Milliyet yazarı haber yapmanın bedelini yazdı
"Medyanın tarafgirliğinden, korkaklığından şikayet edenler, Güneydoğu’da gazetecilik yapanların da ne yaşadığını duymalı"
İşte o mektuptan çarpıcı bölümler:
Gezi gösterilerinde medya, çok eleştiri aldı, almaya da
devam ediyor. Bir yandan mesleğini hakkıyla sürdürmek için ter
döken çok meslektaşımız var. Dayağa, hakarete, tehdide, hatta bir
gün gelip ‘terörist’ damgasıyla hapse tıkılma ihtimaline karşın
çaba gösteren herkese teşekkür ederim.
Türkiye’deki medya sorununu, tutuklu gazetecilerin durumunu
bilmeden anlamak, yorumlamak mümkün değil. 29 Haziran itibarıyla
hapiste 68 gazeteci var, çoğu Kürt. Neden gazeteciler susuyor,
neden hapse atılıyor, neden medya bu kadar yanlı, anlamak için
Kastamonu E-Tipi cezaevinde tutuklu olan gazeteci Sabri Acar’ın
“Türkiye’nin adalet gerçekliği” başlıklı mektubunu
yayınlıyorum:
“Ben 2002 yılından beri Azadiya
Welat gazetesi dağıtımcısı ve çalışanıyım. 2011 yılına kadar en az
10 kez yaptığım işten dolayı soruşturma ve tehditlere maruz kaldım.
Her türlü zorluğa rağmen mesleğimi bir görev bilip en iyi şekilde
yapmaya çalıştım. En son 26 Haziran 2011’de gözaltına alınıp
tutuklandım. 25 Nisan 2012’de Malatya 3’üncü Ağır Ceza Mahkemesi
tarafından toplamda 12.5 yıl cezaya
çarptırıldım.
8 Mayıs 2013’teyse Yargıtay 9’uncu Dairesi tarafından görülen
duruşmamda cezam onandı. Yani şu an resmen hükümlüyüm...
Olmadığım yerin görüntüsü
İddianamedeki suçlamaların birkaçına değinelim. Şunu da belirtmeden
geçemeyeceğim; iddianame ve dosyamda bana yöneltilen hiçbir
suçlamada, ne eylem olarak ne de sözlü olarak tek bir şiddet unsuru
bulunuyor. Tamamı telefon görüşmelerine dayandırılan ve niyet
okumaktan başka bir şey değil. Yani düzmecelerden yola
çıkarak bir dosya hazırlamışlar.
Deniliyor ki; Azadiya Welat ve Özgür Gündem gazetesi dağıtarak KCK
örgütüne ekonomik destek sağlamışım... Yine deniliyor ki; yaşadığım
bölgedeki birkaç haberi Dicle Haber Ajansı’na (DİHA) yolladığım
için KCK örgütünün basın yayın sorumlusu olduğum tespit edilmiş.
Yine deniliyor ki; Diyarbakır’da bir mitingden sonra taşkınlık
görüntüleri ROJ TV’de yayınlattırmışım.
Yani olmadığım bir yerde görüntü çekip, ROJ TV’ye yollamışım.
Yaşadığım ilçe yani Elazığ’ın Karakoçan ilçesi Dersim’e sınırdır.
Dersim’de yapılan Her Türlü Doğa ve İnanç Soykırımına Hayır
mitingine bir gazeteci ve doğaya karşı duyarlı bir yurttaş olarak
katılmam, KCK örgütünün talimatıylaymış.
Şanslı mı görelim kendimizi?
Sevgili Mehveş Evin; 90’larda Özgür Ülke ve Özgür Gündem
gazetesinin binaları bombalanıyor, onlarca çalışanı, muhabiri ve
dağıtımcısı öldürülüyordu. Şimdiyse bizler sırf bu gazetede
çalıştığımızdan dolayı ya da etnik kimliğimizden kaynaklı
cezaevlerine atılıp, susturulmaya çalışıyoruz. Faili
meçhule (ki failler belli) kurban gitmediğimiz, yani
öldürülmediğimiz için şanslı mı görmeliyiz
kendimizi?
12 Eylül 2012’de Adıyaman Cezaevi’nde üç arkadaşımla girmiş
olduğumuz süresiz açlık grevinden hemen sonra apar topar Kastamonu
Cezaevi’ne sürgün edildik. Bizleri ailelerimizden
uzaklaştırıp, coğrafyamızdan kopartıp, yalnızlaştırmaya çalışan
zihniyet bugün Barış görüşmeleri adı altında
acaba ne yapmaya çalışıyor?
Bu sadece benim durumum değil, binlerce KCK’li tutuklu ve
hükümlünün durumu. Bu ülkeye adalet lazım değil mi? Başbakan ve
Adalet Bakanı’na göre içerideki gazeteciler, mesleklerinden dolayı
bulunmuyorlar!
Ama Türkiye’nin günlük tek Kürtçe gazetesi Azadiya Welat
çalışanı olduğumdan ve Kürt kimliğimden dolayı bu cezaya
çarptırıldığımı biliyor/düşünüyorum. Ha bir de, biz dağıtıcılara
gazeteci gözüyle bakmayan Türkiye basınına sesleniyorum; bir
ülkenin özgürlüğü ve demokrasisi, basın özgürlüğünden geçer!
Unutmayalım ki; adalet bir gün herkese lazım
olacak.”