Mengi’den, Çölaşan’a: Bekir adına konuşma sus!...
Emin Çölaşan’a “insanlık” dersi mi vermemiş, “gazetecilik” dersi mi anlatmamış…
GAZETECİLER.COM -
Ruhat Mengi sonunda dayanamamış patlamış…
Ama ne patlama…
Emin
Çölaşan’a “insanlık” dersi mi vermemiş,
“gazetecilik” dersi mi anlatmamış…
Neler neler…
Bakın nasıl giriyor
konuya:
Çölaşan, Bekir Coşkun’un avukatı
mı?
Aslında onun Hürriyet’ten
ayrıldıktan sonra yazdığı kitapta “Bir tek ben gerçekleri
anlatabiliyor, konuşabiliyordum, diğer yazarlar korkudan
konuşamıyordu” anlamına gelecek cümlelerini okuduğumda yazmak
istemiştim bazı şeyleri ama o dönemde kendini mağdur hissetmekte
olduğunu düşünerek yazmamıştım. Kişisel olarak da onu “dost”
görüyor olmamın rolü vardı itiraf etmeliyim. Her zaman “önce insan,
sonra gazeteci” olmaktan kendimi alamam, Çölaşan bu konuyu iyi
bilir, malum aynı isimde kitabı bile vardır.
Peki kendisi bu kitaba hep sadık
kaldı mı, TV programımda tartışıyor olsak ona bu soruyu sorardım
doğrusu... Yani örneğin; gazeteci bir şahsa kin duyuyorsa, bunda
özel bazı olayların da rolü varsa ve iki yazısından birini ona
ayırıyor, hakaret anlamında sözler sıralıyorsa ve bunun sonucunda
çalıştığı gazeteye devamlı tazminat davaları açılıyorsa gazete
yönetiminin “Bunu artık yapma” deme hakkı olamaz mı?
Bu “sansür” sayılır mı? Elbette
bütün basının sansüre, baskıya toplu olarak karşı çıkması her
şeyden önce demokrasi adına, basın özgürlüğü adına şarttır ama
aradaki farkı da ayırmak gerekir değil mi?
“Hayır ben hiçbir itiraz dinlemem”
diyor ve ayrılıyorsanız (ya da ayrılmanız isteniyorsa) dönüp o
gazeteye, içine tüm meslektaşlarınızı da katarak hakaretin alâsını
yapmanız “basın özgürlüğü” sınırları içinde midir, etik midir onu
da düşünmeniz gerekir.
Bunları yazdığım için bana da
öfkeyle ağzına geleni söyleyebilir, buna şaşırmayacağım ama Emin
Çölaşan’ın “Ben ve Bekir Coşkun dışında kimse özgür yazamaz, herkes
mutsuz, herkes gazete yönetiminin baskısı altında” sözlerini yine
de, en azından kendi adıma kabul etmediğimi yazacağım.
Çünkü Çölaşan şimdi çıkmış; sanki
bir tepkisi, anlatacakları varsa bunu Bekir Coşkun’un kendisi
röportajında anlatamazmış (ya da anlatamamış) gibi onun adına
konuşuyor. Peki o her şeyi kısacık paragraflarda kusursuz anlatmayı
başaran yazarın, arkadaşının ifadesini yetersiz mi buldu ki bunları
onun yerine Emin Bey söylüyor?.. (Ki Bekir Coşkun’un “gazetecileri
toptan Boğaz’da oturuyor, arabalarının camları füme, halktan kopuk”
diye genellemesini de, tüm medyayı istisnasız günahkar ilan
etmesini de çok haksız buluyorum. Kendisi günahkar mıydı mesela?
Yoksa bir tek onlar mı istisnaydı? Bekir Bey’e saygım, sevgim
sonsuzdur ama bu çok yanlış, haksız genellemeleri daha önce bir
başka röportajında da yaptığını hatırlatmalıyım.)
Bunlar görünenler…
Kabağın büyüğü
heybede…