1961 Anayasası'nın başlangıcında
yer alan 'Meşruluğunu kaybetmiş bir iktidara karşı direnme hakkını
kullanarak 27 Mayıs 1960 devrimini yapan Türk milleti…' sözü ne
kadar birbirine benziyor.
İbrahim Karagül – Yeni Şafak
Tahrir kirlendi, yüz kızartıcı bir hal
aldı
Tahrir bir isyandı. Zulme karşı ayaklanmaydı.
Bir arayıştı. Özgürlük adına başkentleri harekete geçiren bir
dalgaydı.
Kahire'den, İskenderiye'den başkentlere ulaşıyor, kitleleri
harekete geçiriyordu.
Derin bir değişimin ismiydi Tahrir.
Yirminci yüzyılın otoriter rejimlerini yerinden eden, bu
yüzyıla dalgasını vuran bir söylemdi.
Kitleler ilk kez sokaklara iniyordu, artık sokaklar çok şeyi
değiştiriyordu.
O meydanda, şimdi tanklar dolaşıyor.
O meydandakiler şimdi tankları, üniformaları alkışlıyor.
O meydan şimdi, darbeyi, darbecileri, cuntayı kutsuyor.
Bundan daha büyük hayal kırıklığı, bundan daha yüz kızartıcı
bir sonuç olamazdı.
[page_end]
Kerim Balcı – Zaman
Kerim Balcı – Zaman
İhvan nereye gider?
Mısır’dan gelen İhvan liderlerine yönelik cadı avı haberlerine
bakılırsa daha da sarsacak. Sadece Mısır’ın kendi İhvan tabanı
değil, Suriye’den Cezayir’e kadar bütün bir İslam coğrafyasında
İslamcı siyaset yapan hareketler sarsılacak.
İlk sarsılma, sandığa ve demokrasiye olan güvenin
sarsılmasıdır. Bugünlerde “sandık demokrasisi” diye aşağılanan
demokrasi Mısır’da olan, İhvan’ın tanıdığı ve bildiği tek
demokrasidir. Orada burada “seçilmek yetmez” diye konuşanlar, İhvan
tabanını sandıktan ve siyasal mücadeleden soğuttuklarını
anlamıyorlar. İhvan’ın sandığa karşı alternatifi liberal demokrasi
değil, silahlı mücadeledir. Önlerinden sandık alındığında
gidecekleri yön kuşatıcılık ve diyalog değil, çatışmacılık ve iç
savaştır.
Hükümet olsa dahi iktidar olamayacağını öğrenmiş bir İhvan
yeniden seçilmek için neden uğraşsın ki? Dış şartlar her ne olursa
olsun, İhvan demokrasiden kendi duruşu bunu gerektirdiği için
vazgeçmemeli. İhvan’ı Tahrir günlerinde meydanlara inmedikleri için
alkışlamıştık. Şimdi siyasetten, sandıktan vazgeçmezlerse
alkışlayacağız.
Hüseyin Gülerce –
Zaman
Mısır’daki darbenin anlattıkları
İslam coğrafyası, iki asırdır Batı’nın sömürge zihniyetine
karşı kendini arıyor. Bu, kendisi olmadan, kendi mana kökleri
üzerinde ayağa kalkmadan beyhude bir arayış. Kendini arıyor ama
kendinden haberi yok. Batı’yı iyi bilmiyor, İyi analiz edemiyor.
Bir de kurt gövdenin içine girmiş. Despot yönetimler, baskı
rejimleri halkların ensesinde boza pişiriyor.
Bunun tek bir sonucu oldu. İslam coğrafyasındaki bütün
arayışlar, birer tepki hareketi doğurdu. Ne kadar güçlü olursa
olsunlar, tepki hareketleri denge gözetemezler ve dengeyi
koruyamazlar… Toplumun önemli bir kesiminde endişe, güvensizlik,
karamsarlık ve tepki doğururlar. Hâlbuki esas olan müspet
harekettir. Dinin özündeki adalet, emaneti ehline verme, istişare,
herkesi kucaklama, mülâyemet ile hareket etme, hatta Batı
demokrasilerinde olmayan şefkat, merhamet, Allah’ın rızasını
gözetme öne çıkarılmalıdır. Müslüman Kardeşler teşkilatına
(İhvan’a) ve diğer İslami hareketlere kaynaklık eden kanaat
önderleri, sadece tepkiden bahsettiler. Problemi insanda çözmeyi
tercih etmediler, edemediler. Mısır’da mesela Müslüman Kardeşler,
iyi organize olmuş bir muhalefet hareketiydi ama iktidara
hazırlıklı değillerdi. Halk tabanında vardılar ama başka bir yerde
yoktular.
Bir yalancı Arap Baharı’ndan sonra kendilerini iktidarda
buldular. Yapabilecekleri tek şey vardı, ona da yanaşmadılar.
Mursi’nin son dakikada talep ettiği uzlaşmayı, en başta
yapabilirlerdi. Laik kesimle, liberallerle, dünya ile diyalog ve
uzlaşma yolunu açabilirlerdi. Paylaşmayı başlatabilirlerdi. Herkesi
kucaklayarak güzel bir sayfa açabilirlerdi. Ne Mısır’ın
dinamiklerini önemsediler, ne Batı’yı kaale aldılar.
[page_end]
Ali Topuz – Radikal
Darbeli demokrasinin darbeyle imtihanı
Siyasal İslam, “Batıcı milliyetçilik” hariç her tür
milliyetçiliği soğurarak barajları, bendleri aştı geldi iktidara
oturdu. “Demokratik açı”dan helal prosedürlerle. Fakat, o
dışlananlar, kendi sevdikleri deyimle “zenciler” iktidara gelince,
o dışlayıcı barajı yıktılar mı? Ne gezer! “Ne güzel işte,
çalışsınlar geçsinler” cinliğiyle savunulduğunu gördük en son;
cümlenin devamı da Napolyonca gelir: “Ulusal (az farkla, milli)
egemenliğe saygı için…” Ortası da Rossiter’cedir az: “Demokrasimiz
için elzem…”
“Mısır için ne diyorsun, lafı gargaraya getirme” diyecekler
çıkarsa diye, diyeyim: Tahrir’de ilk çıkan ses çok hoştu: “Defol,
Mübarek!”
Hâlâ da geçerli: “Mübarekler, defolun.”
Gene memlekete dönelim: Darbelere ve darbecilere küfredenler,
hazır hepimiz ayaktayken, şu barajı da kaldırıverseniz…
Orhan Kemal Cengiz – Radikal
Tahrir'de tecavüz, darbe, Türkiye'de
demokrasi
Çok şaşırtıcı bir şekilde, Türkiye’de demokrasi ile seçim
sonuçlarını birbirine eşit gören bir anlayışın olduğunu
gözlemliyorum. Yani bir parti oyların yarısını almışsa, dilediği
her şeyi yapmak onun hakkı ve diğer herkes bir dahaki seçime kadar
ağzını kapatacak.
Demokratik olarak seçilmiş iktidarla yöneticilerin demokrat
olmasını karıştırıyor insanlar. Bunların arasında ne fark var
diyenlerin, sadece Türkiye’de medyanın içinde bulunduğu içler acısı
duruma bakmaları yeterli oysa. Bugün iktidar, kendisine koşulsuz
bir şekilde destek verenleri danışman yapıyor, köşelendiriyor,
dostane eleştiri getirenleri dahi işlerinden ediyor. Demokratik bir
ülkede bunlar olabilir mi gerçekten? Medyanın bu kadar muazzam bir
kontrol altında tutulduğu bir demokratik ülke örneği var mı
dünyada?
Bütün hayatlarını Türkiye’de darbelerle mücadele etmek için
harcamış Mehmet Altan’dan Hasan Cemal’e onlarca kalem, bu hükümet
zamanında merkez medyada yazamıyor. Daha dün Kürşat Bumin Yeni
Şafak’tan kovuldu. Bu geldiğimiz durumun çok acayip bir durum
olduğunu gerçekten göremiyor musunuz?
[page_end]
Fatih Çekirge – Hürriyet
Yeter artık
İşte o Mısır...
Arap Baharı’nın Tahrir Meydanı’nda filizlendiği günlerden
şimdi nereye geldi?
O günlerde Mısırlı bir gazeteciyle konuşmuştum.
“O kadar susamıştık ki demokrasiye” diyordu...
Şimdi yine darbe... Yine askıya alınan bir demokrasi...
Dikkat ettim.
Kimin insana saygısı yoksa...
Kim özgür iradeyi sindiremiyorsa...
Kim “ben” diyorsa...
Aslında o destekliyor darbeleri.
Kimisi bıyık altından gülüyor.
Kimisi timsah gözyaşları döküyor.
Ve en acısı...
Türkiye açıktan tavır alıyor. Dışişleri Bakanı Davutoğlu çok
net bir şekilde darbeyi eleştiriyor. Türkiye Meclisi’ndeki her
parti eleştiriyor.
Ama Arap Dünyası’ndan bir tek ses çıkmıyor.
Hatta Suudi Arabistan kutluyor. Esad destekliyor.
Krallar, şeyhler, emirler demokrasinin adını duyunca
titredikleri için sessizce darbeyi destekliyor.
Filistin’de, Irak’ta, Somali’de milyonlarca insan ölürken,
Arap halkı açlık çekerken, 100 metrelik yatlarıyla Akdeniz’de gezen
emirler...
Dünyayı yalnızca banka hesaplarıyla algıladıkları için
susuyorlar.
İsmet Berkan – Hürriyet
Mısır’da zamanın oku geri çevrilebilir
mi?
İki yıldır gözlem yapıyorum; daha önce bilmediğim, yeterince
dikkat etmediğim ve açıkçası cahili olduğum bir konuda kendimce
bilgi biriktiriyorum.
Gördüğüm şu: Adalet ve Kalkınma Partisi’nin entelektüel
çekirdeği ile başta İhvanı Müslümin, yani Müslüman Kardeşler olmak
üzere şiddetle ve Selefilikle arasında ciddi mesafe olan pek çok
siyasal islam hareketi arasında bir ‘duygudaşlık’, bir ‘kardeşlik’
ve bir ‘dayanışma’ var.
O yüzden Türkiye’de AK Parti’nin başarılı iktidarı, demokrasi
ile İslami değerleri bir arada yaşatma tecrübesi ve artan halk
desteği dünyanın dört bir yanındaki İslamcı hareketleri
heyecanlandırıyor, onlara ümit veriyor, hatta yol gösteriyor.
Ve yine o yüzden, Arap Baharı Türkiye’de AK Parti iktidarını
heyecanlandırıyor, heveslendiriyor, moral veriyor.
Bu duygudaşlık, bu fikri akrabalık ve bütün farklılıklara
rağmen bu kardeşlik duygusu, zaman zaman hatalara da sevk etti AK
Parti’yi. Arap Baharı’nın başlangıcında bir çeşit ‘ağabey’ rolü
akla geldi belki ama Mısır’da bu tepki gördü.
Öte yandan AK Parti çok doğru tavsiyeler de verdi, özellikle
Mısır’a. Örneğin, belediyelerin kurulmasını önerdi Ankara.
Mısır’da, özellikle de Kahire’de belediye hizmeti yok; bu hizmeti
kimin sunduğu da belli değil. Mısır ekonomisiyle ilgili öneriler
oldu. Ve hatta laiklikle ilgili öneriler oldu. Ama Mısırlı Müslüman
Kardeşler bu önerileri kabul etmedi, uygulamadı.
Bundan iki yıl önce İhvan’la gelen moral, bugün Suriye, Gezi
olayları ve Mısır’la birlikte moral bozukluğuna dönüşme eğiliminde
galiba.
[page_end]
Fikret Bila - Milliyet
Tahrir demokrasi üretmeliydi
Hüsnü Mübarek’i deviren Tahrir bir yıl sonra darbe değil
demokrasi üretmeliydi.
Mısır ordusu, sivil makyajla perdelemeye çalışsa da tam bir
askeri darbeyle göreve gelişinin birinci yılında Mısır
Cumhurbaşkanı Mursi’yi devirdi.
ABD başta olmak üzere Avrupa ülkelerinin çoğunluğunun da
Mısır’da olan bitene “darbe” demekten kaçınması, Genelkurmay
Başkanı Sisi’nin örtülü de olsa desteklendiği izlenimi
veriyor.
Askeri darbelerin siyasal, sosyal ve ekonomik sorunlara çözüm
getirmediği -Türkiye’nin de yaşayarak gördüğü gibi- bir gerçek.
Askeri darbe geri kalmışlığın, üçüncü dünya ülkesi olmanın en tipik
göstergesi. Darbelerden sonra kurulan düzenlerin de gerçek anlamda
demokrasiye geçişi zorlaştırdığı, insan haklarını ve özgürlükleri
geriye götürdüğü ve zaman kaybına neden oldukları da
biliniyor.
Mısır’da gerçekleşen darbenin etkisi de böyle olacaktır.
Mısır’ın sorununu çözmediği gibi, demokrasiye ulaşmayı
geciktirecek, ekonomik, sosyal kayıplara neden olacak, insan
hakları ve özgürlükleri öteleyecek ve Mısır zaman
kaybedecektir.
Mehmet Tezkan – Milliyet
Demokrasi kolay değil
İyi darbe yoktur, darbenin her türlüsü kötüdür.. Seçimle
gelenlerin silahla gönderilmesi kabul edilemez..
Askere çağrı yapmak, askerden medet ummak demokrasinin el
kitabında yoktur..
Hemfikirsek dönüp Mısır’a bakalım..
Darbe neden oldu?
Cevabı net; demokrasinin eksikliğinden.. Daha doğrusu
demokrasinin çalışmamasından..
Ama seçimle geldi; Mursi, seçmenin yüzde 52’sinin oyunu alarak
cumhurbaşkanı oldu?
Evet..
Demokrasilerde sandık çok şeyi ifade eder ama artık her şeyi
ifade etmiyor.. Demokrasinin yürüyebilmesi için toplumla iktidar
arasında kanalların açık olması gerekiyor.. Toplumla iktidar
arasındaki tampon mekanizmalarının çalışması gerekiyor.. Hayatından
hoşnut olmayanların taleplerini rahatça iletebilmesi
gerekiyor..
Şu soruyu soralım.. Daha bir yıldır işbaşındaysa, yüz binlerce
kişi neden Tahrir Meydanı’nı doldurarak tepki gösterdi?
O insanları sokağa iten neydi? Öfke patlamasına neden
olan!..
Kısaca; Mursi’nin bildiğimi okurum politikası.. Sadece
taraftarlarına kulak vermesi..
[page_end]
Fehmi Koru – Star
Darbeyle Mısır’a büyük haksızlık
Mısır bu yaşanana müstahak değil, inanınız bana, hiç müstahak
değil... Arşiv uzakta değil, bakabilirsiniz. Mısır’da son iki yıl
içerisinde yaşananları hem burada hem de ekranlarda nasıl
yorumladığımı kısaca şöyle özetleyebilirim: Tahrir Meydanı değişim
getirdi, ama askeri tasfiye eden bir değişim değildi bu; askerin
içinde tasfiyeler yaşandı ve yeni öne çıkan generaller kendi
güdümlerinde bir sivil yönetime geçit verdiler.
Önde sivillerin göründüğü, arkada yargıyı da kullanan askerin
ipleri elinde tuttuğu bildik bir yönetim tarzı...
Seçilmiş siviller askeri geriletemeyince asker sivilleri
bütünüyle camekândan indirdi...
Muhammed Mursi ve Müslüman Kardeşler (MK), toplumsal
dinamikler lehlerine çalışırken, kalıcı reformlar yapmaya fırsat
bulabilselerdi bugünkü tablo çok değişik olabilirdi. Zamana yayarak
sonuç alabilecekleri girişimleri öne çekip âcilen halletmeleri
gerekenleri ihmal etti Mursi ve MK...
Halkın günlük küçük dertleri ihmale gelmez halbuki; özellikle
demokrasiyi henüztanımamış bir halk sözkonusuysa...
Ruhat Mengi – Vatan
Halklar artık seçim beklemiyor
Elbette Mısır’da “ordunun halk hareketine müdahale ederek
darbe yapması” yanlış olan tek şey.. Ordu karışmasaydı belki de
halk hareketi “yeni bir seçimin yıllar geçmesi beklenmeden
yapılmasını” sağlayabilecekti. Mısır’daki olay Arap ülkelerinin
hepsinde “Arap Baharı” denen olayın olumludan çok olumsuz sonuçlar
getirdiğini, diktatörlerden bıkarak demokrasi isteyen ve bunun için
ayaklanan halkların karşısına “yeni diktatörler” çıktığını ve
Müslüman Kardeşler, El Kaide gibi aşırı dinci örgütlerin,
genellersek “dini siyasete alet etmenin” neredeyse dünyadaki tüm
Müslüman ülkelerin başına dert olduğunu gösteriyor. Ama çoğu fark
etti artık bunu..
Tabloya geniş açıdan bakacak olursak; artık Arap ülkelerinde
halkların çoğunluğu zorba siyasetçi , “DİKTATÖR” istemiyor ama aynı
derecede “Müslüman Kardeşler, El Kaide gibi terörle ve din-şeriat
kurallarına göre ülkeleri yönetmek isteyen örgütleri” de görmek
istemiyor. Mursi yalan söyleyerek bunu yaptı, Mısırlılar da
susmadı. Dünyaya baktığımızda birçok ülkede benzer halk tepkileri
görüyoruz.
[page_end]
Ruşen Çakır – Vatan
Mısır Dersleri
Televizyonlardan canlı izlenen Mısır darbesi ülkemizde, hiç de
şaşırtıcı olmayan bir şekilde Türkiye’ye referanslarla ele alındı
ve herkes bu kötü olayı, kendi politik hesapları için sonuna kadar
sömürmekten çekinmedi. İlkin, CHP’nin bazı milletvekillerinin
Mursi’nin başına gelenlerden hareketle Başbakan Erdoğan’a ve AKP
hükümetine yolladıkları mesajları ele aldığımızda çok feci bir
durumla karşı karşıya kalıyoruz. Bu ucuz ve hızlı muhalefetin
askeri darbe övgücülüğünden başka anlamı olmadığı ortada.
Karşı taraftaysa askeri darbeye karşı çıkarak kendi
demokratlıklarının sağlamasını yapan ve buradan devşirdikleri
özgüvenle, o kadar uğraşmalarına rağmen hâlâ cevap veremedikleri
Gezi direnişini karalayabileceklerini sananlar var. İlk günlerde
haklı olarak “Tahrir ile Taksim kıyaslanamaz” diyenlerin, darbenin
Tahrir’de kutlanmasını bahane ederek Gezi direnişçilerini “darbeci”
olarak yaftalamaya çalışması da aynı CHP’lilerinki gibi ucuz ve
nafile bir çaba olarak kayıtlara geçti.
Hükümetin Mısır konusundaki tavrını yarın tartışacağız ancak
şimdilik Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun sözlerinden
hareketle, Ankara’nın, Mısır’daki asker güdümlü “geçici” yönetime
mesafeli olacağını ama savaş açmayacağını söyleyebiliriz.
[page_end]
Hasan Bülent Kahraman – Sabah
Eyvah… Eyvah…
Mursi'nin yönetimi hatalarla doluydu. Bunların başında
ideolojik yön belirsizliği geliyordu. Temelinde İslami bir
muhakemeye sahip olan toplum ve yönetim bunu nasıl
demokratikleştireceğini bilemiyordu. Bilemediği için de Mursi iki
büyük yanlış yaptı. Birincisi, İhvan'la olan ilişkisini
ayarlayamadı. İhvan daha büyük bir ağrılık istiyor, buna mukabil
Mursi daha ılımlı ve dengeci bir yönetim arzuluyordu. Onlara dört
koltuk verdiyse de yönetimin ideolojik hatta pratik ağırlığının
İhvan'a kaymasını engelleyemedi.
İkinci ve daha büyük hatası kendisini o noktaya taşıyan
dinamiği algılayamamasıydı. "Devrim" sonrasında daha İslamcı bir
çizgiyi denemesinden başka, Mursi'nin asıl sorunu demokrasiyi idrak
edememesiydi. Anayasa Mahkemesi'ne yönelik girişimleri,
sendikalarla olan uzlaşmaz tutumu, yetkileri kendinde toplaması
demokrasiyle bir arada olmayacak hususlardı.
Kaldı ki, Mursi, kendisini oraya taşıyan hareketin Erdoğan'ın
yaptığı konuşmayla başladığını da unutmuştu. Erdoğan Mısır'da çok
açık bir biçimde laikliğin Müslümanlığa aykırı olmadığını
belirtiyordu. Bu laiklik içinde Müslümanlık demekti. Mursi en
fazlasından Müslümanlık içinde laiklik deneyebilirdi. Onu dahi
yapmadı. Yerine, yönetimi sağlayabilmek için tek
adamlığı
Cüneyt Arcayürek – Cumhuriyet
Özetlersek…
Mursi’yle birlikte Arap Baharı’nın Mısır faslı da Amerika’nın
ılımlı İslam projesi de çöktü.
Darbeye Beyaz Saray’dan BM’ye, AB’ye dek Batı dünyası
tepkili.
Elbette hiçbir ülkede demokrasiye darbe onaylanamaz.
Ne var ki Mısır’da darbeye nasıl gelindi?
Bir yıllık iktidarında Muhammed Mursi’nin darbeye olanak
sağlayan, üstelik toplumda büyük tepkilere neden olan icraatı
şimdilik enine boyuna tartışılmıyor.
Askeri darbeye elbette hayır ama öncesi üzerinde konuşmaya pek
istekli değil Batılı tepki gösterenler...
Bizde darbenin nasıl yorumlandığını görebilmek için dün sabah
gazetelerin birinci sayfalarındaki manşetlere, tek tük de olsa
Mısır’daki darbeyi hazırlayan nedenleri içeren yazılara, iktidar
partisinin açıklamalarına göz atmak yeterli.
[page_end]
Hikmet Çetinkaya – Cumhuriyet
Diktatörler ve darbeler!
Tüm askeri darbeler hep aynı tümceyi kullanır:
“Halkın mutluluğu falan filan!”
Siyasi partiler kapatılır; liderleri, milletvekilleri,
yöneticileri zindanlara atılır...
Bizde de böyle olmuştur!
İşin içine yargı girmiştir; büyük sermaye grupları, medya,
kimi siyasetçiler, kimi bilim insanları...
Önce aydınlar, yazarlar, sendikacılar, demokrat insanlar,
sağcılar, solcularöldürülür aynı silahla...
Ortalık kan gölüne dönüşür...
Ve ordu yönetime el koyar...
Genelkurmay başkanı sabaha karşı çıkar, Meclis’i fesheder ya
da etmez...
Ardından teknokratlar hükümeti kurulur.
O da olmadı, kurucu meclis...
Mısır’ın yakın tarihine baktığımızda diktatörler, krallar
var.
Mısır hiçbir zaman laik, demokratik bir hukuk devleti
olamadı.
Şeriat hükümleri vardı Mısır’da geçerli olan...
Mısır’da seçimle cumhurbaşkanı olan Mursi, çok sevdiği ordu
tarafından zorla devrildi.
Anayasa askıya alındı, cumhurbaşkanlığı seçimine kadar geçiş
hükümeti kurulacağı açıklandı.
İç savaş çıkar mı çıkmaz mı tartışması yapılıyor şimdi?
Ben çıkacağını sanmıyorum!
Bu arada Türkiye’yle Mısır’ı birbirine karıştıranlar
var...
Mısır laik, demokratik bir hukuk devleti değil...
Çok yoksul bir ülke!
Halkın başkaldırısı ekmek, aş, iş üzerine kurulu...
Laik kesimin sayısı çok az, seçimlere katılma oranı
da...
Ordu ve yargı 80 yıl boyunca hep egemen oldu!
Mursi orduyla işbirliği yapmasaydı cumhurbaşkanı seçilebilir
miydi?
Cafer Solgun – Taraf
‘Gördünüz değil mi; Mısır’da darbe
oldu!’
“Arap Baharı” Mısır’da darbe yedi. Bu, kuşkusuz çok yönlü
değerlendirmek gereken bir “rutin dışı” gelişme. Malum, Gezi
nedeniyle gayet “hassas” bir süreçteyiz ve bu yönüyle de Mısır’daki
darbe herhalde en fazla Türkiye’de hararetli tartışmaların konusu
oluyor.
Gezi Parkı günlerinde olayı “Türk Baharı” şeklinde lanse etmek
isteyenler olmuştu. Daha çok ulusalcı çevrelerin rağbet ettiği bir
kıyaslamaydı. Çok da genelleşmedi, ilgi görmedi. Mısır ve
Türkiye’nin gerçekleri ve her iki hareketi ortaya çıkartan
nedenler, koşullar çok farklıydı çünkü. Ama bu “teşbih”, Gezi’deki
gençlerden ziyade iktidar çevrelerini heyecanlandırdı ve uzun
uzadıya bakış açılarına göreTaksim’in neden Tahrir olmadığını ve
olamayacağını anlatıp durdular, bu benzetmeyi yapanlara kızdılar.
Dayandırdıkları nedenler bir yana, Taksim elbette Tahrir değildi.
Fakat darbenin ardından Tahrir benzetmesini bu kez “Türk Baharı”
lafına kızanlar yapmaya başladı: “Gördünüz mü, bak, Mısır’da darbe
oldu...”