Meltem Cumbul sahneye nasıl çıkmış?
Altın Küre ödüllerini veren Hollywood Yabancı Gazeteciler Birliği'nin başkanı Aida Takla-O'Reilly Radikal'i ziyaret etti.
1944 yılında verilmeye başlanan bu ödüller de uzun yıllar boyunca mütevazı bir şekilde yapılıyor. Ancak 1996'da NBC kanalında yayımlanmaya başlayınca önce Amerika çapında üne kavuşuyor. 'Oscar'ın habercisi' gibi bir algı da oluşmaya başlayınca herkes dört gözle Altın Küre Ödülleri'nin dağıtılmasını bekliyor. Altın Küre 'de sistem nasıl işliyor. Seçimler nasıl yapılıyor ve 'Oscar'ın habercisi' algısı nasıl oluştu gibi soruları ödülleri veren The Hollywood Foreing Press Association'un Başkanı Aida Takla-O'Reilly'ye sorma fırsatı yakalayan Şenay Aydemir, ayrıntıları Radikal okuruyla paylaştı.
"Kültür Bakanlığı'nın davetlisi olarak kısa süreliğine Türkiye 'de bulunan O'Reilly, bu zaman zarfına Radikal ziyaretini de sığdırmayı başardı. Önceki gün birkaç saat boyunca hem Amerika hem de Türkiye 'deki sinema ve televizyon dünyasında neler olup bittiğini konuştuk. Karşılıklı birbirimizi tarttık. Örneğin o bizim Hollywood bilgimizi sınadı, tabii ki alnımızın akıyla çıktık. Biz de onun Avrupa ve Türkiye sineması hakkındaki fikirlerini.
Törenin parası sponsordan
O'Reilly, Altın Küre seçimlerinden önce toplantı yaptıklarını ve
programı belirlediklerini ifade ediyor. Ardından bütün üyeler o
yılın filmlerini değerlendiriyor. Her dalda beşer adaylık
belirlediklerini aktaran O'Reilly, üyelerin birbirlerinden bağımsız
olduğunu, karşılıklı etkileşimin söz konusu olmadığını
belirtiyor.
Peki bu kadar büyük bir organizasyonu gazeteci maaşıyla kotarmak
zor değil mi? O'Reilly, Altın Küre 'nin popülaritesinin bu
meselenin çözümünde etkiliği olduğunu düşünüyor. Televizyon geliri
ve sponsorlar bu büyük organizasyonun maddi yükünün karşılanmasında
etkili. O'Reilly ekliyor: " Altın Küre çok önemli bir hale
geldi çünkü dikkatleri filmlere çekmeyi başarıyor."
Peki, neden yalnızca sinema ya da televizyon ödülleri değil de
ikisi birden veriliyor. O'Reilly, televizyon sektörünün de çok
büyük bir pazar olduğunu ve ABD 'deki gücünün altını çiziyor ve
ekliyor: "Oscar sinema, Emmy ise televizyon ürünlerini
ödüllendiriyor. Biz ise ikisinin ortasını bulmaya çalıştık.
Televizyonu daha önemli hale getirmeye çalışıyoruz."
Sohbetimiz sırasında Türkiye 'de çekilen diziler hakkında bilgi
almasından ve özellikle hangi Amerikan dizilerinin gösterildiğini
ve gördüğü ilgiyi merak edişinden televizyona özel bir önem
verdiğini anlıyoruz.
Bir de 'Oscar'ın habercisi' olma durumu var. Aslında Altın Küre ile Oscar ödüllerinin benzerliğini anlamak zor değil. "Sonuçta Hollywood 'un merkezinde yer alan iki kurumun verdiği ödüller ve dolayısıyla yıl boyu yazılanlar, çizilenler yürütülen lobi faaliyetlerinin hepsi finale doğru ortak algıların oluşmasına neden oluyor" tezli sorumu onaylıyor O'Reilly: "Aynı fikirde olduğumuz zamanlar oluyor tabii. Örneğin 'Titanic' filminde olduğu gibi. Herkes o dünyanın içinde olduğu için böyle bir çakışma normal. Ama bir yönlendirme olduğu söylenemez. Çünkü herkes kendi özgür iradesiyle oy kullanıyor."
'Di Caprio ve Tarkan çok hoş'
Bir de film yapımcılarının yürüttüğü lobi faaliyetleri var.
O'Reilly, "Tabii bir ilgi oluyor bize karşı. Özellikle
filmlerini izlememiz konusunda. Sürekli DVD'ler gönderiliyor. Ama
tören öncesi filmler hakkında yorum yapmaktan uzak duruyoruz.
Yapımcıların gönderdiği hediyeler konusunda da katı
sınırlamalarımız var" sözleriyle anlatıyor aldıkları
önlemleri.
Tabii bir gazeteci Hollywood 'ta sinema yazarlığı yaptığında dünya
starlarıyla yüz yüze görüşme fırsatı da buluyor. Nasıl insanlar bu
dünya starları. Ancak filmleri vizyona girdiği zaman onlara
ulaşabilme imkânı olduğundan bahsediyor. Röportajları yüz yüze
yapabilme olanağı ise neredeyse hiç yokmuş. Yani bir grup
gazeteciyle birlikte yapılıyor röportajlar. Peki bu şöhretlerle
yaptığı röportajlardan edindiği izlenimler neler peki? Önce tek tek
isimlere girmek istemiyor ve genel değerlendirmede bulunuyor. Ama
biraz dedikodudan zarar gelmez: Örneğin Alacakaranlık 'ın
yıldızları Kristen Stewart ve Robert Pattison çok sıkıcıymışlar.
"Pattison iyiye gidiyor ve ne yapacağını öğrenmeye
başladı" diye ekliyor. Leonardo DiCaprio'ya hayranlığını
gizlemiyor "Çok hoş ve akıllı biri" (Burada yeri
gelmişken Türkiye ziyareti sırasında yemek yediği Tarkan'dan da
aynı sözcüklerle bahsediyor. Televizyondaki görüntüsünden daha hoş
birisi olduğunu vurguluyor ısrarla), Robin Williams ropörtajları
ise oldukça eğlenceli geçiyormuş. Hangover'ın yakışıklısı Bradley
Cooper ise çok ciddiymiş mesela. Jeremy Irons'un çok entelektüel ve
kelimeleri özenle seçen birisi olmasında ise şaşıracak bir durum
yok sanırım.
Meltem ile yeni bir süreç başladı
Meltem Cumbul'un Altın Küre 'de sunuculuk yapması süreci
nasıl gelişti?
Birkaç yıl önce 'Gönül Yarası'nı New York 'ta seyrettikten sonra tanıştık Meltem Cumbul'la. Tesadüfen filmin yapımcısı Mine Vargı vesilesiyle bir partide tanışmıştık. Çok etkileyici bir insan olduğunu düşündüm. Partideki diğer insanlar da çok sevmişti onu. Sonrasında da irtibatı sürdürdük. Bu yıl törende uluslararası bir ismi de davet etmek istedik, çünkü biz de uluslararası basınız. O yüzden yapım şirketine ve NBC'ye fikrimi söyledim. İkisi de bunun iyi bir fikir olduğunu kabul etti. Meltem'in telefonu da vardı bende. Arayıp "Gelebilir misin" dedim o da geldi. Şimdi de yeni bir şey başlatmış oldu. Artık her sene başka bir ülkeden kadın bir oyuncu davet etmek istiyoruz. Kazakistan'dan da olabilir, Kore'den de...
Yönetmenlere çağrı yaptı
Aida Takla-O'Reilly, Altın Küre 'nin yabancı film ödülüne Türkiye
'den ilgi olmamasını da şaşkınlıkla karşılıyor. Altın Küre 'de
Oscar gibi 'resmi' bir adaylık gerekmiyor.
Ülkesinde gösterime giren ve ABD 'de bir dağıtımcı ile anlaşan
filmlerin doğrudan başvurabileceğini belirtiyor ve Türkiyeli
yönetmenleri aday olmaya çağırıyor.