Metehan Demir kaybetti çünkü...
Ünü artıp, mevkii yükseldikçe Metehan Demir gazetecilikten uzaklaşıp, "güçlülerin" istediği şekilde haberler yapmaya başladı.
Metehan Demir, mütevazı bir muhabirken "gerçek gazetecilik" yapıyordu. Objektif haber dili, yansızlık, habere ideoloji katmama gibi ilkelere dikkat ediyordu...
Ünü artıp, mevkii yükseldikçe Metehan Demir gazetecilikten uzaklaşıp, "güçlülerin" ya da "iktidar sahiplerinin" istediği şekilde haberler yapmaya başladı.
1970'li yıllarda MC Hükümetleri tarafından göreve getirilen AA Genel Müdürü Atilla Onuk, Süleyman Demirel'in böyle bir NATO toplantısında masaları yumrukladığını, ABD Başkanı (Gerald Ford) başta olmak üzere bütün NATO üyesi ülkelerin liderlerini çok korkuttuğunu(!) yazmıştı...
Ama çok geçmeden bırakın masayı yumruklamayı sesini bile çıkaramadığını öğrenmişti bütün dünya...
Çünkü o toplantıda (kapalı kapılar ardında), Türkiye bütün talepleri "kuzu kuzu" kabul etmiş ama dünya kamuoyuna "Türkiye'nin talepleri doğrultusunda karar alındığı"na ilişkin haber yayılması kararlaştırılmıştı...
Metehan Demir; son NATO zivesinde yaşananları "gerçek gazeteci" gözüyle değil de AA eski Genel Müdürü Atilla Onuk gibi "iktidara yakın görevli" penceresinden görüp haberleştirince kaybetme sürecinin devam etmekte olduğunu da bir kez daha gösterdi...
Not: Metehan Demir, "kaybeden" ilân edilmesine içerlemiş olmalı ki telefon edip sitem etmiş...
"Etmiş" diyorum çünkü "sitem" bana dolaylı yoldan ulaştı...
Neredeyse 50 yılı aşkın bir süredir iyi bir gazete okuyucusuyum...
Kimin neyi, nasıl yazdığını çok iyi anlayacak yaş ve zekâdayım...
Hiç kimse bana "ben öyle demek istemedim" bahanesi dermeyan edemez... Edecekse, adnanberkokan@gmail.com adresine yapar bu bildirimini...
Kaldı ki, Metehan Demir bu bölümde en çok "kazanan" ve "alkışlanan" meslektaşlarımızdan biridir...
Nasrettin Hoca'nın komşusu gibi olmasın...
Tenceresinin doğurduğuna (kazanmayı ve alkışlanmayı hak ettiğine) inanıyorsa, kazanın ölebileceğine (kaybedebileceğine) de aklı erecek...
A.B.O.
Ünü artıp, mevkii yükseldikçe Metehan Demir gazetecilikten uzaklaşıp, "güçlülerin" ya da "iktidar sahiplerinin" istediği şekilde haberler yapmaya başladı.
1970'li yıllarda MC Hükümetleri tarafından göreve getirilen AA Genel Müdürü Atilla Onuk, Süleyman Demirel'in böyle bir NATO toplantısında masaları yumrukladığını, ABD Başkanı (Gerald Ford) başta olmak üzere bütün NATO üyesi ülkelerin liderlerini çok korkuttuğunu(!) yazmıştı...
Ama çok geçmeden bırakın masayı yumruklamayı sesini bile çıkaramadığını öğrenmişti bütün dünya...
Çünkü o toplantıda (kapalı kapılar ardında), Türkiye bütün talepleri "kuzu kuzu" kabul etmiş ama dünya kamuoyuna "Türkiye'nin talepleri doğrultusunda karar alındığı"na ilişkin haber yayılması kararlaştırılmıştı...
Metehan Demir; son NATO zivesinde yaşananları "gerçek gazeteci" gözüyle değil de AA eski Genel Müdürü Atilla Onuk gibi "iktidara yakın görevli" penceresinden görüp haberleştirince kaybetme sürecinin devam etmekte olduğunu da bir kez daha gösterdi...
Not: Metehan Demir, "kaybeden" ilân edilmesine içerlemiş olmalı ki telefon edip sitem etmiş...
"Etmiş" diyorum çünkü "sitem" bana dolaylı yoldan ulaştı...
Neredeyse 50 yılı aşkın bir süredir iyi bir gazete okuyucusuyum...
Kimin neyi, nasıl yazdığını çok iyi anlayacak yaş ve zekâdayım...
Hiç kimse bana "ben öyle demek istemedim" bahanesi dermeyan edemez... Edecekse, adnanberkokan@gmail.com adresine yapar bu bildirimini...
Kaldı ki, Metehan Demir bu bölümde en çok "kazanan" ve "alkışlanan" meslektaşlarımızdan biridir...
Nasrettin Hoca'nın komşusu gibi olmasın...
Tenceresinin doğurduğuna (kazanmayı ve alkışlanmayı hak ettiğine) inanıyorsa, kazanın ölebileceğine (kaybedebileceğine) de aklı erecek...
A.B.O.