Milliyet yazarı yazdı: Çok güzel torun yarası sarar babaanneler
Sürpriz finali hem sağlam çarpıyor hem buruyor insanı. Edebiyat dünyasından iki isim oyunculuklarıyla göz dolduruyor. Tuna Kiremitçi ve Sayım Çınar...
Milliyet gazetesi yazarı Filiz Aygündüz "Bir kahve içimi" başlıklı köşesinesi geçtiğimiz hafta vizyona giren Serkan Özarslan'ın yazıp yönettiği "Babaannem" filmini konu edindi.
Torun yarası ve babaanne başlıklı köşe yazısında Meral Çetinkaya'nın usta oyunculuğunu, filmin çarpıcı senaryosunu, Tuna Kiremitçi ve Sayım Çınar gibi iki farklı ismin filmdeki dikkat çekici rollerin altından nasıl kalktıklarını anlatan Aygündüz bakın neler yazdı:
Çok güzel torun yarası sarar babaanneler... Çocukluk yaralarını, ilk gençliktekileri. Ah keşke orta yaşlarımıza da yetişseler ama işte hayat... Yaşadıkları onca seneden süzdükleri tecrübeleri şifa kaynağıdır. Bir de en az anne baba kadar koşulsuz severler, sevgileriyle iyileştirirler. Anlayışlıdırlar, bir başka güzeldir şefkatleri, yaşlarıyla büyüyen merhametleri... Bu arada anneannelerin hakkı saklı tabii.
Bu yara sarmada mahir kadınların en etkileyicilerinden birine
geçtiğimiz hafta vizyona giren Serkan Özarslan'ın yazıp yönettiği
'Babaannem'de rastladım: Zehra Hanım. Meral Çetinkaya'nın ustaların
ustası yorumuyla. 20'li yaşlarındaki Mehmet'in babaannesi o.
Annesiyle babasını aynı kazada kaybediyor Mehmet. Yarasının kabuk
bağlamasına fırsat bile bulamıyor; her ikisinin de dolandırıcı
olduğunu öğreniyor. Öyle çok güçlü bir çocuk değil. Yaşadığı
travmanın ağırlığına dayanamayıp intihara teşebbüs ediyor.
Hastanedeki yatağında yatarken, başında bekleyen babaannesi Zehra,
torununun açık yarasını iyileştirmek için söz veriyor.
Babaanne-torun hastane sürecinin ardından, babaannenin babadan
kalma evine taşınıyorlar, İzmir'den uzakta, gözden ırak bir
İstanbul mahallesine. İlk günler epey zor geçiyor. Mehmet'in
iyileşmeye niyeti de takaati de yok gibi. Sessizce izliyor,
gözlerinde insanın gözlerini yaşartan şefkatiyle hiç üstüne
gitmiyor babaanne. Zira o hepimizden iyi biliyor. Zamanın doğal
ilaçlarına izin vermek lazım. Bazen sadece 'yaralı'nın yanında
olmak, onunla birlikte susmak lazım.
Mehmet küçük adımlar atmaya başlıyor hayata doğru. Babaannesinin
tavsiyesiyle bir internet kafede işe giriyor. Mahallenin antikacısı
ve kağıt toplayıcısıyla temkinli dostluklar kuruyor. Zaman
yeteneğini konuşturmaya başlıyor. İnternet kafedeki iş deneyimi,
patronun üçkâğıtçı tutumları yüzünden fazla sürmüyor. Hele bir gün
annesiyle babasının yaptıklarını yüzüne vurunca sevimsiz patron,
ipler fena halde kopuyor. Tam da yeni yeni hayat a tutunmaya
başlamışken, geri adım atmıyor Mehmet. Babaannesi dağ gibi yanında.
Olur böyle şeyler diyor. Başka bir iş baksan diyor. Sıcacık çayını
koyuyor, sıcacık gülümsüyor. Eli hep Mehmet'in üzerinde. Ama asla
ağırlık yapmıyor.
Mahallenin antikacısı Adnan Bey'le sohbet ederken bir gün, geri
dönüşümlü kâğıtlar ilgisini çekiyor Mehmet'in. Ve kısa sürede
mahallenin kâğıt toplayıcısıyla birlikte işe çıkmaya başlıyor.
Belli ki bilgisayar eğitimi almış Mehmet, ama babaannesi "Oğlum
senin ne işin var kâğıt toplayıcılığında?" demiyor. O biliyor ki
bazı yaraların iyileşme süreci, hiç olmadık yerlerden de geçer.
Kaldı ki Mehmet mutlu olduktan sonra ne önemi var titrlerin, şunun
bunun? Yine sonuna kadar destekliyor. Yüzünden gülümsemesi eksik
olmuyor. Mehmet iyileşmesin de ne yapsın?
Kâğıt toplayıcılığı sırasında gerçekten de mutlu oluyor Mehmet. Onu
bu mutluluğa hazırlayan sorular ediniyor. İnsan da kâğıtlar gibi
geri dönüşebilir mi? Bambaşka bir insan olarak ortaya çıkabilir mi?
Biz de "tecrübeli kâğıt" dedikleri kıvama gelebilir miyiz? Yepyeni
bir hayat mümkün mü? O soradursun, babaanneciği hep yakınında, yanı
başında. Anne babasından alacaklı bir çocuk Mehmet ama babaanne
bütün hesapları kapatacak kadar zengin. Zenginliği kalbinin
güzelliğinde, sınırsız sevgisinde ve inancında. Torununu
iyileştirmeye duyduğu büyük inançta. Nitekim bunun meyvelerini de
topluyor yaşlı bedeniyle, titreyen elleriyle. O nasıl bir tattır ki
gençleşiyor gözümüzün önünde.
Bu şahane babaanne rolünü bu kadar devleştiren Meral Çetinkaya'nın
muhteşem oyunculuğu şüphesiz. Filmdeki ufak tefek pürüzleri
saymazsak, iyi bir senaryosu olduğunu teslim etmek gerek. Hele
sürpriz finali hem sağlam çarpıyor hem buruyor insanı. Edebiyat
dünyasından iki isim oyunculuklarıyla göz dolduruyor. Tuna
Kiremitçi antikacı Adnan rolünde gerçekten müthiş bir iş çıkarıyor.
Sayım Çınar internet kafenin patronunu öyle iyi oynuyor ki adamdan
ciddi ciddi nefret ediyoruz.
Velhasıl babaannelerin çok iyi yara sardığının incelikli örneği
olan bu filmi kaçırmayın derim.